
Bir varmış bir yokmuş, geceyle gündüzün dans ettiği gökyüzü köyünün küçük çocukları, her gece parlayan büyük yuvarlak ışığın kim olduğunu merak edermiş. Bu ışığa “Ay Dede” derlermiş sessizce konuşan, gökyüzünde usulca süzülen ve etrafa huzur veren bir bilge gibiymiş. Minik Elif, Mehmet, Deniz ve Can, her akşam yatağa gitmek yerine gökyüzüne bakıp hikâyeler kurarlarmış. Kimi “Ay Dede beni görmek için gülümsüyor,” der, kimi “O, gece boyunca çocukların rüyalarını koruyor,” diye fısıldarmış. Ama Ay Dede’yi kimseler yakından tanımaz, hakkında pek az şey bilirlermiş.

Bir gece, çocuklar yastıklarını alıp kır çiçekleri tarlasında toplanmış. Ay ışığı, bahçelerdeki papatyaların üzerine yayılmış, her yaprağı minik gümüş tabaklara çevirmiş. Elif ürkek bir sesle, “Acaba Ay Dede’ye nasıl seslenebiliriz?” demiş. İşte o anda rüzgâr hafifçe esmiş, ağaçların yaprakları hışırdamış ve sanki gökyüzünden inleyen bir ses yankılanmış: “Merhaba küçük dostlarım, Ay Dede sizi çağırıyor.” Çocuklar önce şaşırmış, sonra büyük bir heyecanla gülüşmüşler.

Tam o sırada, karşılarında ışıl ışıl parlayan ve kibar bir gülümsemesi olan, bembeyaz sakallı biri belirmiş. Üstünde yorgan gibi yumuşacık, ay ışığı renginde bir pelerin varmış. “Ben Ay Dede,” demiş derin bir sesle, “Geceleri siz uyurken başınızı okşar, rüyalarınıza ışık saçarım. Ama biliyorum ki küçük kalpleriniz merak dolu. Gelin size ayın gizeminden, yıldızların hikâyesinden söz edeyim.” Çocuklar el ele tutuşup Ay Dede’nin etrafına dizilmişler.

Ay Dede konuşmaya başlamış: “Ay, gökteki en yakın arkadaşınızdır. O, dünyanın etrafında dolanırken farklı haller alır önce ince bir hilal gibi ışıldar, sonra yarımay olur, en sonunda kocaman bir dolunayla parlarsın. Bütün bu değişimler, ayın bize gösterdiği bir dans gibidir.” Deniz merakla sormuş: “Peki neden her gece görünmüyor?” Ay Dede gülümsemiş: “Ay’ın bazen gölgesi Dünyanın gölgesine girer, bu sırada karanlıkta kaybolur biz buna tutulma deriz. Ama merak etmeyin, her zaman geri dönerim.”
Çocuklar gözlerini iyice açmış, Ay Dede’nin anlattıklarını dinlerken uçsuz bucaksız gökyüzünde sarı bir hilal belirmiş. Mehmet şaşkın şaşkın bakmış: “İşte, şu an hilal halinde!” Ay Dede başını sallamış: “Evet canım, görebildiğin en ince hilalsin. Her gece biraz daha şişer, dolunay olana kadar!” O anda çocuklar, gökyüzündeki minik ışık tanelerinin yıldızların arkadaşları olduğunu öğrenmişler. Ay Dede devam etmiş: “Yıldızlar, uzayın çok uzak köşelerinde parlayan ateş toplarıdır. Onlar da bana şarkılar fısıldar, ben sizlere naklederim.”

Sonra Ay Dede çocuklara bir tepsi uzatmış. Tepside, pırıl pırıl küçük taşlar varmış. “Bunlar yıldız tohumları,” demiş. “Her gece gökyüzüne atarsanız, yeni yıldızların parlamasına yardım edersiniz.” Elif aceleyle bir tanesini kapmış, “Ben de atsam mı?” demiş. Ay Dede başıyla onaylayınca Elif, yıldız tohumunu kapıp uzaya savurmuş gökyüzünde minik bir ışık çakmış ve yeni bir yıldız doğmuş. Hepsi coşkuyla alkışlamış.

Ardından Ay Dede, çocuklara ayın dünyaya nasıl dokunduğunu anlatmış: “Ay ışığı, geceleri karanlıktan korkmanıza izin vermez. Uyurken bile sizin yanınızda olur bazı denizlerde suların yükselip alçalmasına neden olur işte biz buna gelgit deriz. Deniz canlıları bu sayede güvenle yaşar.” Can merakla sormuş: “O zaman ay suyu hareket ettiriyormuş?” Ay Dede gülmüş: “Evet canım, ama suyla oynamak yerine size masallar anlatmayı seviyorum.”

Gece ilerledikçe çocuklar biraz üşümeye başlamışlar. Ay Dede, yumuşacık peleriniyle onları sarıp sarmalamış: “Artık sizi evlerinize bırakma vakti geldi. Ama unutmayın, gökyüzüne her baktığınızda benim sesimi, ışığımı ve anlattığım hikâyeleri hatırlayın.” Çocuklar gözlerini kocaman açmış, “Teşekkür ederiz Ay Dede!” diye hep bir ağızdan bağırmışlar. Ay Dede elini kaldırıp selam vermiş, parlak bir gülümseme saçmış ve gökyüzüne doğru usulca süzülmüş.

O andan sonra Elif, Mehmet, Deniz ve Can her gece yatağa uzanıp gökyüzüne bakar, Ay Dede’nin hikâyelerini tekrar tekrar düşünürmüş. Ay’ın hilalden dolunaya kadar geçirdiği her evreyi merak edip sabırla bekler, gökyüzüne fırlattıkları yıldız tohumlarının ne zaman parlayacağını heyecanla hayal ederlermiş. Akşamları rüyalarında Ay Dede ile birlikte yeni maceralara çıkarlar, yıldızların arasından süzülerek ayın tepesine tırmanırlarmış.
Günlerden bir gün, köyde düzenlenen “Geceyi Kutlama” etkinliğinde çocuklar Ay Dede hakkında öğrendikleri bilgileri aileleriyle paylaşmışlar. Hilalin ne demek olduğunu, tutulmaların nedenini ve gelgitlerin nasıl oluştuğunu neşeyle anlatmışlar. Büyükler, çocukların yüzündeki merak ve mutluluk parıltısını görünce sevgi dolu gözlerle birbirlerine bakmışlar. Hem eğlenmiş hem de öğrenmişler Ay Dede’nin gizemli dünyası herkesin kalbini aydınlatmış.

Artık gökyüzünde ne zaman parlayan o koca yuvarlağı görseler, çocuklar gülümseyerek “İşte bizim Ay Dedemiz!” dermiş. Onun ışığı, her evin penceresinden içeri süzülür, uykuya dalarken onlara huzur verirmiş. Ve her sabah, güne başlarken düşlerinde Ay Dede’yle geçirdikleri serüvenleri anlatıp yeni bilgilere doğru yelken açarlarmış. Böylece Uçsuz Bucaksız Gökyüzü Köyü’nde herkes öğrenmenin ve merak etmenin ne kadar eğlenceli olduğunu görmüş.

Geceler ay ışığıyla aydınlandıkça, çocukların gözleri parlamış, kalpleri sevgiyle dolmuş. Ay Dede onlara yalnızca gökyüzünün sırlarını değil, sabır, paylaşma ve keşfetme tutkusunu da öğretmiş. Ve böylece, gecenin karanlığında bile bilgiyle parlayan minik kalpler mutlu sonla ışıldamışlar. Gökten üç elma düşmüş biri masalı dinleyen çocukların başına, biri Ay Dede’nin tepesindeki kraterin kenarına, biri de köy meydanındaki tahta masanın üstüne. Bu da masalın burada bittiği anlamına gelirmiş. Herkes iyi uykular, tatlı rüyalar demiş.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!