
Bir varmış bir yokmuş, yemyeşil ormanların, kristal berraklığında derelerin ve rengârenk çiçek tarlalarının arasında uzanan Uğur Ormanı diye bir yer varmış. Bu ormanda yaşayan canlıların hepsi birbirine dostmuş kuşlar şarkı söyler, kelebekler çiçekten çiçeğe konar, sincaplar ceviz toplar, tavşanlar hoplaya zıplaya gezinirmiş. Ne var ki, ormanın en derin köşelerinde, kimsenin pek gitmeye cesaret edemediği sisli patikalar ve mağara ağızları bulunurmuş. Köylüler, orada eski zamanlardan kalma efsaneler anlatır, geceleri ateşin başında “Beyaz Geyik” adını verdikleri gizemli bir varlığın sessizce dolaştığını söylerlermiş. Bu geyik, bembeyaz tüyleriyle ay ışığında parıldar, insanların kalplerindeki kötülüğü görür ve sadece iyi yürekli olanların dileklerini gerçekleştirirmiş. Ancak ne zaman, nasıl ve neden ortaya çıktığı kimse tarafından bilinmezmiş.

Köyün yakınındaki dere kenarında, yedi yaşındaki Mavi adında meraklı bir kız yaşarmış. Mavi’nin gözleri deniz mavisi, saçları ise güneş sarısıymış. En büyük hayali, ormanın derinliklerine inmek, orada saklı güzellikleri keşfetmekmiş. Ama annesi, “Uzaklara gitme, ormanın gizli köşeleri tehlikeli olabilir,” der, babası da, “Sisli patikalara sakın girme, evin yolunu kaybedebilirsin,” diye tembih edermiş. Yine de Mavi, her sabah erkenden kalkıp ormanın eteklerinde dolaşır, kuşların cıvıltısını dinler, sarmaşıkların arasındaki kelebekleri kovalar, zaman zaman da sincaplarla oynarmış.

Bir sabah, güneş yeni doğarken Mavi, evin arka bahçesindeki çiçekleri sularken, uzaklardan hafif bir zilden gelen yankı işitmiş. Bu zil sesi, ne kuşların ötüşüne ne de rüzgârın hışırtısına benziyormuş. Merakına yenik düşen Mavi, annesine “Anne, uzaktan zil sesi duydum, acaba ne olabilir?” demiş. Annesi gülümseyerek, “Belki ormanda bir sürpriz vardır, ama dikkatli ol. Dönüşünü haber ver,” diye yanıtlamış. Mavi, sırt çantasına bir elma, bir şişe su ve küçük bir battaniye koymuş, yanında ise annesinin ördüğü kırmızı atkıyı takmış. Böylece ormana doğru yola çıkmış.

Ağaçların arasından süzülen güneş ışıkları yere küçük yıldızlar gibi düşerken Mavi, ilk defa sisli patikalara yaklaşmış. Yol kenarındaki mantarlar, yosun kaplı taşlar, gölgeler bir masal diyarındaymış gibi görünüyormuş. Zil sesi, adeta onun yol göstermesi için çalıların arasında tıngırdayıp duruyormuş. Mavi, “Bu ses beni bir yere götürüyor,” diyerek usulca ilerlemiş. Derken, sis bulutlarının arasından parlayan bembeyaz bir siluet fark etmiş. Kalbi heyecandan çarparken, “Acaba bu, efsanelerdeki Beyaz Geyik mi?” diye fısıldamış kendi kendine.

Geyik, ona doğru bakmış. Uzun, zarif boynuzları ay ışığında gümüş gibi parlıyor, gözleri derin bir bilgelik taşıyormuş. Mavi bir an duraklamış, ama korkusu değil merakı ağır basmış. Sessizce adım adım yaklaşmış. Geyik de yerinden kıpırdamamış sanki Mavi’yi bekliyormuş. Sonunda Mavi, “Merhaba,” demiş titrek bir sesle. Geyik hafifçe başını sallamış ve uzaklardan gelen zil sesini tekrar çaldırmış. Mavi, “Seni bulmak için çok uzaklara geldim. Bana yardım eder misin?” demiş. Geyik usulca mırıldanır gibi bir ses çıkarmış ve ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başlamış.

Mavi, tereddüt etmeden onun peşinden gitmiş. Sisli patikadan inerken, devasa meşe ağaçlarının kökleri arasındaki küçük kaplumbağalar, kocaman yaprakların altındaki renkli uğurböcekleri, su birikintisinde oynayan yavru kurbağaları izlemiş. Geyik, Mavi’yi eski bir meşe ağacının dibine getirmiş. Ağacın gövdesine kazınmış bir sembol varmış: Üç yapraklı bir yonca. Mavi, “Bu sembol ne anlama geliyor?” diye sormuş. Geyik, derin bir iç çekişle, “Bu, dostluk, cesaret ve iyilik sembolüdür. Bu ormanda kalbini temiz tutanların yolunu aydınlatır,” demiş gibi bakmış. Mavi, içini ısıtan bir duygu hissetmiş ve “Kalbim temiz, iyilikle dolu,” demiş. O anda ağacın köklerinden altın sarısı bir ışık yükselmiş, zemindeki yapraklar hafifçe titreşmiş.

Geyik, Mavi’ye doğru eğilmiş ve alnını ona dokundurmuş. Bu dokunuşla Mavi, tüm ormanı daha net görmeye başlamış: Uzaktaki kayaların arasında saklanmış küçük bir geyik yavrusu varmış annesini kaybetmiş, korku içindeymiş. Mavi, “Beni buraya sen mi getirdin?” diye sormuş. Geyik başını sallamış. Mavi, dizlerinin üzerine çökmüş, “Korkma, seni eve götüreceğim,” demiş yavruya. Geyik yavrusu titreyerek ona doğru gelmiş. Mavi kucağına almış, “Hadi seni annene götürelim,” demiş.
Geyik ve yavrusu, Mavi’yi takip etmiş. Birlikte sisli patikayı geçip, ağaçların daha seyrek olduğu bir açıklığa varmışlar. Orada, diğer geyik sürüsü bekliyormuş. Geyik annesi, yavrusunu görünce sevinçle mırıldanmış. Mavi, nazikçe yavruyu annesine teslim etmiş. Anne geyik, Mavi’ye minnetle bakmış gözlerinden, “Teşekkür ederim,” dercesine yaşlar süzülüyormuş. Mavi, “Siz de bana teşekkür ettiniz, ben de sizden öğrendim: Doğayı korumak, ona sevgi göstermek çok önemli,” demiş. Anne geyik başını eğerek onaylamış.

O anda gökyüzünde bir kuş sürüsü belirmiş. Kuşlar, “Bu orman dostlukla korunur, her canlının kalbinde iyilik var,” diye cıvıldamışlar. Mavi, “Siz de benimle misiniz?” diye sormuş kuşlara. Kuşlar birlikte bir melodi çalmış bu melodi, Mavi’nin yüreğine mutluluk tohumları ekmiş. Mavi, derin bir nefes almış, “Ben de bu ormanın dostuyum. Elimden geldiğince koruyacağım,” demiş.
Beyaz geyik, son kez Mavi’ye bakmış ve ardından ağaçların arasından kaybolmuş. Mavi, biraz şaşkın ama çok mutlu bir şekilde eve dönmek için yolunu tutmuş. Eve vardığında annesi merakla kapıda bekliyormuş. “Nasıldı orman?” diye sormuş. Mavi, gözleri parlayarak, “Çok güzeldi, anne! Beyaz geyikle tanıştım, bir geyik yavrusunu annesine kavuşturduk, kuşlar bana şarkı söyledi,” diye anlatmış. Annesi gözlerine inanmakta zorlanmış ama Mavi’nin mutluluğunu görünce, “Senin kalbin gerçekten çok safmış,” demiş ve onu sıkıca kucaklamış.

O günden sonra Mavi, ormana her gittiğinde ormanın seslerini dinlemeye, ağaçlarla konuşmaya, hayvanların izlerini takip etmeye başlamış. Köydeki diğer çocuklara da ormanı korumanın önemini anlatmış birlikte ağaç dikmişler, çöp topladıkları günler düzenlemişler, yaralı hayvanlara yardım etmişler. Köy halkı, Mavi’nin bu değişimini görünce şaşırmış ama gurur duymuş “Küçük kız, ormanın koruyucusu oldu,” demişler.
Yıllar geçmiş, Mavi büyümüş ama ormanla kurduğu dostluk hiç kopmamış. Beyaz geyik efsanesi artık sadece efsane değil, gerçek bir hikâye olmuş. Mavi’nin cesareti ve iyiliği sayesinde ormanda insanlar ve hayvanlar bir arada huzur içinde yaşamış. Geyikler, kuşlar, sincaplar, tavşanlar hepsi Mavi’yi tanır, ona güvenirlermiş. Mavi de, her sabah ormanın kapısına gidip, “Günaydın dostlarım,” dermiş ağaçlar hafifçe sallanır, kuşlar cıvıldar, rüzgâr yaprakları öpermiş.

Bir gün, Mavi’nin kendi çocukları olmuş. Onlara, “Ormanın kalbinde bir beyaz geyik dolaşır. O geyik, iyiliği, cesareti ve dostluğu simgeler. Kalbinizdeki sevgiyi kaybetmezseniz, o geyik hep yanınızda olacaktır,” diye anlatmış. Çocuklar, Mavi’nin anlattığı masalı dinlerken gözlerini parlatır, “Anne, biz de ormana gidebilir miyiz?” dermiş. Mavi gülümser, “Elbette,” dermiş. Ve birlikte el ele tutuşup Uğur Ormanı’na doğru yürürlermiş.
Masal burada bitmemiş çünkü gerçek dostluk ve iyilik hikâyeleri bitmez. Uğur Ormanı’nda, beyaz geyik her daim orada durur, kalbi temiz olanların dileklerini dinler ve insanlara doğanın en değerli hazinesi olan sevgiyle yaklaşmayı öğretirmiş. Her yeni gün, orman ve köy halkı, Mavi’nin ışığıyla daha da aydınlanır, umutla, cesaretle ve dostlukla yaşarmış.
Ve herkes bilir ki, içindeki iyilik hiç bitmediği sürece, her kalpte bir beyaz geyik var demektir. Mutlu son.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!