
Uzak bir diyarda, gökkuşağının masmavi gökyüzüne renk renk çizgiler bıraktığı Gökdağı Krallığı’nda herkes huzur içinde yaşardı. Bu krallığın bilge veziri Dayirnen Zore Vezir, tuhaf şapkası ve uzun sakalıyla ünlüydü. Özellikle küçük yaştaki çocuklarla konuşmayı çok sever, onların hayal gücüne can katan eğlenceli şakalar yapardı. Bir sabah, krallığın en meraklı çocuğu Elif, sarayın bahçesinde başı göğe değen gülleri sayarken garip bir şey fark etti: Gökkuşağı soluyordu, renkleri kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor adeta solmuş gibiydi. Krallığın mutluluk sembolü olan bu renkler neden bu kadar sönüktü, Elif iyice düşündü.
Elif, merdivenleri hızla tırmanıp vezirin kapısına dayandı. İçeriden “Hoş geldin, küçük seyyah” diye seslendi Dayirnen Vezir. Elif heyecanla durumu anlattı: “Gökkuşağı renkleri neden solgun, sevgili Vezirim?” Bilge vezir sakalını ovuşturup uzaklara baktı, “Renklerin kaynağı, yedi yüzyıllık Gökkaya’nın kalbinde saklı bir gökçakradır. Çakranın üç sırrı çözülmezse renkler beslenemez. Korkma, senin içinde de bir cesaret ve merak var. Birlikte bu sırlara ulaşacağız, gökkuşağını eski haline döndüreceğiz.”

Ertesi sabah Elif, yanında minik mavi kuş Mimo ile yola çıktı. Dayirnen Zore Vezir, çantasına harita, bir parça gökçiçeği tohumu ve sihirli bir pusula yerleştirdi. “İlk anahtar, Gümüş Orman’ın kalbinde, konuşan ağaçlarla dolu bir açıklığın ortasında saklı,” dedi. “Onların dilinden anlayabilmen için doğanın ritmine kulak vermelisin. İkinci anahtar, Ay Nehri’nin dibinde yüzen inci midyolarındadır fakat cesur bir kalbe ihtiyacın olacak. Üçüncü anahtar ise Yıldızlı Tepe’nin altındaki ateş mağarasında uyuyan dev bir ejderhanın korumasındadır uyandırmadan nazikçe almalısın.” Elif, hem heyecan hem de biraz korku hissetti ama vazgeçmek aklından geçmedi.
Gümüş Orman’a girdiklerinde yapraklar gümüş gibi parlıyor, rüzgâr ağaç dallarını nazikçe sallıyordu. Elif “Merhaba” deyince ağaçlardan biri “Hoş geldin, cesur yolcu” diye fısıldadı. Başka bir ses ekledi: “Orman fısıltılarını duyarsan, rüzgârın şarkısını dinle.” Elif kulak verdi, hışırtıları bir melodi gibi çözdü ve haritada işaretli eski bir çınarın altında gizli gövde kapısını buldu. Kapıda üç nokta çizilmişti Dayirnen Vezir’in verdiği gökçiçeği tohumu, noktaların ortasındaki küçücük deliğe sığdı. Kapı gıcırdayarak açıldı ve içinde parlayan gümüş bir anahtar belirdi.

Elif anahtarı alırken ağaç gövdesi hafifçe eğilerek “Daha büyük sırrın peşindesin, cesaretini kaybetme” diye fısıldadı. Mimo neşeyle cıvıldadı: “Harika! Şimdi ikinci anahtarı bulmak üzere Ay Nehri’ne gitmeliyiz.” Nehir kenarına vardıklarında pırıl pırıl su, ay ışığını sırtına almış bir gelin gibi akıyordu. Pusulayı suya tuttuklarında, su dalgası onları izlerini gösteren bir ışık huzmesiyle selamladı. Elif suya adım atarken nazikçe midyolara seslendi: “Merhaba küçük inci sihirbazları, gökçakrayı tamamlamak için incinize ihtiyacımız var.” Midyolar yavaşça açılıp içlerinden biri parlayan kabuğunu gösterdi.

O inci midyodan çıkan tatlı ses, “Cesur kız, inci değeri kalbindeki iyilikle ölçülür. Bir dilek hakkın var sadece gerçek bir arkadaştan beklediğin kadar iyi olacağını hayal et,” dedi. Elif hemen cevap verdi: “Benim dileğim, her zaman doğa ve arkadaşlarıma sevgiyle yaklaşabilmek.” Midyo parladı ve minik pırıltılar eşliğinde mavi bir anahtar sundu. Elif anahtarı aldı, su damlacıkları etrafında dans etti. Mimo sevinçle öterek, “Şimdi son anahtar Yıldızlı Tepe’de bizi bekliyor, umarım ejderhayı uyandırmadan buluruz,” dedi. İkili, nehirden dikkatle ayrılarak tepeye doğru çıkmaya başladı.

Yıldızlı Tepe’ye tırmandıkça gökyüzündeki yıldızlar sanki yere inmiş gibi parlıyordu. Tepeye vardıklarında hafif bir uyku nefesi duydular. Devasa bir mağara girişi, içinden sıcak bir ışıltı yayıyordu. Elif biraz titredi ama Dayirnen Vezir “Acıma yetinmeyi bil, nazikçe yaklaş” diye fısıldadı. İçeri adım atarken Mimo mırıldandı: “Ejderha uyanmasın, ama bizi duyabilsin.” Uzanmış dev ejderhanın kafası hafifçe kıpırdayınca Elif usulca “Buradayız, güzel ejderha” dedi, sesi sevgiyle doluydu.

Ejderhanın dev pulları gece mavisi ve inci beyazı tonlarında parlıyordu. Elif, yakınındaki küçük sehpanın üstünde duran gümüş bir kutuyu gördü kapağında üç yıldız işareti vardı. Tam anahtarı alacakken korkuyla durdu. Yüzüne bakarak “Seni rahatsız etmek istemedik, sıcak kalbini incitmek istemedim,” diye ekledi. Etrafı sıcacık bir dostluk akımı sardı ejderha derin bir nefes alıp yatıştı, göz kapakları iyice ağırlaştı. Elif nazikçe anahtarı aldı, üç yıldız hafifçe titreyerek kayboldu ve ejderha derin bir uykuya daldı.

Üç anahtarla birlikte Elif, Mimo ve Dayirnen Zore Vezir saraya doğru hızlı adımlarla döndüler. Bahçede gökçiçeği fidanları renk renk çiçekler açmış, kocaman bir kalabalık onları bekliyordu. Vezir fısıldadı: “Şimdi gökçakra dairesinin sırrını çözeceğiz.” Üç anahtarı dairesel büyük kapıya yerleştirdiler. Anahtarları çevirdikçe içlerinden melodik bir şarkı yükseldi, kapı gıcırdayarak aralandı ve ortada gökçiçeği gibi dönen bir çark belirdi. Çarkın kanatları yedi renge boyalıydı. Elif, çarkı nazikçe çevirdiğinde ışık huzmeleri göğe yükseldi.

Gökkuşağı, Gökdağı’nın üzerinde yeniden tüm canlılığıyla parlamaya başladı. Her renk daha canlı, daha parlak görünüyordu. Kırmızı cesaretin ve sevginin turuncu neşenin sarı bilgeliğin yeşil umudun mavi sakinliğin lacivert merakın mor ise hayal gücünün simgesi oldu. Halk sevinçle alkışladı, çocuklar gökkuşağı altından minik köpük topladı. Elif, Dayirnen Zore Vezir’e sarılarak “Teşekkür ederim, hem macera yaşadım hem de çok şey öğrendim,” dedi. Vezir gülümsedi: “Asıl teşekkür sana, küçük kahraman çünkü içindeki sevgi ve merak olmasaydı renkler geri gelmezdi.”

O gece saray meydanında büyük bir şenlik düzenlendi. Renkli fenerler, taze meyveler ve bal şerbeti herkesin yüzünü güldürdü. Dayirnen Zore Vezir sahneye çıkıp minik bir anlatı yaptı: “Gökkuşağı bize öğretir ki renkler bir araya geldiğinde güzelleşir. Her rengin ayrı bir özelliği var ve birlikte uyum oluşturur. Biz de birbirimize yardım edip farklı becerilerimizi birleştirirsek daha güçlü oluruz. Doğanın sesiyle konuşmak, kalbimizi dinlemek ve nazikçe yaklaşmak bizi her kapının kilidini açabilecek anahtara ulaştırır.” Ardından gökçiçeği tohumları dağıttı ve herkesin kendi bahçesinde küçük bir renk bahçesi kurmasını diledi.

Ertesi sabah, krallık yeni bir gün ışığına uyandı. Gökyüzü bembeyaz bulutlarla süslü, gökkuşağının renkleri uzun süre kaybolmayacak gibiydi. Elif, minik bahçesine gökçiçeği tohumunu ekerken Mimo yanındaydı. Düşlediği maceraların, öğrendiği dostluk, merak ve cesaret derslerinin hiç bitmeyeceğini biliyordu. Dayirnen Zore Vezir ise gökçakrayı korumaya devam etmek için yeni bir keşif peşindeydi. Böylece tüm krallık, renklerin sihri ve sevginin gücüyle dolu mutlu bir hayata yelken açtı. Ve masalımız burada, tüm çocukların hayallerinde bambaşka renkler açarak son buldu: Sonsuza dek mutlu yaşadılar.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!