
Alacakaranlık çökerken ormanın en meraklı sakinlerinden Küçük Tavşan, yeni bir macera hayal ediyordu. Geceleri gökyüzünde parlayan ay, ona her zaman çok uzak ve gizemli gelmişti. “Acaba ayın yüzeyi nasıldır? Orada yaşayan hayvanlar var mı?” diye düşünürken içini büyük bir heyecan kapladı. Ertesi sabah, arkadaşları Minik Kaplumbağa, Cıvıl Kuş ve Meraklı Kedi’nin yanına koştu. Onlara ay macerasından bahsettiğinde hepsi bir ağızdan “Biz de gitmek istiyoruz!” diye bağırdı. Böylece ormandaki sevimli dostlar, kendi yaptıkları tahta roketle ay yolculuğuna çıkmaya karar verdiler.
Küçük Tavşan, Minik Kaplumbağa, Cıvıl Kuş ve Meraklı Kedi, sabah çiyleri kalkmadan fabrikadan kalma tahta parçalarla ve renkli kumaşlarla roketlerini inşa etmeye başladılar. Aralarındaki en güçlü hayvan olan Yelcioğlu Köpek de onlara yardım etti. Her biri görev aldı: Tavşan motor bölümünü, Kaplumbağa yakıt deposunu, Kuş navigasyon cihazını, Kedi de iletişim bölümünü kurdu. Birlikte o kadar güzel ve sağlam bir roket yaptılar ki, gören diğer hayvanlar alkışlarla onları uğurladı.

Hazırlıklar tamamlandığında roketin içine girdiler. “Üç… iki… bir… Kalkış!” diye bağırınca sarsıntılı bir titreme başladı ve tahta roket göğe doğru yükseldi. İlk başta ormanın çatıları, sonra da ağaç tepeleri, ardından mavi gökyüzü göz alabildiğine uzandı. Bulutların üstüne çıktıklarında heyecan doruktaydı. Kuş kumandayı kullanarak roketi ayın olduğu tarafa çevirdi. Yaklaşık birkaç dakika sonra beyaz ve parlak yüzeyleriyle ay, pencerenin tam karşısında beliriverdi.
Ay yüzeyine iniş yaparken yer çekimi farklı olduğu için herkes hafifledi. Sarsıntı bittiğinde tahta roketin kapısını açtılar ve hepsi yerden birkaç metre havaya sıçradı. Sanki pamuk yastıkların üzerinde zıplıyor gibiydiler. Küçük Tavşan “Ne kadar yükseğe zıplayabiliyoruz!” diye sevinçle bağırdı. Minik Kaplumbağa ise yavaşça adım atarak “Yer çekimi dünya kadar kuvvetli değil galiba. Her adımımız daha hafif” dedi. Cıvıl Kuş uçuyor gibi kıpırdanırken “Ay yürüyüşü ne kadar da eğlenceli!” diye şarkı söyledi.

Biraz yürüdükten sonra karşılarına duran gizemli bir mağara göze çarptı. İçeri doğru baktıklarında duvarlarda pırıltılı mineraller, ufak kristallerle süslü tüneller gördüler. Meraklı Kedi cesurca mağaraya girdi, diğerleri de onu takip etti. Mağaranın derinliklerinde eski bir yazıt keşfettiler. Yazıtta, “Ayda yaşayan dostlar merhaba! Bizler Ay Tavşanları’yız. Bu mağarayı koruyoruz. Eğer iyi niyetli geldiyseniz bize katılın, ayın sırlarını paylaşalım” yazıyordu.
Tam o sırada mağaranın loş ışıklarında beyaz, uzun kulaklı ve zarif cüceler belirdi. Hepsi birbirinden sevimli Ay Tavşanı’ydı. Küçük hayvan dostlarımızı görünce sevinçle zıpladılar. “Hoşgeldiniz!” diye hep bir ağızdan seslendiler. “Önce biraz ay peyniri yiyin, enerji topladıktan sonra size ayın hikâyesini anlatırız.” Ay peyniri, sümüksü dokusuyla ilk başta tuhaf geldi ama tadı tatlımsı ve yumuşaktı. Herkes minik bir parça aldı, yediler ve güçlendiler.

Sonra Ay Tavşanları, konuklarını mağaranın daha derin köşesine götürdü. Orada ayın en büyük sırrı saklıydı: Kuyruklu Ay Taşı. Bu taşın etrafına üç tur dönerseniz zaman çok yavaş ilerliyor, beş tur dönerseniz ise aya bir anda kara delik kadar yakın hissediyorsunuz. Dostlarımız önce dikkatle gözlemledi. Minik Kaplumbağa’nın uzun adımlarıyla üç tur atması on saniye sürdü, ama dışarıda neredeyse bir dakika geçmiş gibiydi. Cıvıl Kuş ise hafif kanat çırpışlarıyla beş tur atınca devasa gökyüzü, gözlerinin önünde büyüdü.

Ay Tavşanları “Bu taş, ayın kalbi gibidir. Ona iyi davranmak ve dengede tutmak zorundayız” dedi. Meraklı Kedi ise “Bu denge sayesinde aya su taşımayı ve küçük bitkiler yetiştirmeyi başardınız mı?” diye sordu. Ay Tavşanları gülümsedi: “Evet! Çok derin kraterlerin dibinde, aldığımız sudan minik seralar kurduk. Mor laleler, mavi menekşeler ve gümüş papatyalar yetiştiriyoruz. Gündüz boyunca güneşin soğuk ışınları onların içinde geçirildi, geceleri ise beyaz ay ışığıyla parlıyorlar.” Onlar da bir dahaki ziyaretlerinde serayı görmek istediklerini söylediler.

Görüşme bitince Ay Tavşanları konuklarını roketlerine kadar eşlik etti. Vedalaşırken birbirlerine küçük kristaller hediye ettiler. “Bunlar ay minaresinden damlayan damlacıklar. Sevgiyle saklayın, dünya evinize döndüğünüzde hatırlatır sizi bize” dediler. Hayvan dostlarımız da onlara ormanda buldukları renkli mantarlardan bir buket teklif ederek dostluğun simgesini paylaştılar.

Tahta roketin kapısı kapanıp motorlar harekete geçtiğinde, yere basarken hissettikleri zayıf yer çekimini akıllarında tutarak bir dua edip “Güle güle!” dediler. Ormanın üstünde tüm dostları onlara el sallıyordu. Roket, gökyüzünden süzülürken her biri pencereden bakıp “Ne muhteşem bir yer!” diye hayranlandı. Minik Kaplumbağa “Bir gün yine geleceğiz” derken, Cıvıl Kuş “Serayı çok özledi beni beklesin mor laleler!” diye şarkı mırıldandı.

Roket atmosfere yeniden girerken sarsıntılar başladı. Güneş ışınları ağaç tepelerine vurduğunda hepsi aynı anda orman zeminine indi. Sanki hiç gitmemiş gibiydiler, ama ellerinde parıldayan kristaller gerçek bir maceranın kanıtıydı. İndi çöktü hepsi bir çınar ağacının altında oturdu. Küçük Tavşan “Bugün ne öğrendik?” diye sordu. Meraklı Kedi cevapladı: “Ay’ın yer çekimi farklı orada zıplamak dünyanın on katı eğlenceli! Ay tavşanları çok nazik, kristallerle dolu bir mağara korumuşlar. Mor laleler ve ay peyniri adında ilginç lezzetler varmış.” Hepsi gülüşüp öğrendiklerini birbirine anlattı.

Akşamüstü evlerine dönerken kafalarında yepyeni hayaller vardı. Minik Kaplumbağa, “Bir dahaki sefere seraya çiçek tohumu götüreceğim” dedi. Cıvıl Kuş, “Orada güneş paneliyle çalışan küçük bir radyo kuralım, müzik paylaşalım!” diye ekledi. Meraklı Kedi ise, “Ay peyniri tarifini alıp dünyada da denemeliyiz” diye mırladı. Küçük Tavşan tüm arkadaşlarını kucaklayıp “Arkadaşlar, bu macera hayallerimizin sınırlarını ne kadar genişletebilirse, gerçek dostluklarımız da o kadar güçlü olurmuş” dedi.

O günden sonra orman hayvanları her gece gökyüzüne bakıp ayın üzerinde zıplayan minik silüetleri hayal ettiler. Her gece, uzak diyarlardaki dostlarının sağlıkla orada seralarının arasında mum ışığı gibi parladığını bilerek huzurla uykuya daldılar. Masal da tam o anda, ay ışığının kuytu köşelere bile gülücükler serptiği mutlu bir sonla bitti.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!