
Bir varmış bir yokmuş, yemyeşil çayırlardan, çiçek kokularının uçuştuğu küçük bir köy varmış. Bu köyde Leyla ve Can adında iki kardeş yaşarmış. Her sabah kuş cıvıltılarıyla uyanır, bahçede kozalakları, tohumları toplar, ufak tavşanları seyrederlermiş. Ama bir gün, köyün yaşlı çiftçisi Dede Kemal, onlara “Eşeklerimizin yanına gitmek ister misiniz?” diye seslenince yüzlerini merak kaplamış. “Çok isteriz!” demişler. Kim bilir eşeklerin neler anlatacağını, nasıl eğlendireceğini hiç düşünmemişler.
Ellerine tatlı buruk bir taze saman demeti almışlar ve Dede Kemal’in izinden gitmişler. Bahçeyi aşmış, geniş bir samanlığın önünde durmuşlar. İçeride kocaman, yumuşak kulaklarıyla karşıladıkları minik bir eşek yavrusu varmış adı Limon’muş. Limon’un kürkü açık kahverengi, burnu hafif beyaz benekliymiş. Sıcacık bir bakışı, nazlı bir gülümseyişi varmış. Can heyecanla yaklaşmış, “Merhaba Limon!” diye fısıldamış, Limon da minik adımlarla ona doğru gelmiş. Leyla utangaçça elini uzatmış, Limon nazikçe başını ellerine yaslamış.

Dede Kemal gülümseyerek anlatmış “Eşekler ne kadar sabırlı, ne kadar güçlü hayvanlardır bilseniz! Bu sabah saman taşırken ineklerle yapabileceğimiz en ağır yükü bile, onlar sırtında kolayca taşıdı. Hem tarlada hem dağ yollarında insanlara yardım eder, güler yüzleriyle hep dost olurlar.” Can merak etmiş: “Peki neden hep eşek seçiyorsunuz? İnek, at ya da öküz değil de eşek neden?” Dede Kemal kaşlarını çatmadan, sakince anlatmaya başlamış: “Eşekler hem dayanıklıdır hem de zor yollarda şaşmazlar. At gibi hızlı koşup yorulmazlar, öküz gibi ağır çalışırken nazlanmazlar. Ama en güzeli, bizimle güçlü bir bağ kurmalarıdır.”

Leyla hayretle bakarken Dede Kemal devam etmiş: “Bakın, bir de eşek sütü var. Hem çocukların cildine çok iyi gelir, hem de bağışıklığı güçlendirir. Biz, bu sütle sabun ve krem yapar, pazar günleri köyümüze getiririz. Anneler gelip ‘Krema sürünce cildim ipek gibi oldu,’ diyorlar.” Leyla hemen sormuş: “Biz de deneyebilir miyiz?” Dede Kemal gülmüş: “Tabii ki, ama azıcık içmek de çok faydalıdır.” Limon başını eğerken, bu sütle yapacakları sabunun kokusu bile o kadar güzel geliyormuş ki çocuklar dayanamayıp küçük bir top sabun uzatılmış onlara.
Ardından Dede Kemal, çocukları eşekleri boyamaları için renkli tüylerden fırçalar ve doğal boyalarla donatmış. Can kırmızıyla, Leyla yeşille nazikçe Limon’un tüylerine rengârenk noktalar kondurmuş. Eşek sabırla beklemiş, küçük ressamların elinden soğumamış. Böylece çocuklar, eşeklerin yalnızca çalışkan değil aynı zamanda nazik ve oyuncu olduklarını da öğrenmiş.

Öğle yemeği vakti gelip çatınca Dede Kemal, samanlığın taş duvarına serdiği büyük mendilin üzerine ev yapımı ekmekler, peynirler, zeytin ve tabii ki eşek sütüyle yapılmış yoğurdu koymuş. Can bir kaşık yoğurdu ağzına atıp: “Yaşasın, bu yoğurt bir harika!” demiş. Leyla, “Eşek sütüyle yapılan yoğurdun tadı nasıl?” diye merak etmiş. “Daha hafif ve çok kıvamlı,” demiş Dede Kemal. “Bağışıklığı güçlendirir, midenizi korur.” Çocuklar akıllarına kazınan bu lezzetle neşeyle gülüşmüşler.

Yemekten sonra Dede Kemal, çocukları harman bahçesine götürmüş. “Eski zamanlarda buğdaylar harman tezgâhına getirilir, eşekler çuval çuval buğday taşırmış. Şimdi traktörler var, ama eşeklerin sırtındaki nostalji, insanlara doğayla bağ kurmayı hatırlatır.” Can bir saman yumağı öne sürülürken soruyor: “Biz de deneyebilir miyiz?” Dede Kemal elini omzuna koyup, “Elbette!” demiş. Çocuklar, küçük bir çuvalı önce sırtlarına asmış, sonra Limon ve birkaç diğer eşek yardıma koşmuş. Eşeklerin güçlü sırtları, yüklü çuvalı hiç fazla hissettirmemiş böylece Can ve Leyla hem eğlenmiş hem de yardım etmenin keyfini tatmış.

Akşamüstüne doğru, köyde terapi amaçlı eşek gezintileri başlamış. Dede Kemal, “Biliyor musunuz, peş peşe dizilen eşekler engelli çocuklara ve yaşlılara biniş terapisi sunar. Eşeklerin nazik yürüyüşü, dengeyi geliştirmede yardımcı olur.” demiş. Leyla’nın gözleri parlamış: “Ben de bir gün terapi amaçlı eşeğe binebilir miyim?” Diye sormuş. Dede Kemal başla onay vermiş: “Tabii, az sonra grup gelecek, sen de katılabilirsin.” Büyükçe bir alanda, eşek sırtında nazik adımlarla dönmenin nasıl huzur verici olduğunu keşfetmişler.

Yavaşça güneş batarken Dede Kemal, çocuklara eşek çiftçiliğinin yalnızca iş değil bir dostluk olduğunu da anlatmış: “Eşekler, sadakatleriyle bilinir. Uzun yıllar bir çiftçiyle, hatta bir çocukla bile kalıcı dost olurlar. Hem masrafları az, hem de bakımda cimri değillerdir saman, ot ve suyla yürekten mutlu olurlar.” Leyla ve Can, kulağına fısıldanan bu sırları kalplerine kazımışlar.

Gece çöktüğünde, Dede Kemal’in evinin üstündeki lamba yanarken çocuklar ellerindeki küçük resim defterlerine eşeklerin hikâyesini çizmişler. Limon’u, terapideki çocukları, harman bahçesindeki kelebekleri, sabunların ve yoğurdun tadını renk renk boyalarla anlatmışlar. O gece rüyalarında da, saman kokulu patikalarda Limon’la koşmuş rüya bile olmasına rağmen yanaklarında hala bir gülümseme varmış.

Ertesi sabah vedalaşma vakti gelmiş. Can, Limon’un boynuna sarılmış: “Seni asla unutmayacağız!” Leyla de “Görüşürüz, dostum!” demiş. Dede Kemal ayağa kalkıp onları yavaşça evine doğru gönderirken eklemiş: “Eşekleri ve doğayı sevmek, onlara saygı duymak, doğayla uyum içinde yaşamanın ilk adımıdır. Siz de bu sevgiyi evinize, okulunuza taşıyacaksınız.”

Köyden ayrılırken Leyla ve Can, kalplerinde yeni bir bilgelikle döndüler: Eşekler sabırlı öğretmenler, güçlü dostlar, sağlıklı süt ve sabun kaynağı, tatlı bir terapi arkadaşıymış meğer. Hiç farkında olmadan, hem öğrendik hem de eğlendik. O günden sonra her seferinde eşek gördüklerinde başlarını okşayıp gülümsemişler çünkü bilirler ki bir eşek, kendi halinde bir mucizedir. Ve her mucize, doğru bakıldığında bize hayatın en güzel derslerini verirmiş. Böylece mutlu sonla biten bir masal daima devam eden bir sevgiyle daim olurmuş.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!