
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyük ve güzel bir ülke varmış. Bu ülkenin adı Gülbahçe Diyarı'ymış. Gülbahçe Diyarı, verimli toprakları, renk renk çiçekleri ve mutlu insanları ile meşhurmuş. Bu diyarda, herkes birbirine yardım eder, doğayı korur ve birlikte güzel işler yaparlarmış.
Gülbahçe Diyarı'nın eteklerinde, yeşilin her tonunu barındıran geniş bir çiftlik bulunurmuş. Bu çiftliğin sahibi, çalışkan ve iyi kalpli bir çiftçi olan Mehmet Amca'ymış. Mehmet Amca, tarlalarını eker, hayvanlarını besler ve mahsullerini büyük bir titizlikle yetiştirirmiş. İnsanlar onun bu çalışkanlığını ve cömertliğini çok sever, saygı gösterirlermiş.
Bir gün, Gülbahçe Diyarı'nın başkenti Saray'da, bilge ve adaletli Sultan Ali Han, ülkesini daha da güzelleştirmek için yeni planlar yapıyormuş. Sultan Ali Han, halkının mutluluğunu her şeyden önde tutar, onların ihtiyaçlarını karşılamak için elinden geleni yaparmış. Fakat, son zamanlarda bazı sorunlar ülkeyi kurcalamaya başlamış. Ne de olsa, her ne kadar diyar barış içinde olsa da, küçük sorunlar zaman zaman yaşanırmış.

Bir sabah, Sultan Ali Han, en güvendiği danışmanlarıyla birlikte büyük bir toplantı yapmış. Toplantının amacı, ülkeyi daha da güzelleştirmek ve insanlarının refahını artırmaktı. Ancak, konuşmalar derin bir huzursuzluk hissi yaratmış. Halkın mutluluğu için neler yapılabileceği konusunda fikir birliğine varmak zor olmuş.
Bu sırada, çiftlikte çalışan Mehmet Amca, sabah rutinine sadık kalmış. Tarlasında sulama yaparken, gökyüzünün üzerinde uçuşan kuşları izlemiş ve doğanın güzelliklerini düşünmüş. İşinde ne kadar mutlu olduğunu bilen Mehmet Amca, kendisine şu soruyu sormuş: Ben de ülkemin mutluluğu için ne yapabilirim?
Mehmet Amca, sabırlı ve düşünceli biriymiş. Bir süre düşündükten sonra aklına parlak bir fikir gelmiş. Neden Sultan Ali Han ile konuşmuyorum da, ona çiftçilerin ve köylülerin ihtiyaçlarını anlatmıyorum? demiş kendi kendine. Böylece, cesurca yolculuğa çıkmaya karar vermiş.

Ertesi sabah, Mehmet Amca, yanında en sevdiği çantası ve en iyi dostu olan köpeği Karabas ile yola koyulmuş. Uzun bir yolculuktan sonra, sarayın görkemli kapılarına ulaşmış. Kapı bekçileri, onun içeri girmesine izin vermişler. Sultan Ali Han, bilge ve nazik bir insan olduğundan, Mehmet Amca’dan rahatsız olmamış.
Sarayın büyük, parlak odalarından birinde, Sultan Ali Han, danışmanları ve en güvendiği adamlarıyla birlikte oturuyormuş. Mehmet Amca, kendine güvenle öne çıkmış ve selam vermiş. Merhaba Sultan Ali Han, ben Mehmet Amca. Ülkemizin bir çiftçisi olarak, sizden yardım istemek için buradayım.
Sultan Ali Han, gülümseyerek karşılamış. Hoş geldin Mehmet Amca. Ne için buradasın? Yardımcı olabileceğimiz bir şey var mı?

Mehmet Amca, derin bir nefes almış ve konuşmaya başlamış. Sultanım, bizim çiftçilerimiz topraklarımızı en iyi şekilde değerlendiriyoruz, ancak bazen su sıkıntısı çekiyoruz. Sulama sistemlerimizi daha verimli hale getirebilirsek, mahsullerimiz daha bol olur ve herkes daha mutlu olur.
Sultan Ali Han, Mehmet Amca'nın sözlerini dikkatle dinlemiş. Bu önemli bir konu, Mehmet Amca. Ülkemizin refahı için su kaynaklarını iyi kullanmak çok önemli. Senin bu önerinle ilgili detayları daha öğrenmek isterim.

Mehmet Amca, Sultan'a sulama sistemlerini nasıl daha verimli hale getirebileceklerini anlatmış. Toprak analizi, su tasarrufu yöntemleri ve doğal gübre kullanımı gibi konuları paylaşmış. Sultan Ali Han, Mehmet Amca'nın bilgi ve tecrübelerinden etkilenmiş ve ondan ilham almış.
Sana katılıyorum, Mehmet Amca. Bu konuda hareket ederek, hem doğayı koruyabilir hem de çiftçilerimizin verimliliğini artırabiliriz. Seninle birlikte bir proje başlatmak istiyorum. Böylece, ülkemizin her köşesi bereketli olacaktır, demiş Sultan Ali Han.

Mehmet Amca, bu teklife çok sevinmiş. Elbette Sultanım, size ve ülkemize hizmet etmek benim için bir onurdur.
Böylece, çiftçi Mehmet Amca ile Sultan Ali Han arasında güzel bir işbirliği başlamış. Birlikte, sulama sistemlerini yenilemek ve doğa dostu tarım yöntemlerini yaygınlaştırmak için çalışmaya başlamışlar. Ülkenin dört bir yanından çiftçiler, bu projeye destek vermiş ve birlikte güzel işler başarmışlar.

Projelerin ilerleyişiyle birlikte, tarlalar daha yeşil, mahsuller daha bol olmuş. İnsanlar daha mutlu, hayatları daha iyi hale gelmiş. Doğa da bu değişimden mutluluk duymuş hayvanlar daha sağlıklı, bitkiler daha canlı hale gelmiş.
Bir gün, Sultan Ali Han ve Mehmet Amca, projenin başarısını kutlamak için büyük bir şölen düzenlemişler. Tüm çiftçiler, köylüler ve çocuklar davet edilmiş. Şölen, neşeyle doluymuş danslar, şarkılar ve lezzetli yiyecekler eşliğinde herkes keyifli vakit geçirmiş.

Sultan Ali Han, çölde büyüyen bir çöl çiçeği gibi umut dolu gözlerle, Mehmet Amca'ya dönmüş. Mehmet Amca, senin gibi iyi yürekli ve çalışkan insanların varlığı sayesinde, ülkemiz daha da güzelleşti. Seninle çalışmak benim için büyük bir mutluluk.
Mehmet Amca, mütevazı bir şekilde gülümsemiş. Ben de, Sultanım. Birlikte çalışarak büyük şeyler başarabileceğimizi gördüm. Bu yolculuk, bana doğanın ve insanın birlikte ne kadar güçlü olabileceğini öğretti.

Şölen boyunca, çocuklar Sultan Ali Han ve Mehmet Amca'nın hikayesini dinlemişler. İyi çalışmaların, işbirliğinin ve doğayı korumanın önemini anlamışlar. Birbirleriyle oynarken, birbirlerine yardım etmeyi ve doğaya saygı duymayı öğrenmişler.
Gece çöktüğünde, yıldızlar parlıyor ve Gülbahçe Diyarı huzur içinde uyuyormuş. Sultan Ali Han ve Mehmet Amca, başarıları ve dostluklarıyla gurur duymuşlar. Ülke halkı, birlikte başardıkları için mutluymuş ve geleceğe umutla bakıyormuş.

Ve böylece, Gülbahçe Diyarı'nda çiftçi ile Sultan'ın iyilik dolu macerası, herkesin mutluluğu ve doğanın korunmasıyla sonuçlanmış. Herkes, birbirine yardım etmenin, çalışmanın ve sevginin gücünü bir kez daha anlamış. Gülbahçe Diyarı, barış içinde, bereketli ve mutlu günlere doğru yol almış.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gül bahçesinde mutlu mesut yaşamışlar.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!