
Bir zamanlar, Uçurumlar Vadisi’nin en yüksek tepesinde, yemyeşil ormanlarla çevrili, rengarenk çiçeklerle bezenmiş küçük bir köy vardı. Bu köyde, minik evlerin arasında neşeyle yaşlanan çocuklar, günlerini oyunlar oynayarak geçirirlerdi. Ancak, köyün hemen yanı başında uzanan büyük, gizemli orman, çocukların merakını cezbediyordu. Kimse uzun zamandır ormanda yaşayan yaşlı bilge kadının kim olduğunu bilmese de, onun ormanda efsanevi bilgelerden biri olduğu söylenirdi.
Köyde, meraklı ve zeki bir kız çocuğu olan Elif, ormanın derinliklerindeki bu bilge kadınla ilgili birçok hikaye duymuştu. Bir gün, Elif ve en iyi arkadaşı Kemal, ormanın sırlarını keşfetmeye karar verdiler. Anneleri onlara ormanın tehlikeleri hakkında uyarılarda bulunmuş, ancak Elif’in merakı dinmemişti.

Sabahın erken saatlerinde, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte, Elif ve Kemal sırt çantalarını alıp ormana doğru yola koyuldular. Kuşların cıvıltısı ve yaprakların hışırtısı arasında ilerlerken, ormanın derinliklerinde gizlenmiş eski bir taş kapı gördüler. Kapının üzerindeki semboller, Elif’in daha önce hiç görmediği kadar karmaşıktı. Ancak, yaşlı bilge kadının bu sembollerin dilini bildiği söylenirdi.
Elif, cesaretini toplayarak kapıya yaklaştı ve sembolleri dikkatle inceledi. Ardından, bir süre düşündükten sonra sembollerin anlamını çözmeyi başardı. Kapı yavaşça gıcırdarak açıldı ve karşılarında, sıcak bir ışıkla aydınlanmış mistik bir bahçe belirdi. Bahçede, rengarenk çiçekler, şırıl şırıl akan bir dere ve ortasında, etrafı eski kitaplarla dolu bir masraflık bulunan hoş bir ev vardı.

Yaşlı bilge kadın, uzun beyaz saçları ve gülümseyen yüzüyle kapının hemen önünde onları bekliyordu. “Hoş geldiniz çocuklar,” dedi nazik bir sesle. “Benim adım Derya. Buraya gelmiş olmanız, doğru yoldan geldiğinizi gösteriyor.”
Elif ve Kemal, hayranlıkla kadına baktılar. Elif, ne söyleyeceklerini şaşırmıştı, ama Kemal cesaretini toplayıp sordu: “Derya Teyze, neden bu kadar yalnız yaşıyorsunuz?”

Derya Teyze gülümsedi ve çocukları masraflığa davet etti. İçeri girdiklerinde, odanın duvarları eski kitaplarla kaplıydı ve ortada büyük bir şömine ateşle aydınlanıyordu. Derya Teyze, çocuklara ormanın sırlarını öğretmek için uzun yıllar boyunca orada yaşadığını anlattı.
“Elif, Kemal,” dedi Derya Teyze, “orman, yaşamak için bize çok şey sunar ama aynı zamanda korumamız gereken bir hazinedir. Her bitki, her hayvan, her taş ormanın bir parçasıdır ve onları korumak bizim görevimizdir.”

Derya Teyze, çocuklara ormanın dengesini korumanın önemini anlatmaya başladı. Ağaçların nasıl büyüdüğünü, hayvanların birbirleriyle nasıl iletişim kurduğunu ve doğanın her bir parçasının birbirine bağlı olduğunu öğretti. Elif ve Kemal, Derya Teyze’nin anlattıklarıyla büyülendi ve ormana karşı duydukları sevgi daha da arttı.
Bir gün, köye yaklaşan büyük bir fırtına haberi geldi. Rüzgarın şiddeti artmış, yağmur daha güçlü yağmaya başlamıştı. Köy halkı panik içinde ne yapacağını bilemezken, Elif ve Kemal Derya Teyze’ye gitmeye karar verdiler. Derya Teyze, ormandaki bilgisiyle köyü fırtınadan koruyacak bir yol bulabilir miydi?

Ormana doğru yönelden çocuklar, Derya Teyze’nin onları beklediği masraflığa geri döndüler. “Derya Teyze, köyümüzü fırtınadan nasıl koruyabiliriz?” diye sordular.
Derya Teyze, sakin bir şekilde cevap verdi: “Ormanla uyum içinde olmanın bir yolu var. Doğanın gücünü kullanarak köyümüzü koruyabiliriz. Bu, birbirimize yardım etmek ve doğanın dengesini sağlamakla mümkün olabilir.”

Elif ve Kemal, Derya Teyze’nin rehberliğinde ormanın gücünü kullanarak köylerini fırtınadan korumak için bir plan yaptılar. İlk olarak, ağaçların dallarını güçlendirecek taş bloklar yerleştirdiler. Ardından, derelerin akışını yönlendirerek suyun taşmasını engellediler. Hayvanlarla iletişim kurarak, onların da fırtınadan korunmalarını sağladılar.
Fırtına başladığında, Elif, Kemal ve Derya Teyze’nin hazırladığı koruma alanı, köyü büyük bir hasardan kurtardı. Rüzgarlar etrafı sarsarken, ormanın gücü ve çocukların cesareti sayesinde, köy huzur içinde fırtınayı atlattı. Fırtınadan sonra, köy halkı Elif ve Kemal’in cesaretini ve Derya Teyze’nin bilgeliğini kutladı. Herkes, ormanın ve doğanın önemini bir kez daha anladı.

Bu olaydan sonra, Elif ve Kemal her gün ormanda Derya Teyze ile birlikte vakit geçirmeye başladılar. Ormanın sırlarını öğrenirken, aynı zamanda topluluklarına nasıl yardımcı olabileceklerini de keşfettiler. Derya Teyze, onların liderlik yeteneklerini geliştirmelerine ve doğayla uyum içinde yaşamayı öğrenmelerine yardımcı oldu.
Bir yaz günü, köyde büyük bir kutlama yapıldı. Ormanın korumasını sürdürmek ve doğayla uyum içinde yaşamayı taçlandırmak için. Elif ve Kemal, arkadaşlarıyla birlikte Derya Teyze’ye teşekkür etmek için sahneye çıktılar. Elif, Derya Teyze, bize ormanın sırlarını öğrettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Artık doğayı korumanın ne kadar önemli olduğunu biliyoruz, dedi.

Derya Teyze, gözlerinde parlayan mutlulukla cevapladı: “Unutmayın çocuklar, doğa bizim en iyi dostumuzdur. Onu korudukça, kendimiz de korumuş oluruz. Sizler geleceğin koruyucularısınız, unutmayın.”
Köydeki herkes bu dersle hem mutlu hem de bilinçlenmişti. Elif ve Kemal, Derya Teyze sayesinde sadece ormanın sırlarını değil, aynı zamanda dostluk, cesaret ve sorumluluk bilinci gibi değerleri de öğrenmişlerdi. Artık köy, ormanla uyum içinde yaşayan, doğayı seven ve koruyan bir yer haline gelmişti.

Yıllar geçti, Elif ve Kemal büyüdü, ama Derya Teyze’nin öğretileri onların kalplerinde yaşamaya devam etti. Onlar da kendi çocuklarına ormanın önemini anlattılar, tıpkı Derya Teyze gibi. Köy, her nesilde doğaya ve birbirine saygı duyan mutlu bir topluluk olmaya devam etti.
Ve böylece, Uçurumlar Vadisi’nin en yüksek tepesindeki küçük köy, yaşlı bilge kadının bilgeliği sayesinde, doğayla uyum içinde, sevgi dolu bir yer olarak kalmaya devam etti. Elif ve Kemal’in hikayesi, diğer köylerde de anlatılmaya başladı ve her yerde çocuklar, doğayı koruma bilinciyle büyüdü. Masal da burada, mutlu sonuyla tamamlandı, çünkü sevgi, bilgi ve dostluk her zaman kazanmıştı.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!