
Uzak bir kasabanın kenarında, yemyeşil çayırlıklarla çevrili küçük bir gölet vardı. Geceleri su yüzeyinde yumuşak bir ışık huzmesi belirdiğinde, kasaba halkı bunun “Gecenin Yıldızları” olduğunu söylerdi. O ışık huzmesinin kaynağı ise minik, parlak kanatlı ateş böcekleriydi. Bu ateş böceklerinden biri, adı Işık olan meraklı bir yavru ateş böceğiydi. Işık’ın kanatları, diğerlerinden daha parlak yanar, etrafı aydınlatırken rengârenk gölgeler oluştururdu. Fakat Işık, bir türlü kendini yeterince parlak ve özel hissetmiyordu.

Her akşam göletteki büyük taşın üzerinde toplanan ateş böcekleri, dans ederek ışıklarını uyum içinde yakar, gökyüzüne doğru küçük bir yıldız bulutu gibi yükselirdi. Işık da dans etmek isterdi ama bir türlü doğru ritmi tutturamaz, kanatlarını aceleyle çırparken ışığı titrek titrek yanardı. Kendini yetersiz hissedip çayırlığın kenarındaki çalılığa saklanır, üzgün üzgün kendi ışığına bakardı. “Keşke daha sakin ve dengeli yanabilsem,” diye iç geçirirdi.

Bir gece, kasabadan küçük bir çocuk gölet kenarına gelip Işık’ın bulunduğu çalılığa yaklaştı. Elinde küçük bir kavanoz, gözlerinde merak vardı. Çocuk, “Anneannem ateş böcekleri hakkında kitap okudu. Onların ışıkları bir mesajmış gibi birbirine yanar, iletişim kurarlarmış,” dedi. Işık, çalılığın içinden titreyen ışığını göstererek, “Ben de mesaj göndermek istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum,” diye düşündü. Çocuk, kavanozu çimlerin arasına koydu ve “Sadece kendin ol, Işık,” diye fısıldadı. “Işığını paylaş, arkadaşların seni anlayacak.”

Ertesi akşam, ateş böcekleri yine gölette toplandılar. Bu kez Işık, çayırlığın kenarından nazikçe uçarak geldi. Topluluğun en yaşlısı, Bilge Böcek, ışığını hafifçe sallayarak “Hoş geldin Işık, seni bekliyorduk,” dedi. Işık’ın yüreği sevinçle çarptı. “Dans edebilir miyim?” diye sordu. Bilge Böcek gülümseyerek, “Her şeyden önce, ışığını kendin için yak. Ritmini kalbinden al,” diye öğüt verdi. Işık derin bir nefes aldı, kanatlarını usul usul çırptı ve içinden gelen yavaş bir ritimle ışığını yakıp söndürmeye başladı.

Diğer ateş böcekleri Işık’ın çevresinde halkalar oluşturarak ona eşlik etti. Işık’ın titrek ışığı, grupça oluşturdukları uyumlu desenlere katıldı. Kısa bir süre sonra, titrek yanıp sönmeler birer uzun parlak ışık huzmesine dönüştü Işık’ın ışığı hem kendine hem de arkadaşlarına yeterli geliyordu. Dans eden ateş böcekleri, gökyüzüne yükselerek gölete yansıyor, su üzerinde bambaşka bir tablo oluşturuyordu. Kasaba çocukları camdan dışarı bakıp, “İşte Gecenin Yıldızları!” diye sevinçle bağırdı.

Ertesi sabah, Işık hâlâ heyecanlıydı. Bilge Böcek’in yanına uçtu ve “Mesaj göndermek ne demek?” diye sordu. Bilge Böcek, “Ateş böcekleri ışıklarıyla birbirine haber verir: ‘Tehlike var’, ‘Yem buldum’, ‘Gel birlikte uçalım’ gibi. Sen de ışığınla birini mutlu edebilirsin,” dedi. Işık bunu duyunca çok mutlu oldu. “O zaman ben de bir mesaj göndereceğim!” diye kararlı bir sesle yanıp söndü.

Akşam olduğunda, gölet kenarına yaklaşan farecik Minik, su içmek için geldiğinde birden suya düşüp çıkamadı. Minik çırpındıkça su sıçrıyor, çırpınış sesleri sessiz gecede yankılanıyordu. Işık, göletteki parlak dansa katılmak yerine çayırlığın kenarına doğru süzülüp Minik’in yanında durdu. Titrek ışığını yakıp söndürerek, “Buradayım!” diye mesaj verdi. Minik önce şaşırdı küçük ışık huzmesi ona umut verdi. “Yardım et!” diye mırıldandı. Işık’ın mesajını alan bir grup ateş böceği, bir dal parçası taşıdı ve suya uzatarak Minik’i kurtardı. Minik, “Teşekkür ederim, cesur ateş böcekleri!” dedi.
O andan sonra Işık, yalnızca dans eden bir yıldız değil, ihtiyaç anında mesaj gönderen bir dost olduğunu anladı. Kasabadaki çocuklar, göletteki ateş böceklerini izlemeye geldiklerinde, artık Işık’ı kolayca tanıyordu. Çünkü diğerlerinden daha parlak ve düzenli yanıp sönen ışığı, onlara güven veriyordu. Çocuklar, “Işık bize her zaman yardımcı oluyor,” diyerek birbirlerine anlattılar.

Günler geçti, Işık her gece kendine güvenle dans etti, arkadaşlarına mesajlar gönderdi ve Minik gibi yardıma ihtiyacı olan canlıları kurtardı. Böylece ateş böcekleri arasında bir ekip ruhu oluştu herkes birbirine destek oluyordu. Kasabanın yaşlıları bile gölet kenarına gelip bu muhteşem gösteriyi izleyerek, “Doğanın küçük mucizeleri” diye hayranlıkla fısıldadı.

Bir sabah, göletin kıyısına gelen çocuklar, Işık’ın en parlak gecesini izlemek istediler. Işık da özel bir gösteri hazırladı. Diğer ateş böceklerini topladı ve onlarla birlikte gökyüzünde bir kalp şekli çizdiler. Kalp, suya yansıyınca gölet kırmızı pembe bir parıltıya büründü. Çocuklar alkışlayarak “Ne kadar güzel!” dediler. O an Işık, kendini gerçekten özel hissetti sadece dans eden değil, duygularını ışıkla ifade eden bir sanatçıydı.
Akşam gösterisinin sonunda Bilge Böcek yanına gelip, “Işık, artık sen yalnızca parlak bir ateş böceği değilsin. Kalbini dinleyerek dans eden, yardıma koşan ve mesaj gönderen bir kahramansın,” dedi. Işık’ın ışığı gururla parladı. “Artık kendimi hiç yetersiz hissetmiyorum,” diye mırıldandı.

Ve böylece, kasaba halkı geceleri gölet kenarında toplanıp Işık ve arkadaşlarının ışık dansını izlemeye devam etti. Her bir parıltı, birlik olmanın, cesaretin ve sevginin simgesi oldu. Işık ise her gece, minik ışığıyla büyük bir mesaj gönderiyordu: “Kendin ol, kalbini dinle ve başkalarına yardım etmekten asla vazgeçme.” Bu mesaj, kasabada nesilden nesile anlatılan bir efsane haline geldi. Gecenin Yıldızları, Işık’ın cesaretiyle sonsuza dek parlamaya devam etti ve mutlu son, her ışık huzmesiyle yeniden yazıldı.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!