 
 
     
 
                                Gökyüzünün geniş, masmavi sayfasında bir gün pofuduk, pamuksu, minicik bir bulut vardı. Adı Pofur’du. Pofur, sabahları güneşle selamlaşmayı, rüzgârla saklambaç oynamayı ve aşağıdaki dünyayı izlemeyi çok severdi. Aşağıda Gülveren adında küçük bir kasaba vardı çatılar kırmızı, yollar taşlı, bahçeler çiçekliydi. Pofur, o kadar meraklıydı ki, her gün yeni bir şey keşfetmek için göğün bir köşesinden ötekine yuvarlanır, sonra yine kasabanın üzerine dönüp çocukların kahkahalarını dinlerdi.
Pofur’un bir sırrı vardı: Hiç yağmur yağdırmamıştı. Büyük bulutlar bazen gök gürültüsüyle dökülür, tarlalara su taşır, nehirleri coştururdu. Pofur ise damla damla bile yağamaz, içindeki tüm duyguları kıkırdayan bir rüzgâr gibi saklardı. “Ağlamak üzüntü demektir,” diye düşünürdü. “Ben üzgün değilim ki.” O yüzden damlalarını tutar, tutar, burnunu kapatan bir bulut gibi içinden kıkırdar, rüzgârla yarışırdı.
 
 
                                Kasabada Elif adında meraklı bir kız vardı. Her akşam göğe bakar, bulutlara el sallardı. Bir gün Elif’in ninesi, bahçede solmuş menekşelere su dökerken, Elif sordu: “Nine, yağmur gökyüzünün gözyaşları mı?” Ninesi gülümsedi: “Evet, ama her gözyaşı üzgün değildir. Bazen insanlar da sevinçten ağlar. Gökyüzü de sevinçten yağabilir. Güneş suyu ısıtır, su buhar olur, göğe çıkar, bulut olur. Sonra bulut, zamanı gelince aşağıya damlalarını bırakır. Toprak içer, çiçekler uyanır. Bu, dünyanın en güzel oyunudur.” Elif, Pofur’a bakarak fısıldadı: “Sevinçten, mutluluktan ağlayan bulutlar en güzel yağmurları yağdırır.”
Bu sözler Pofur’un yüreğinde minik bir kıpırtı yaptı. “Sevinçten mi ağlamak? Demek ağlamak hep üzgün olmak değildir,” diye düşündü. O günden sonra daha dikkatli izlemeye başladı her şeyi. Çayırda yeni yürüyen bir oğlak takla attı, çocuklar ellerinde uçurtmalarla koştu, bir kedi yavrularını yalanayıp sıcak tutuyordu. Pofur tüm bu sahneleri görünce içi ısındı. İçinde minicik, pırıl pırıl bir damla oluştu sanki. Telaşlandı, hemen tutmaya çalıştı. “Ya aşağı düşerse ve herkes benim ağladığımı zannederse?”
 
 
                                Tam o sırada esinti gibi bir ses duydu. Zıpır adında bir rüzgâr, Pofur’un etrafında üç tur attı. “Ne saklıyorsun pofuduk dostum?” dedi Zıpır. Pofur utangaçça, “Bir damla,” diye fısıldadı, “ama ben üzgün değilim.” Zıpır kahkahayla döndü: “Ben de bazen sevinçten ıslık çalarım. Biliyor musun, damlalar sadece hüzünden olmaz. Mutluluğun yüzü de ıslaktır bazen. Bir dene bakalım, belki damlaların yeryüzüne iyi gelir.” Pofur cesaret edemedi. “Ya çok ağlar, taşkın olurum?” Zıpır usulca öğrenciye ders veren bir öğretmen gibi konuştu: “Dengeni rüzgârla bulursun. Ben yanındayım.”
Günler geçti. Yağmur uzun süredir yağmamıştı. Gülveren’in dereciği ince bir gümüş ipliğe dönmüş, bahçelerdeki yapraklar susuzluktan kıvrılmıştı. Elif’in ninesi, “Keşke bir tatlı yağmur yağsa,” diye iç çekti. Pofur bu sözleri duyduğunda yüreğinde çınlayan bir sorumluluk hissetti. “Ben yardım edebilirim,” dedi kendi kendine, “ama nasıl?” O gece göğün başka bir köşesine doğru yuvarlandı orada Gökkuşağı’nın asılıp dinlendiği bir yer olduğunu duymuştu. Gökkuşağı bazen sadece yağmurdan sonra görünür, bazen de bulutlara öğüt verirdi.
 
 
                                Gökkuşağı ışıl ışıl belirdi. “Merhaba küçük bulut,” dedi yumuşak bir sesle. “Gözlerinde sorular var.” Pofur, utanarak yaklaşdı. “Ben yağmak istiyorum ama ağlamak sanki kötü bir şeymiş gibi geliyor,” dedi. Gökkuşağı gülümsedi: “Benim her rengim bir duygudur. Sarı neşedir, mavi huzur, yeşil umut, turuncu cesaret, kırmızı sevgi, mor hayal gücü, lacivert bilgelik. Duygular karışınca damlalar doğar. Damlalarını kötü yapan şey duygu değildir niyettir. Sen neşe taşır ve paylaşmak istersen, damlaların hediyeye dönüşür.” Pofur dikkatle dinledi. “Peki nasıl başlarım?” Gökkuşağı, “Aşağıdaki küçük sevinçleri topla,” dedi. “Bir çocuğun elini tutan anne, bir karıncanın taşıdığı ekmek kırıntısı, bir müzisyenin çaldığı ezgi… Sevinç kırıntılarını yüreğinde bir keseye doldur. O kâse dolunca damlaların kendiliğinden dans edecektir.”
Pofur geri döndü ve izlemeye başladı. Çoban, kavalıyla göğe notalar savurdu notalar Pofur’un karnını gıdıkladı. Bir kaplumbağa, yoldaki minicik bir civcivi nazikçe kenara itti. Bir öğretmen, çocuklarla ağacın gölgesinde hikâyeler okudu. Bahçesindeki tek elmayı ikiye bölen bir çocuk, arkadaşına uzattı. Bir bal arısı, sarı bir ayçiçeğinde dinlendi. Pofur’un içinde renkli bir sıcaklık birikti. Minik, berrak damlalar oluştu tıpkı Gökkuşağı’nın söylediği gibi.
 
 
     
 
                                Tam o sırada kasabada bir şenlik hazırlığı başladı. İnsanlar kazan kapaklarını birbirine vurarak “tık tak, tık tak” ritmi tuttular çocuklar şarkılar söyledi, “Yağmur gelsin, tohumlar sevinsin!” diye. Elif ve arkadaşları kâğıtlara bulutlar çizdi. Çizdikleri bulutların gözlerinden damlalar akıyordu ama bulutlar kapkara değildi gülümsüyordu. Resimlerin en üstüne büyük harflerle yazdılar: “Mutluluk Yağmuru.” Elif, Pofur’u gökyüzünde görünce el salladı ve fısıldadı: “Mutlu Bulut, seni seviyoruz.” Pofur, göğün içinde bir sıcaklık dalgası hissetti. “Beni böyle mi görüyorlar?” diye şaşırdı. “Sevinçten ağlayan bir bulut…”
İşte o anda ilk damla titreyip ayrıldı. Pofur korkmadı. Zıpır rüzgâr usulca sırtını okşadı, “Yavaşça,” dedi, “bırak kalbin konuşsun.” Damlalar pıt pıt, usul usul düşmeye başladı. Koca koca değil, yumuşacık, gülümseyen damlalar. Toprak “şap” diye içti menekşeler “oh” dedi dere, “şırılt” diyerek kıvrıldı. Çocuklar ellerini açtı, damlaları avuçlarına topladı. “Bu sıcak,” dedi Elif, “bu sevinç damlası!”
 
 
                                Yağmurun kokusu kasabaya yayıldı toprakla suyun buluştuğu o güzel koku, herkesin burnuna mutluluk taşıdı. Kediler saçak altına sığındı, ama gözleri pırıldı pırıldı. Serçeler, “cik cik cik” diyerek saçlarını yıkadı. Çatılardan süzülen su iplikleri, güneş bir an bulutların arasından gülümseyince incecik parladı. Pofur, sevinçten mutluluktan ağladığını anladı ve bunun ne kadar güzel bir his olduğunu gördü. İçindeki damlalar taşmadı rüzgâr onları dağıtırken, Gökkuşağı birkaç renkli şeritle gökyüzüne asılıverdi.
Yağmur bir süre devam etti, sonra usulca dindi. Pofur hafifledi sanki karnından bir yük kalkmış, ama yerine bir rahatlık, bir gurur gelmişti. Elif, pencereden bakıp ninesine seslendi: “Nine, bak! Gökkuşağı!” Ninesi gülümsedi: “Gördün mü? Sevinç yerini bulunca renk olur.” Elif avucundaki yağmur suyunu bir küçük kavanoza doldurup etiket yapıştırdı: “Mutlu Bulut’un Hediyesi.” “Bunu saklayacağım,” dedi, “zor bir günüm olduğunda bakarım ve hatırlarım: Ağlamak bazen mutluluğun şarkısıdır.”
 
 
                                Pofur, Gülveren’in üstünde tatlı tatlı gezinirken güneşe saygıyla selam verdi. “Sen ısıttın suyu, ben damlaları taşıdım,” dedi. Güneş göz kırptı: “Birlikte çalıştık.” Zıpır rüzgâr bir takla atıp, “Kaptan Pofur, ders: Denge,” diye şaka yaptı. Pofur güldü. “Öğrendim,” dedi. “Duygularım geldiğinde korkmayacağım. Sevinçten ağlarsam, belki bir çiçek uyanır. Hüzünlü olursam, gökyüzü arkadaşlarım beni taşır.”
 
 
                                O günden sonra Pofur, kasabayı izlerken küçük sevinçleri toplamayı hiç bırakmadı. Bir çocuk ilk kez bisiklete binince, bir anne bebeğini uyutup camdan göğe gülümseyince, bir dede torununa düğüm atmayı öğretince, Pofur’un karnında yine o pırıl pırıl damlalar doğdu. Yağmur her seferinde tatlı, dengeli ve şefkatli yağdı. Gülveren’de insanlar buna “Mutluluk Yağmuru” demeye başladı. Tarlalar bereketlendi, dere şarkı söyledi, ağaçlar yeni yapraklarını alkışlar gibi hışırdattı.
 
 
                                Bir akşamüstü, gökyüzü pembeye boyanmışken, Pofur küçük dostlarına fısıldadı: “Bazen insanlar da sevinçten ağlar. Gözyaşı, içindeki iyiliğin gözlerine giden yolu bulmasıdır. Benim damlalarım gibi. Onlar yeryüzüne düşünce çiçek olur, göle karışınca balıkların yüzü güler, pencereye vurunca çocuklar gülümser.” Elif, bunu duyuyormuş gibi başını salladı. “Teşekkürler Mutlu Bulut,” dedi. “Sen bize duygularımızın hediye olabileceğini öğrettin.”
 
 
                                Gökyüzü karardı, yıldızlar birer birer yandı. Pofur, yıldızların arasına kıvrılıp dinlendi. Rüyasında, her damlasının birer kahkaha olduğunu, her kahkahanın da bir çiçeğe dönüştüğünü gördü. Ertesi sabah, güneş doğarken, yine gülümsedi. “Bugün kimin sevincine ortak olsam?” diye düşündü. Cevabı rüzgâr fısıldadı: “Dinle ve izle. Sevinç her yerde.” Pofur, yumuşak kanatlarıyla göğü arşınladı. Ve ne zaman güzel bir şey görse, sevinçten, mutluluktan ağlayan küçük bulut olarak, damlalarını nazikçe dünyaya bıraktı. Böylece gökyüzüyle yeryüzü, duygular ve damlalar arasında görünmez bir köprü kuruldu bu köprüden geçtikçe herkes biraz daha mutlu oldu. Kasaba, bulut ve çocuklar, kalplerinde aynı şarkıyla yeni günlere “pıt pıt pıt” diye yürüdü. Ve masal, gökkuşağının altında, bir gülümseme kadar canlı, bir yağmur damlası kadar berrak bir mutlulukla bitti.
 
 
     
                                 
                                 
                                            
                                             
                                            
                                         
                    
                 
                    
                 
                    
                 
                    
                
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!