
Bir varmış bir yokmuş, yeşil yaprakların rüzgârla dans ettiği, havuç kokusunun gökyüzüne kadar ulaştığı uzak diyarlarda Tavşanlar Ülkesi adında muhteşem bir yer varmış. Bu ülkede birbirinden farklı tüy renklerine sahip, neşeli ve meraklı tavşancıklar yaşarmış. Her sabah güneşi selamlayıp havuç bahçelerinde çalışır, taze sebzeleri toplar, birbirlerine yardım ederek büyük sepetleri evlerin önüne taşırmış. Ülkenin en küçük halkı olan Pofuduk adında yumuşacık gri tüylü bir tavşancık da varmış Pofuduk elbette diğer tavşanlar kadar güçlü değilmiş ama öğrenmeye ve keşfetmeye çok meraklıymış.

Bir gün tavşan köyünün meydanında renkli bayraklar, çiçekten süslemeler ve minik tezgâhlarla büyük bir festival düzenleneceği ilan edilmiş. Festivalin adı “Bereket ve Paylaşım Günü”ymüş bu özel günde her tavşan, en güzel havuçlarından, en tatlı marullarından ve en taze krizantemlerinden ikramlar hazırlayıp birbirine sunacakmış. Fakat Pofuduk, bahçede en ufak havucu bulup kazıdığı için sepeti neredeyse bomboşmuş. Canı sıkılan Pofuduk, üzgün üzgün arkadaşı Minik’in yanına gitmiş. Minik, parlak beyaz tüylü, uzun kulaklı neşeli bir tavşanmış sepeti de öyle doluymuş ki adeta bükülüyormuş.

Pofuduk çekinerek, “Minik, benim sepetimde çok az havuç kaldı. Festivalde onurlandırılmak için başka ne yapabilirim?” diye sormuş. Minik gülümseyerek, “Üzülme Pofuduk, paylaşmak sadece elindekiyle değil, yüreğinle de olur. Gel birlikte çalışalım, bahçemi paylaşırım, sen de bana ne öğrendiğini gösterirsin.” demiş. Pofuduk’ın yüzü aydınlanmış iki arkadaş hemen çalışmaya koyulmuş. Minik toprağı yumuşatmış, Pofuduk da küçük elleriyle havuç tohumlarını dikkatle bırakmış. Birlikte sulayıp sohbet etmişler: Pofuduk, Minik’e havucun besleyici yönlerini, içinde A vitamininin olduğunu, gözleri güçlendirdiğini anlatmış Minik de Pofuduk’a toprakla dost olmanın, bitkilerin suya ve güneşe ihtiyacı olduğunu öğretmiş.

Zaman hızla akıp gitmiş ve festival sabahı gelmiş. Tavşancıklar rengârenk kıyafetler giymiş, kulaklarına çiçek taçları takmışlar. Her tezgâhın önünde minik notlar varmış: “A vitamini deposu havuç salatası”, “Yeşil maruldan hazırlanan sağlıklı sandviç”, “Renkli sebze köfteleri”. Pofuduk ve Minik kendi tezgâhlarına gelmiş, yanı başlarında Minik’in bahçesinden getirdikleri taze ürünleri düzenlemişler. Sepetlerinde havuçlar, marullar, birkaç sap taze reyhan da varmış. Ama Pofuduk hâlâ kendini biraz eksik hissediyormuş raflarda duran tepsilere bakıp, “Gerçekten yeterli mi?” diye düşünmüş.

Festival başlamış tavşancıklar birbirinin tezgâhından tattıkça şenlik almış yürümüş. Her lezzet, koca bir kucak dolusu sevgi gibiymiş. Tavşancıklar Pofuduk’un tezgâhına yaklaşmış, havuçları ince ince kesilmiş çiçek şekline benzeten minik sunumuna hayran kalmışlar. Pofuduk, havuçların nasıl yıkanması gerektiğini, kabuklarındaki toprağın nasıl temizlenmesi gerektiğini anlatırken, minikler gözlerini kocaman açıp dinlemiş. Arkadaşları ona “Ne kadar çok şey biliyorsun Pofuduk!” demiş. Pofuduk neşeyle zıplamış, “Bilgi paylaştıkça çoğalır!” diye seslenmiş.

Festivalin en heyecanlı anı yaklaşıyormuş: “En Yaratıcı Sunum Ödülü” açıklanacaktı. Herkes nefesini tutmuş, sırayla sahneye çıkıp hazırladığı tabağı göstermiş. Tavşan Kralı Kibrit, altın renkli bir tacı başına takarken kürsüye yaklaşıp konuşmuş: “Sevgili Tavşanlar Ülkesi halkı, bugün sadece lezzet yarışmıyoruz aynı zamanda birlikte çalışmanın, paylaşmanın ve sağlıklı beslenmenin önemini kutluyoruz. Bu yıl yaratıcılığı ve öğreticiliğiyle öne çıkan iki arkadaşa ödül vereceğiz.” demiş. Salonda hafif bir heyecan fısıltısı dolaşmış.

Kral Kibrit kürsüye bakmış, “Birincilik ödülü Pofuduk ve Minik’e!” diye ilan etmiş. Minik ve Pofuduk el ele tutuşup sevgiyle sarılmışlar. Kral onlara birer minyatür altın havuç madalyonu takmış. “Bu madalyon, paylaşmanın, çalışmanın ve sağlıklı yaşamın simgesidir. Her taktığınızda birbirinize yardım etmeyi ve yeni bilgiler öğrenmeyi hatırlayacaksınız.” demiş. Pofuduk’ın gözleri mutluluktan parlamış kalbi minik taşlarla dolmuş gibi sevinçle hızlı hızlı atıyormuş.

Festival sonunda tavşancıklar, birlik ve beraberliğin ne harika bir duygu olduğunu anlamışlar. Bahçelerin ekip biçildiği günlerde birbirine yardım eden, tohum ekmeyi öğreten, sulamayı paylaşan tavşanlar sayesinde köyün bereketi iki katına çıkmış. Minik, Pofuduk’a dönüp demiş ki, “Bak Pofuduk, azıcık bir yardım bile ne kadar büyük bir fark yaratıyor.” Pofuduk başını sallamış, “Evet Minik, birlikte öğrendikçe hem biz hem de Tavşanlar Ülkesi güçlendi.”

O günden sonra Tavşanlar Ülkesi’nde her sabah güne birlikte merhaba denmiş, her akşam paylaşmanın hikâyeleri anlatılmış. Tavşan çocukları, tıpkı Pofuduk’un festivalde anlattığı gibi havuçların, marulların, reyhanların her bir bitkinin bir armağan olduğu bilinciyle büyümüş. Küçük yürekleri sevgi, paylaşma ve merakla dopdolu olmuş.

Ve böylece Tavşanlar Ülkesi’nde hiçbir tavşan aç kalmamış, hiçbir minik el destek beklemeden yalnız kalmamış. Her gün toprakla dost olmanın, birlikte çalışmanın, sağlıklı beslenmenin ve bilgiyi paylaşmanın ne kadar değerli olduğunu hatırlamışlar. Tavşancıklar hep gülümsemiş, tüyleri hep mis gibi kokmuş. Gökten üç havuç düşmüş biri masalı dinleyen çocukların önüne, biri Pofuduk’un küçük bahçesine, biri de Minik’in sepetine… Böylece masal mutlu sonla bitmiş, her tavşancık huzurla uykuya dalmış.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!