
Şansı Kuşun Başına Gelenler
Uzak bir ormanın en yüksek ağacının dallarında, Şans adında minik bir kuş yaşarmış. Tüyleri gökkuşağının tüm renklerini içinde saklarmış sabah güneşi parlarken kanatlarından pırıl pırıl yansımalar olurmuş. İsmini de aldığı gibi, her zaman etrafındaki herkese ufak tefek şanslar dağıtırmış. Bir sabah Şans, yuvasının yakınındaki dallardan biri kopup yere düşerken, altında bir hazine haritası olduğunu fark etmiş. Merakla haritayı incelemeye başlamış. Haritada rengârenk semboller ve karışık yollar varmış. Kalbinde heyecan çarkları dönmeye başlamış acaba böyle bir maceraya atılmak ona neler kazandıracakmış?

Şans, önce en iyi arkadaşı Yonca Sincabı’na gitmiş. Yonca, ormanın en zeki sincaplarındanmış, fındık kadar parlak gözleri ve analitik zekâsıyla bilinir, haritaları okumaya bayılırmış. İkilinin önünde bir şaheser gibi duran harita, onlar için heyecan verici bir bilmecenin kapılarını aralamış. Haritada, masmavi bir göl, parlak taşlarla süslü bir mağara ve sonunda “Hayaller Bahçesi” yazılı gizemli bir yere işaret varmış. İkili, “Hayaller Bahçesi”ne ulaşabilecek mi, orada ne bulacaklar, heyecanla plan yapmaya koyulmuş.
Ertesi sabah erkenden yola çıkmışlar. İlk durakları, ormanın ortasındaki göl olmuş. Suyun yüzeyi öylesine durgunmuş ki, Şans kanatlarını suya yaklaştırdığında kendi rengârenk yansımasını görmüş. “Bana cesaret verecek bir işaret arıyorum,” demiş içinden. Tam o sırada, sudaki yansıması hafifçe titremiş, üzerine birkaç su damlası düşmüş. İçindeki cesaret kıvılcımı büyümüş, “Elimdeki haritayı doğru takip edeceğim,” diye düşünmüş kuş. Bu, belki de hayallerine ilk adımıymış. Suya teşekkür edip ayrılmışlar.

Gölden çıktıktan sonra patikayı izleyerek bir tepeciğe tırmanmışlar. Tepeye vardıklarında altın sarısı ışıklarla dolu bir mağara girişi belirmiş. Mağaranın kapısında, dev bir taş aslan duruyormuş. Aslanın çenesinde minik bir soru yazılıymış: “Gerçek şans nedir?”. Şans kuşu bir an duraklamış. Gerçek şans, kazandığı küçük şölenler mi, yoksa en önemlisi, paylaştığı mutluluk muymuş? Bu soruyla birlikte kalbi pır pır etmiş. Sincap Yonca fısıldamış: “Senin adın Şans. Şans, yalnız başına anlamlı değildir onu başkalarıyla paylaşınca çoğalır.” Şans bu sözleri düşündükçe içini sıcak bir mutluluk kaplamış. Aslan başıyla onaylayıp kapıyı açmış.
Mağaranın içi kristal gibi parlak taşlarla doluymuş. Her köşeden ışık huzmesi süzülüyormuş. Şans ve Yonca, ellerindeki fenerle ilerlerken bir kütüphane rafı görmüşler üzerinde şaşırtıcı isimler yazılıymış: “Cesaret Kitabı”, “Paylaşım Sözlüğü”, “Hayal Atlası”. Şans, “Hayal Atlası”nı eline alıp tozunu silince, kitap kendi kendine açılmış ve sayfalarında hayallerin ağaçta açan pembe çiçekler, gökyüzünde uçan balon balıklar, ormanda gezinen minik ejderhalar gibi resimler çıkmış. Kitap şöyle söylemiş: “Hayallerini korkmadan çiz, çünkü onları koruyabilirsin.” Şans, “Benim de hayallerim var!” demiş coşkuyla. Haritada işaretli “Hayaller Bahçesi”nin yolu kitabın son sayfasındaki pusulayı takip etmekten geçiyormuş. Kitabı sırt çantasına yerleştirip ilerlemişler.

Mağaranın diğer ucundan çıkınca geniş bir çayıra ulaşmışlar. Çayırda rengârenk çiçekler öyle canlıymış ki, sanki şarkı söylüyorlarmış. Şans en yakınındaki sarı papatyayı ziyaret etmiş: “Merhaba arkadaş, şarkını duydum. Bugün nasıl şarkılar söylüyorsun?” Papatya hafifçe sallanıp mırıldanmış: “Geceyi aydınlatan ay ışığından, sabahı selamlayan kuş sesinden bahsederim.” Şans gülmüş: “Senin şarkıların umut doluymuş. Biliyorsun mu, bazen kelimeler yerine şarkılar umudu besler.” Çayırda ilerlerken birkaç çiçeğe uğramış, onlara neşeli sözler söylemiş çiçeklerin kısa süreliğine dans ettiğini görmek, ona ayrı bir mutluluk vermiş. Şans, başkalarına cesaret ettiğinde kendisinin de güçlendiğini anlamış.

Çayırın ötesinde dar bir patika varmış ve bu patika onları taş köprüyle örtülü bir nehir kenarına getirmiş. Nehrin öte yakasında silüet hâlinde bir kapı duruyormuş kapının üzerindeki yazıda “Son Anahtar: Paylaşmak” yazıyormuş. Nehre bakanlar, anahtarın suyun altındaki eski bir sandıkta olduğunu fısıldıyormuş. Şans önce cesurca suya atlamış, tüyleri suyla ıslandığı için gökkuşağı renkleri sanki su damlalarında yansımış. Sandığı bulmuş, içinden minik, pırıltılı bir anahtar çıkmış. Suyun içindeki peşinden gelen balon balıklar anahtarı onunla birlikte yüzeye çıkarmışlar. Şans ve Yonca inanılmaz bir uyumla anahtarı alıp kapıya doğru koşmuşlar.

Anahtarı kapıya taktıklarında, demirden yapılma renkli çiçek desenleri canlanmış, kapı büyülü bir şekilde aralanmış. Ve işte “Hayaller Bahçesi”ne girmişler! Bahçe, pırıltılı çiçeklerden fışkıran ışıklar ve dalından meyvelerini yumuşak bir ninni gibi sallayan ağaçlarla doluymuş. Şans’ın kalbi, hiç bu kadar huzurlu olmamış. Ağaçlardan biri dalını uzatıp, “Hayallerini gerçekleştirdin, şimdi sıra onlara dokunmakta,” diye fısıldamış. Şans düşünmüş: “Hayallerimi gerçekleştirdim peki herkesin hayal bahçesine ben de bir şey bırakabilir miyim?” Derken çantasından “Hayal Atlası”nı çıkarmış, sayfalarından birini yavaşça bahçe toprağına bırakmış. Sayfa toprağa değince birden çiçek açmış ve sayfadaki çizimler canlanıp minik renkli kelebeklere dönüşmüş. Bahçede uçuşan kelebeği seyrederken, şansın başkalarının hayallerine dokunabileceğini, onları gerçek kılabileceğini anlamış.

O an aniden etraftaki ağaçlardan hayvanlar belirmiş: Sincap aileleri, tavşan yavruları, bilge baykuşlar, hepsi Şans’ı alkışlıyor, teşekkür ediyorlarmış. Çünkü onun getirdiği cesaret, paylaşma ve hayalcilik duygusu tüm ormana yayılmış. Şans’ın ne kadar olağanüstü bir yolculuk yaptığı, herkesin kalbine umut tohumları ektiği ortadaymış. Bahçe minik bir şenlik havasına bürünmüş şarkılar, danslar ve kahkahalar gökyüzünü bile renklendirmiş.

Akşam güneşi alçaldığında, artık evlerine dönme vakti gelmiş. Şans biraz hüzünlenmiş ama bahçenin kapısına yaklaşınca ağaç ona gülümsümüş: “Korkma, bu bahçe seninle her zaman burada. Paylaştıkça geri geleceksin.”

Şans ve Yonca, ormanın yollarından geçerken yorgunluklarını unutmadan birbirlerine sarılmışlar. Bu macera onlara cesaretin, paylaşmanın ve hayallerin ne denli önemli olduğunu öğretmiş. Üstelik en büyük sır da açığa çıkmış: Şans, aslında herkesin içinde varmış yeter ki o şansı başkalarına armağan edip sonra tekrar kendi kalbine davet etmek gerekmekmiş.

Gecenin ilk yıldızları göründüğünde, Şans yuvada annesine babasına her şeyi anlatmış, içini dökmüş. Onlar da gururla dinlemiş, gülümsümüşler. Ertesi sabah uyandığında, tüyleri hâlâ ışıl ışıl, kalbi hâlâ umut doluymuş. Çünkü en güzel hazine, paylaştıkça çoğalan sevgi ve cesaretmiş. Böylece Şans Kuşu ormanda huzur içinde yaşamaya devam etmiş, her gün yeni bir maceraya, yeni bir hayale kanat çırpmış. Ve ormanın her köşesinde, onun tohumunu ektiği umut çiçekleri bir bir tomurcuklanmış. Böylelikle masalımız mutlu bir sonla noktalanmış yarınlarda da tüm küçük dinleyiciler hayallerine inanıp, onlara cesaretle kanat çırpmayı hiç unutmamışlar.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!