
Uzak diyarların birinde, yemyeşil ağaçların göğe doğru uzandığı, kuş seslerinin gökyüzünde dans ettiği sıcacık bir orman varmış. Bu ormanda her canlı birbirine saygı gösterir, doğanın tüm renklerini ve seslerini kucaklarmış. Güneş her sabah yaprakların arasından süzülen ışıklarıyla minik bir seramoni yapar, rüzgâr hafif hafif eserken çiçekler küt küt kalbini ormana armağan edermiş. İşte böylesine huzurlu bir ortamda, sevimli bir sincap yaşarmış: Adı Pıtırcık’mış. Pıtırcık’ın kuyruğu kabarık, gözleri pırıl pırıl, yüreği de merak doluymuş. Onun en büyük hayali, ormanın en uzak köşesinde gizlendiği söylenen “Altın Meşe Palamudu”nu bulmakmış.
Bir sabah Pıtırcık uyandığında sırtına küçük bir çuval takıp yola koyulmaya karar vermiş. Annesi ve babası ona, “Unutma, yol uzun ve dikenli olabilir, ama kalbin temiz, adımların cesur olduğu sürece her zorluğu aşarsın,” demişler. Pıtırcık, “Elim kalemimde, yüreğim cesarette!” diyerek gülümsemiş ve ormanın derinliklerine doğru yürümüş.

Yolun başında serin bir dereden geçen taş köprüyü dikkatlice geçmiş. Sudaki balıkların sıçrayan sırtları gökyüzündeki bulutları selamlarken Pıtırcık’ın da yüzünde kocaman bir gülümseme belirmiş. Dereden çıkarken yaşlı bir kaplumbağa görmüş: Sırtında minik yosunlar, boynunu uzatıp bilgelikle gülümseyen Simurg Kaplumbağa. Simurg, “Nereye böyle aceleyle?” diye sormuş yavaşça. Pıtırcık, “Altın Meşe Palamudu’nu bulmaya gidiyorum,” demiş heyecanla. Kaplumbağa nazikçe, “Hızlı yürümek bazen yolun güzelliklerini görememene neden olur. Biraz dur, etrafına bak, sonra adım adım ilerlemelisin,” diye öğüt vermiş. Pıtırcık başını sallayıp teşekkür etmiş birkaç dakika ormanın seslerini dinleyip kuş cıvıltılarını kulağına doldurmuş, sonra yola çıkarken içsel bir dinginlik hissetmiş.

Biraz daha ilerleyince renkli tüyleriyle gökyüzünde kıvılcımlar çakan bir sinekkuşu karşısına çıkmış. Adı Şipşak’mış çünkü kanat çırpışı rüzgârdan hızlıymış. “Nereye böyle” diyerek dönüşümlü zikzaklar çizmeye başlamış. Pıtırcık hikâyesini anlatınca Şipşak gülmüş: “Ben de macera arıyorum! Gel birlikte gidelim,” demiş. İkisi ormanın derinliklerine doğru sohbet ederek yürümüş, Şipşak ara sıra uçup Pıtırcık’ın yolunu aydınlatmış, Pıtırcık da Şipşak’a inan bir dost eli sunmuş.

Derken yol dikenli bir patikaya dönüşmüş. Büyük, sivri dallar iki yandaki ağaçların arasını kapatmış. Burada minik bir kirpi uyukluyormuş: Kıtır adında tatlı mı tatlı bir kirpi. Pıtırcık ve Şipşak eğilip “Merhaba” demişler. Kıtır önce uyanmaya üşenmiş ama sonra “Dikenlerimi dostlardan gizleyemem,” diyerek patikayı temizlemek için kılçıklarını kullanmaya başlamış. Şipşak çırpınarak dikenleri aralayıp yön göstermiş, Pıtırcık da cesurca yanından geçen yolu keşfetmiş. Hep birlikte dikenleri kaldırıp yolu açmışlar. Böylece üç arkadaş, dayanışmanın gücünü bir kez daha anlamış.

En sonunda uzak tepelerin ardından sızan altın ışığın kaynağına varmışlar: Dev bir meşe ağacının gölgesindelermiş. Göz kamaştıran bir parlaklıkla, dalların arasında asılı duran o meşhur Altın Palamut oradaymış! Pıtırcık’ın kalbi çarptıkça dizleri titrese de azimle meşe ağacına tırmanmaya başlamış. Şipşak havada destan yazan çırpınışlarla yol göstermiş, Kıtır da köklerin arasındaki en sağlam basamakları göstererek yardım etmiş. Hep birlikte hiçbir duraksama yaşamadan, birbirlerinin cesaret ve desteğiyle palamudun dallarına ulaşmayı başarmışlar.

Fakat tam mutlu sona yaklaştıklarını düşündükleri anda, yüksekteki dallar incecik çatırdayıp kırılmış ve Altın Palamut dalların arasından sessizce toprağa düşmüş. Pıtırcık paniklemiş tek başına taşıyamayacağı kadar ağırmış. Şipşak bir anlığına ne yapacağını bilememiş, Kıtır da kıllarını kabartarak endişeyle bakıyormuş. O sırada Pıtırcık annesinin sözlerini hatırlamış: “Kalbin temiz, adımların cesur olduğu sürece her zorluğu aşarsın.” Bu kez o kalbini cesaretle doldurmuş ve, “Arkadaşlar, gücümüzü birleştirirsek başarabiliriz!” diye bağırmış. Şipşak ve Kıtır hemen yanına koşmuş Pıtırcık palamudun altına oturmuş, Şipşak bir ucundan kanadını asmış, Kıtır da doğrudan ileri itmiş. Eller, ayaklar, kanatlar ve dikenlerin iş birliğiyle hep birlikte palamudu ormanın zeminine taşımayı başarmışlar.

Gece olduğunda hepsi yorgun ama mutlu bir uykunun eşiğindeymiş. Palamut, ormanın merkezindeki büyük aydınlık alana koyulmuş ışığı tüm ağaçların, çiçeklerin ve canlıların üzerine yayılmış. Ne var ki kuytu bir köşede kurnaz bir tilki, parıltıya dayanamayarak sessizce yaklaşmış ve palamudu yanına alıp ormanın karanlık bir çukuruna kaçırmış. Sabah olunca Pıtırcık ve arkadaşları palamut orada yok diye büyük bir üzüntü yaşamışlar. İlk anda kızgınlık ve hayal kırıklığı hisseden Pıtırcık, Simurg Kaplumbağa’nın öğüdünü hatırlamış: “Sabırlı ol, iyilik ve nazik kalbinle zorlukları yeneceksin.” Bunun üzerine arkadaşlarına, “Tilkiye bir mektup yazalım. Duygularımızı, onun da doğanın bir parçası olduğunu, paylaşmanın güzelliğini anlatalım,” demiş.

Şipşak sabahın erken saatlerinde kır çiçeklerinden mürekkep toplarken, Kıtır minik diken daldan kalem yapmış. Pıtırcık ise özenle hazırladığı mektubu yazmış: “Sevgili Orman Dostu, Altın Palamut hepimizin mutluluğunu paylaşmak için ormanın kalbindeydi. Eğer sen de bu mucizeyi paylaşmak istersen, bize geri getirebilirsin. Biz seninle birlikte paylaşmayı ve dostluğu kutlamayı çok isteriz.” Mektubun yanına biraz ballı meşe kurusu ve birkaç lezzetli böğürtlen eklemişler. Akşamüstü mektubu tilkinin tüneline bırakmışlar, sonra sessizce geri çekilip beklemişler.

Ertesi sabah, minikler ormana geldiklerinde Altın Palamut’un aynı yerde, pırıl pırıl ışıldayarak durduğunu görmüşler. Yanında da küçük bir karşılama sofrası kurulmuş: Böğürtlenler, meşe kuruları ve minik bir gülümsemenin sıcaklığını taşıyan bir davet varmış. Tilki mektubu okumuş, Pıtırcık ve arkadaşlarının içtenliğinden etkilenmiş paylaşmanın, herkesin gönlüne sevgi tohumları ektiğini anlamış. Gittiği tünelinde palamudu bırakmış, ormanın merkezine gelip “Ben de dostunuzum,” diye mırıldanmış. O günden sonra tilki de ormanın neşe dolu halkasında yerini almış.

Ve böylece Altın Meşe Palamudu, dostluğun ve dayanışmanın simgesi olmuş. Herkes gün doğumunda palamudun etrafında toplanıp dilek tutar, birbirlerine yardım eli uzatmanın mutluluğunu yaşarmış. Pıtırcık, Şipşak, Kıtır ve yeni dostları, bilgelik, sabır, cesaret ve paylaşma dersini ormana kazıyarak mutlu mesut yaşamışlar. O yemyeşil orman, hep öyle neşeli, hep öyle huzurlu kalmış. Böylelikle masalımız da, sevgiyle, dayanışmayla ve mutlulukla son bulmuş.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!