
Büyük ve yemyeşil bir ormanın kıyısında, ağaçların yaprakları rüzgârla fısıldaşırken, neşeli kuşların sesleri gökyüzüne karışırdı. Bu ormanın derinliklerinde, çiçeklerle kaplı bir kulübe yaşardı kulübenin sahibi ise Süpürgeli, iyi kalpli bir cadıydı. Küçük yaşlardan beri büyü yapma yeteneğine sahip olan Süpürgeli, her ne kadar cadı olsa da kimseye zarar vermeyi düşünmez, aksine çevresindeki canlılara yardım etmek için sihirli güçlerini kullanırdı. Onun kocaman, kıvrımlı şapkası ve daima yanında taşıdığı sevimli bir süpürgesi vardı. Ama bu süpürge, korku saçan bir araç değil, adeta bir arkadaş gibiydi. Süpürgeli bazen süpürgesine tutunup ormanda gezintiye çıkar, bazen de yaprakları temizlemek için kullanırdı. Ormandaki hayvanlar onu çok sever, çünkü Süpürgeli karşılaştığı her yaratığa dostça yaklaşır, onlara sıcak bir gülümseme hediye ederdi.

Bir sabah, ormandaki minik kuşlar, Süpürgeli’nin kulübesinin çatısına konmuş cıvıl cıvıl öterken, cadı uyanır uyanmaz penceresini açtı ve kuşlara günaydın dedi. Sonra kulübesinin önüne çıktı, mis kokulu çiçekleriyle konuşur gibi fısıldaşarak onları suladı. Bitkileri çok seven Süpürgeli, onların sağlıklı ve mutlu olmaları için her gün özel bir sihirli su hazırlardı. Bu su, sadece çiçeklerin büyümesine değil, aynı zamanda renklendikleri yapraklarının daha canlı görünmesine de yardımcı olurdu. O sabah da, çiçekleriyle ilgilenirken uzaktan küçük bir çocuğun ağlama sesi duydu. Merakla kulak kabarttı, çünkü bu ormanda pek sık ağlayan ses duyulmazdı.
Süpürgeli, süpürgesine atlayıp sesi takip etti. Yoğun ağaçların arasından ilerleyerek bir açıklığa ulaştığında, elinde küçük bir tahta kılıç taşıyan bir çocuğun yere oturmuş ağladığını gördü. Bu çocuk, ormana yakın bir köyde yaşayan Ali isminde bir oğlandı. Ali, cesur olmak için ormana girmiş, fakat yolunu kaybedince korkuya kapılmıştı. Süpürgeli hemen Ali’nin yanına yaklaştı, yumuşak bir ses tonuyla “Neden ağlıyorsun küçük dostum?” diye sordu. Ali ise onu görünce önce şaşırdı, çünkü karşısında şapkası sivri, süpürgesi olan bir cadı duruyordu. Ne var ki Süpürgeli’nin gözlerindeki iyilik ve yüzündeki tatlı gülümseme, Ali’nin korkusunu kısa sürede yatıştırdı.

Ali, “Ormanda kayboldum, evime dönemiyorum,” diyerek hıçkırıklarla hikâyesini anlattı. Cesur olmak istediği için ormanda kahramanca maceralar ararken, birden yönünü yitirmişti. Süpürgeli, “Hiç merak etme, seni evine götürmene yardımcı olurum. Sadece bana güven,” diyerek Ali’nin gözyaşlarını silmesine yardımcı oldu. Çocuk, Süpürgeli’nin bu kibar yaklaşımıyla rahatladı ve ayağa kalktı.
Beraberce ormanın içinden geçerken Süpürgeli, Ali’ye etrafındaki bitkileri, çiçekleri ve hayvanları tanıtmaya başladı. Mesela kırmızı tüylü bir kuş gördüklerinde, “Bak, bu ormanın en güzel şarkıcısıdır, sabahları bizi müthiş sesiyle uyandırır,” dedi. Biraz ileride, rengârenk çiçeklerin açtığı küçük bir patikaya vardılar. Süpürgeli, “Bu çiçeklerin tohumları, rüzgârın sesini duyar duymaz açar ve onlarla konuşur gibi dans eder,” diye anlattı. Ali, duyduklarına şaşırıyor ama aynı zamanda çok hoşuna gidiyordu. Onun için bu orman, eskisi kadar korkunç görünmüyordu artık.

Ancak yolculuk sırasında beklenmedik bir olay oldu. Ormanın içindeki eski bir kütük köprüden geçmeye çalışırlarken köprü çatırdamaya başladı. Ali panikle yere düştü, ayak bileği incindi ve yürümekte zorlanır hale geldi. Süpürgeli hemen elindeki küçük asa benzeri değneği çıkararak sihirli kelimeler fısıldadı. Asadan çıkan yumuşak bir ışık, Ali’nin ayağına doğru akarak incinmeyi hafifletmeye başladı. Ali bu duruma hayretle bakarken Süpürgeli, “Sakın korkma, sadece seni iyileştirmek için büyü yapıyorum,” dedi. Birkaç dakika sonra Ali ayağının ağrısının hafiflediğini hissetti ve ayağa kalkabildi.

Köprü çok sağlam olmadığından karşıya geçmek de riskliydi. Süpürgeli, “Gel, süpürgeme binelim. Biraz havadan gidelim,” diyerek gülümsedi. Ali önce çekindi ama Süpürgeli’nin dost canlısı halini görünce kabul etti. Süpürgeli’nin süpürgesine tutundular ve yavaşça yükselmeye başladılar. Havada süzülmek, Ali’nin kalbinde önce küçük bir korku yaratsa da, ormanın üzerinden bakmak muhteşem bir manzara sunuyordu. Ağaçların uçsuz bucaksız yeşili, parlak güneş ışıklarıyla dans ediyordu. Ali bu güzelliği izlerken, Süpürgeli, “Doğaya dikkatle bakarsan, her şeyin birbiriyle nasıl uyum içinde olduğunu fark edersin,” diyerek ona öğüt verdi.

Bir süre sonra köye yakın bir açıklığa geldiler ve süpürgeyle yere indiler. Ali, kendi evinin çatısını uzaktan görünce çok sevindi. Ancak orada, köyden başka çocuklar ve birkaç yetişkin, bir garip dumanın etrafta dolaştığını fark ederek panikle bekliyordu. Köyün etrafında kötü bir büyüden kaynaklanan sisli, garip bir hava vardı. Bu sis, köylüleri ürkütmüş ve ne yapacaklarını bilemez hale getirmişti. Ali ve Süpürgeli yanlarına yaklaştığında, köylüler ilk başta Süpürgeli’yi görünce korktular. Çünkü sivri şapkalı bir cadı görmek onlar için alışılmadık bir şeydi ve kulaktan dolma hikâyelerle cadıların kötü olduğuna inanırlardı.

Ali, “Hayır, ondan korkmanıza gerek yok, o iyi kalpli bir cadı!” diye bağırarak köylüleri sakinleştirmeye çalıştı. Süpürgeli, dostça bir tavırla köylülerin yanına yaklaştı. Sisli havayı bir süre inceledi ve bunun ormanın derinliklerinden gelen kötü niyetli bir büyücü tarafından salındığını hissetti. Bu büyücü, ormandaki dengeyi bozmak için çeşitli karanlık büyüler yapıyor, insanları ve hayvanları korkutarak gücünü artırmaya çalışıyordu.
Süpürgeli, “Beni yanlış tanımayın, ben sizlere zarar vermek istemiyorum. Bu sis, kötü bir büyü. Eğer izin verirseniz, onu ortadan kaldırmaya çalışacağım,” dedi. Köylüler biraz tereddüt ettiler ama Ali’nin, “Beni de ormanda kurtardı, onun sihri kötü değil, iyilik dolu!” sözleriyle ikna oldular. Süpürgeli, köyün ortasına doğru yürüdü, asasını eline aldı ve fısıldamaya başladı. Ağır ağır yükselen tatlı bir ışık, sisin içine doğru yayıldı. Gittikçe kuvvetlenen bu parlak ışık, sisin karanlık büyü parçalarını dağıtmaya başladı.
Sisin içinden tuhaf hırıltılar ve uğultular duyuldu kötü büyücü, kendi sihirinin boşa çıkmasına kızarak bir gölge gibi ormanın karanlıklarına kaçtı. Köyün üzerindeki sis, dağıldıkça insanlar nefes alabildiklerini hissettiler ve rahatladılar. Kısa süre sonra gökyüzü tekrar aydınlandı, kuşların cıvıltısı duyuldu ve her yer huzurla doldu.

Köylüler, Süpürgeli’ye minnettar kalmışlardı. İçlerinden biri cesaret edip, “Senden özür dileriz, seni görünce korkmuştuk, ama aslında kalbinin ne kadar temiz olduğunu şimdi anladık,” dedi. Süpürgeli de gülümseyerek, “Önemli değil, önemli olan hepimizin barış ve huzur içinde yaşaması,” diye karşılık verdi. O günden sonra köy halkı, Süpürgeli’yi tıpkı ormandaki hayvanlar gibi sevmeye ve saygı duymaya başladı.
Ali’nin ailesi de cadıya teşekkür etmek için evlerinde ufak bir kutlama düzenledi. Köylüler çeşit çeşit yiyecekler getirdiler, Süpürgeli de ormandan topladığı renkli çiçeklerle evi süsledi. Çocuklar etrafına toplanıp onun büyülü süpürgesini merakla incelerken, Süpürgeli de onlara ormanda nasıl bitkiler ve hayvanlarla dost olabileceklerini, doğayı nasıl koruyabileceklerini anlattı. Ali de bu sohbeti keyifle dinleyerek, “Ben de büyüyünce senin gibi iyi kalpli bir yardımcı olacağım,” dedi.

Kutlama sırasında, köylüler fark ettiler ki Süpürgeli’nin sihri aslında doğayla uyumlu, iyiliği esas alan bir güçtü. Kötülük peşinde koşan cadıların da var olduğunu bilseler de, Süpürgeli gibi iyi kalplilerin onları yenebileceğine inançları arttı. Artık köylüler, ormanda duydukları her çıtırtıya, gökyüzünde süzülen her gölgeye korkuyla bakmıyor belki de o süpürgede Süpürgeli’nin olduğunu düşünüp gülümsüyorlardı.
Zaman geçti, orman eskisi gibi huzurlu ve sakin günlerine geri döndü. Ali ve arkadaşları, ormanda gezip tozarken, Süpürgeli’ye rastladıklarında ona el sallayıp selam veriyorlardı. Süpürgeli, köylülerin gönlünde taht kurmuş, aynı zamanda ormandaki hayvanlarla da dostluğunu güçlendirmişti. Ormanla köy arasında oluşan bu yeni bağ, herkesin hayatını güzelleştirdi. İnsanlar doğayı daha fazla koruyor, hayvanlara daha dikkatli davranıyor, yardıma ihtiyacı olan birini gördüklerinde hemen el uzatıyorlardı.

Sonunda, tüm bu yaşananların ardından, Süpürgeli’nin ünü çevre köylere kadar yayıldı. “İyi kalpli cadı” diye anılan Süpürgeli, kimi zaman çocukların ufak yaralanmalarına şifa dağıtıyor, kimi zaman da tarlalarında zararlı böceklerle baş edemeyen çiftçilere küçük sihirler yaparak yardım ediyordu. Her gittiği yerde sevgiyle karşılanıyor, ayrılırken de geride huzur dolu kalpler bırakıyordu.
Ve işte bu masalın sonunda, orman ve köy halkı, farklılıkların aslında korku nedeni değil, zenginlik olduğunu anlamıştı. Kötülüğe karşı en güçlü silahın sevgi, merhamet ve anlayış olduğu bir kez daha kanıtlanmıştı. Süpürgeli, o sevimli süpürgesiyle hâlâ göklerde uçmaya devam ediyor bir yerde biri yardıma ihtiyaç duyduğunda, yüreğindeki iyilikle hemen koşuyor. Her gün güneşin ilk ışıklarıyla uyanan orman ve köy halkı da, onun getirdiği neşe ve huzurun tadını çıkarıyor. Böylece herkes, mutlu ve barış içinde yaşamayı sürdürüyor.
Hayal ERDEM
Bu masal gerçekten güzeldi emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.