Dirse Han Oğlu Boğaç Han Hikayesi
Boğaç Han Destanı Hikayesi
Oğuz ilinde, hanlar hanı Bayındır Han, bir gün yerinden doğrulmuştu. İçini, ipek halı seccadelerle döşetmişti. Büyük çadırını kurdurmuştu. Bayındır Han, yılda bir kez bütün hanları, ulu kişileri etrafında toplar, Oğuz beylerini ağırladı. Atın aygırını, koyunun koçunu, devenin erkeğini kestirdi.
Bir yere ak çadır, bir yere al çadır, bir yere kara çadır diktirdi.
Bayındır Han: – Kimin oğlu, kızı yoksa kara çadırda ağırlansın. Altına kara keçe serilsin, kara koyun yahnisinden önüne getirilsin, yerse yesin yemezse kalkıp gitsin! Oğlu olanı ak çadıra, kızı olanı al çadıra oturtun. Oğlu, kızı olmayanı Ulu Tanrı da hor görmüştür. Bizde hor görürüz, herkes bilsin, dedi.
Oğuz beyleri bir bir gelip toplanmaya başladılar. Dirse Han adlı beyin oğlu ve kızı yoktu.
Söyledi:
Serin serin tan yelleri estiğinde,
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde,
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda,
Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında,
Aklı karalı seçilen çağda,
Göğsü güzel dağlara gün vurunca,
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine kovulduğu çağda!
O sabah Dirse Han, kırk yiğidini yanına alıp Bayındır Han’ın ziyaretine geldi. Bayındır Han’ın yiğitleri Dirse Han’ı karşıladılar. Getirip kara çadıra kondurdular. Kara keçeyi altına döşediler. Kara koyun yahnisinden önüne getirdiler. Bayındır Han’dan buyruk böyledir beyim, dediler.
Dirse Han sordu: – Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü, soframdan mı gördü. Bende aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu. Benim ne suçum oldu ki beni kara otağa kondurdu?
Yiğit: – Han’ım, bugün bayındır Han’dan buyruk şöyledir: Oğlu, kızı olmayanı, Ulu Tanrı hor görmüştür, biz de hor görürüz, demiştir, dedi.
Öfkelendi, yerinden kalktı.
Dirse Han: – Yiğitlerim kalkın gidelim. Burada kalmayalım, dedi.
Dirse Han, evine geldi. Çağırıp hatununa söyledi:
Beri gel başımın bahtı, evimin tahtı.
Evden çıkıp yürüyünce selvi boylum,
Topuğunda sarmaşınca kara saçlım,
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım,
Çift badem sığmayan dar ağızlım,
Gül elmasına benzeyen al yanaklım,
Kadınım, evimin idarecisi, direğim,
Görüyor musun neler oldu?
Han Bayındır yerinden doğrulmuş,
Bir yere ak çadır, bir yere al çadır.
Bir yere kara çadır kurdurmuş,
Oğulluyu ak çadıra, kızlıyı al çadıra,
Oğlu, kızı olmayanı kara çadıra oturtup ağırlayın,
Altına kara kilim döşeyin!
Kara koyun yahnisinden önüne getirin,
Yerse yesin, yemezse kalksın gitsin.
Onun ki oğlu, kızı yok,
Tanrı onu hor görmüştür, biz de hor görürüz, demiş.
Gelip beni karşıladılar, kara çadıra oturtup ağırladılar.
Kara kilimi altına serdiler.
Tanrı’nın hor gördüğünü biz de hor görürüz iyi bil, dediler.
Bu leke senden midir, benden midir?
Yüce Tanrı bize akıllı bir oğul veremez, nedendir?
Dirse Han devam etti:
Han kızı yerimden kalkayım mı?
Yakan ile boğazından tutayım mı?
Kaba ökçemin altına atayım mı?
Kara, çelik öz kılıcımı elime alayım mı?
Öz gövdenden başını keseyim mi?
Alca kanını yeryüzüne dökeyim mi?
Han kızı sebebi nedir söyle bana? Öfkem büyüktür sana!
Dirse Han’ın hatunu söylemiş, bakalım ne söylemiş:
Hey Dirse Han, boşuna öfkelenme!
İncinip acı sözler söyleme!
Yerinden kalk, alaca çadırını yeryüzüne diktir,
Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kes.
İç Oğuz’un, Dış Oğuz’un beylerini başına topla,
Aç görürsen doyur, çıplak görürsen donat!
Borçluyu borcundan kurtar,
Tepe gibi et yığ, göl gibi içki yığ,
Büyük ziyafet ver, dilek dile,
Olur ki bir ağzı dualarının hayır duası ile
Tanrı bize topaç gibi çocuk verir.
Dirse Han, hatununun sözünü tuttu. Büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. İç Oğuz, Dış Oğuz beylerini başına topladı. Aç görse doyurdu. Çıplak görse donattı. Borçluyu borcundan kurtardı. Tepe gibi et yığdı, göl gibi içki yığdı. El kaldırdılar, dilek dilediler. Bir ağzı dualının hayır duası ile yüce Allah bir çocuk verdi. Hatunu hamile oldu.
Bir nice müddetten sonra bir oğlan doğurdu. Oğlancı bir dadıya verdiler. Oğlan büyüdü. On beş yaşına girdi. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. Oğlan on beş yaşına girdi. Oğlanın babası Bayındır Han’ın ordusuna karıştı.
Bayındır Han’ın bir boğası, bir de erkek devesi vardı. O boğa bir sert taşa boynuz vursa, un gibi öğütürdü. Bir yazın bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. Bayındır Han, kudretli oğuz beyleri seyreder eğlenirdi. Yine bir gün, boğayı ahırdan çıkardılar. Üç kişi sağ yanından üç kişi sol yanından demir zincirlerle bağlamışlar, tutuyorlardı. Gelip meydanın ortasında bırakı verdiler. O sırada Dirse Han’ın oğlancığı meydanda emsalleriyle aşık oynuyordu.
Erler oğlancıklara bağırdılar.
Erler: – Kaçın, diye bağırdılar.
Diğer oğlanlar kaçıştılar. Dirse Han’ın oğlancığı kaçmadı. Ak meydanın ortasında baktı, durdu. Boğa da oğlana sürdü geldi. Beyler, oğlanı öldürecek sandılar. Oğlan, yumruğunu boğanın alnına bir çattı ki, meydanı boğaya dar etti. Boğa geri geri gitti. Oğlan, yumruğunu yıldırım gibi çaktı. Boğanın gözü döndü. Başı bulandı.
Boğayı meydanın öbür başına sürdü. Sıçrayıp boğanın sırtına bindi. Boğanın kürek kemiklerine çöktü. Boğa ayaküstü duramadı. Tepesinin üstüne yıkıldı.
Oğlan bıçağını çıkartıp boğanın başını kesti. Beyler, erler, yiğitler oğlancığa hayran kaldılar, gelip oğlanın üstüne yığınak oldular, ‘Yaşa!’ dediler. ‘Dedem korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, birlikte babasına varsın. Babasından oğlana beylik istesin, taht alsın’ dediler. Çağırdılar, Dedem Korkut gelir oldu, oğlanı alıp babasına vardı.
Görelim neler söyledi:
Hey Dirse Han! Beylik ver bu oğluna, erdemlidir taht ver,
Boynu uzun at ver bu oğlana, biner olsun hünerlidir,
Ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana,
Yük taşıyıcı olsun, hünerlidir,
Altın başlı çadır ver bu oğlana,
Gölge olsun, erdemlidir.
Omuzları işlemeli giysi ver bu oğlana,
Giyer olsun, hünerlidir.
Bayındır Han’ın ak meydanında,
Bu oğlan dövüştü, bir boğayı öldürdü.
Oğlunun adı Boğaç olsun.
Adını ben verdim, yaşını Tanrı versin.
Dirse Han çok sevindi. Oğluna beylik verdi. Taht verdi. Oğlan tahta çıktı. Babasının kırk yiğidini selamladı. Onlar anmadı. O kırk yiğit kıskandılar, birbirine söylediler
Kırk yiğit: – Gelin, oğlanla babasının arasını bozalım. Belki onu öldürür. Babasının yanında değerimiz artar, hoş olur, dediler.
Kırk yiğidin yirmisi bir yana, yirmisi de bir yana oldu.
İlk yirmisi vardı, Dirse Han’a bu haberi götürdü
İlk yirmi yiğit: – Görür müsün Dirse Han, neler oldu? Murada ermesin, senin oğlun kötü çıktı, hayırsız çıktı! Kırk yiğidini yanına aldı. Kudretli Oğuz’un üstüne yürüdü. Nerede güzel gördüyse çekip aldı. Ak sakallı ihtiyarın yüzüne sövdü.
Ak saçlı kadınların sütünü çektirdi. Akan duru sulardan haber geçer, çapraz yatan Ala Dağ’dan haber aşar, hanlar hanı Bayındır’a haber ulaşırsa;’Dirse Han’ın oğlu böyle görülmemiş işler yapmış!’ derlerse o zaman ölmen yaşamandan daha iyi olur. Bayındır Han sana çok kızacaktır. Böyle oğul senin nene gerek? Böyle oğul olacağına olmasın daha iyi, onu öldürmelisin, dediler.
Dirse Han yiğitlerini sever onlara güvenirdi: – Varın, getirin, öldüreyim, dedi.
Yirmi yiğit çıkmadan, yirmi yiğit içeri daldı
Son yirmi yiğit: – Kalk Dirse Han! Senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı. Seni yok saydı av avladı, kuş kuşladı. Avladıklarını anasının yanına alıp geldi.
Al şarabın keskininden aldı içti. Anası ile sohbet eyledi. Sana kötü laf söyleyip, hainlik düşündü. Senin oğlun kötü, hayırsız çıktı. Çapraz yatan Ala Dağdan haber geçer.
Hanlar hanı Bayındır’a haber varır, ‘Dirse Han’ın oğlu böyle görülmemiş işler eder!’ derlerse seni çağırtırlar. Bayındır Han’ın katında sana büyük öfke olur. Böyle oğul senin nene gerek? Öldürsene, dediler.
Dirse Han: – Varın, getirin, öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez, dedi.
Yiğitler: – Biz senin oğlunu nasıl getirelim? Senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez. Kalkıp yerinden doğrul. Yiğitlerini okşa, onları yanına al. Oğluna uğra, yanına alıp ava çık, kuş uçurup, av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeye bak! Eğer böyle öldürmezsen bir daha öldüremezsin, bunu böyle bil, dedi yiğitleri.
Şafak sökerken Dirse Han yerinden kalktı. Kırk yiğidiyle Boğaç Han’ı yanına aldı. Av avladılar. Kuş kuşladılar. Kırk namerdin birkaçı Boğaç Han’ın yanına geldiler
Birkaç kırk namerd: – Baban, geyikleri kovalasın, getirsin, benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, övüneyim dedi, dediler.
Oğlandır, ne bilsin! Geyiği kovaladı, babasının önüne getirdi.
Boğaç Han:
– Babam at koşuşturuşuma baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç çalışıma baksın, sevinsin, dedi.
O kırk namert yiğitler:
– Dirse Han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor senin önüne getiriyor. Geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek! Oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeye bak, dediler.
Boğaç Han, geyiği kovalarken Dirse Han’ın önünden geçip gidiyordu.
Dirse Han sinirlendi.
Dirse Han: – O beni öldürmeden, ben onu öldüreyim, dedi.
Dirse Han, yayını eline aldı. Oğlunun iki küreği arasından vurdu, yıktı. Boğaç Han atından düştü! Dirsek Han atını sürdü, Oğuz iline döndü. Dirse Han’ın hatunu, oğlancığımın ilk avıdır diye attan aygır, deveden erkek, koyundan koç kestirdi.
Oğuz beylerine ziyafet vereyim, dedi. Doğrulup yerinden kalktı, kırk güzel giyimli, ince kızı yanına aldı. Dirse Han’ı karşılamaya çıktı. Başını kaldırdı, Dirse Han’ın yüzüne baktı. Kırk yiğidin arasından oğlancığını aradı, görmedi. Dünyası karardı! Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği yandı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Haykırıp Dirse Han’a söyledi:
Beri gel başımın bahtı, evimin tahtı,
Han babamın güveysi,
Kadın anamın sevgisi,
Babamın, anamın verdiği,
Göz açıp da gördüğüm,
Gönül verip sevdiğim,
A Dirse Han!
Kalkarak yerinden doğruldun,
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin,
Göğsü güzel koca dağa ava çıktın,
İki gittin, bir dönersin, yavrum hani?
Karanlık gecede bulduğun oğul hani?
Çıksın benim gözüm a Dirse Han, yaman seğiriyor!
Kesilsin oğlanın içtiği süt, damarım yaman sızlıyor,
Kuru kuru çaylara sular saldım,
Kara giysili dervişlere adaklar verdim,
Aç görsem doyurdum, çıplak görsem donattım,
Tepe gibi et yığdım, göl gibi içki verdim,
Dilek ile bir oğul zorla buldum,
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana!
Karşı yatan Ala Dağdan, bir oğul uçurdunsa söyle bana!
Taşkın akan coşkun sudan, bir oğul akıttınsa söyle bana!
Aslan ile kaplana, bir oğul yedirdinse söyle bana!
Kara giyimli azgın kafirlere, bir oğul aldırdınsa söyle bana!
Han babamın katına ben varayım,
Ağır hazine, bol asker alayım,
Azgın dinli kafire ben varayım,
Paralanıp cins atımdan inmeyince,
Elimle alaca kanımı silmeyince,
Kol, but olup yer üstüne düşmeyince,
Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim!
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana!
Karabaşım bu gün kurban olsun bugün sana.
Diye söyleyip ağladı, feryat etti. Dirse Han hatununa cevap veremedi.
Kırk namert atılıp.
Kırk namert: – Oğlun sağdır, esendir, avdadır. Bugün yarın neredeyse gelir. Korkma, kaygılanma! Bey sarhoştur cevap veremez, dediler.
Dirse Han’ın hatunu namertlere inanmadı. Kırk ince kızı yanına aldı. Cins atlara atladılar, kar erimeyen Kazılık Dağı’na geldiler. Çıktılar. Yüce yerlerden, alçaklara baktılar. Gördüler ki karga, kuzgun iner, çıkar. Dereye doğru at sürdüler. Baktılar ki Boğaç Han oraya yıkılmış. Oğlanın av köpekleri, kargaları, kuzgunları yaklaştırmaz. Oğlan attan düştüğünde, boz atlı hızır gelip oğlanın yarasını sıvazladı.
Boz atlı Hızır: – Korkma oğul, bu yaradan sana ölüm yoktur. Dağ çiçeği ile ananın sütü sana yarana merhemdir, deyip kayboldu.
Oğlanın anası koşup geldi. Oğlunu kana bulanmış görünce söyledi, görelim ne söyledi:
Kara süzme gözlerini uyku bürümüş aç artık!
On iki kemikçiğin harap olmuş topla artık!
Tanrı’nın verdiği tatlı canın gezinmiş, yakala artık!
Öz gövdende canın var ise oğul, haber ver bana!
Karabaşım kurban olsun, oğul sana!
Akar serin suların Kazılık Dağı,
Akar iken akmaz olsun!
Biter senin otların Kazılık Dağı,
Biter iken bitmez olsun!
Anasının sesini duyan oğlancık uyandı. Ak perçemli anasını görünce söyledi, görelim ne söyledi:
Beri gel, ak sütünü emdiğim kadın ana!
Ak saçlı, saydığım canım ana!
Akar sularını hor görme,
Kazılık Dağı’nın günahı yoktur.
Bitenlerden otlarını hor görme,
Kazılık Dağı’nın suçu yoktur.
Koşan geyiklerine beddua etme,
Kazılık Dağı’nın günahı yoktur.
Kinlenirsen babama kinlen, ona beddua et!
Bu suç, bu günah babamdandır!
Boğaç Han: – Ana ağlama! Bana bu yaradan ölüm yoktur korkma! Boz atlı Hızır bana geldi, üç kez yaramı sıvazladı ‘Bu yaradan sana ölüm yoktur. Dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir!’ dedi, deyip anasına sarıldı.
Anası, kırk ince, güzel giyimli kızı dağa saldı. Kızlar dağ çiçeği toplayıp getirdiler. Oğlanın anası, memesini bir sıktı süt gelmedi. İki sıktı süt gelmedi. Üçüncüde kanla karışık süt geldi. Dağ çiçeği ile sütü, oğlanın yarasına sürdüler. Onları ata bindirip oğuz iline at sürdüler. Oğlanı kırk gün sakladılar. Dirse Han’a göstermediler. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Oğlanın yarası kırk günde iyileşti. Aslan gibi yiğit oldu. Oğlan, ata biner, kılıç kuşanır oldu. Av avlar, kuş kuşlar oldu. Dirse Han’ın haberi yok oğlancığını öldü bilir.
O kırk namert, Boğaç Han’ın yaşadığını öğrendiler. ‘Dirse Han, eğer oğlancığını görürse bırakmaz, bizi öldürür’ dediler. ’Gelin, Dirse Han’ı tutalım, ak ellerini ardına bağlayalım. Kıl sicimi ak boynuna takalım. Alıp kafir ellerine götürelim,’ dediler.
Dirse Han’ı tuttular. Ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicimi boynuna taktılar. Ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Atın arkasına bağlayıp, kafir ellerine kadar sürdüler.
Dirse Han, namertlerin elinde esir oldu. Dirse Han’ın esir olduğundan Oğuz beylerin haberi yoktu.
Dirse Han’ın hatunu bu olanları duydu.
Oğlunun yanına gitti. İkisi kucaklaştıktan sonra, anası söyledi, görelim ne söyledi.
Görür müsün ey oğul, neler oldu?
Sarp kayalar oynamadı, yer oyuldu!
Yurtta düşman yok iken,
Senin babanın üstüne düşman geldi,
O kırk namert, babanın yoldaşları,
Babacığını tuttular,
Ak ellerini ardına bağladılar,
Kıl sicimi boynuna taktılar,
Kendileri atlı, babanı yayan yürüttüler,
Alıp, kanlı kafir ellerine yöneldiler,
Han’ım oğul! Kalk hele.
Kırk yiğidini yanına al,
Babanı o kırk namertten kurtar!
Yürü oğul! Baban sana kıydıysa da,
Sen babana kıyma!
Boğaç Han, anasının sözünü tuttu. Yerinden kalktı. Demir uçlu okunu aldı. Kara çelik kılıcını kuşandı. Sivri uçlu mızrağını aldı. Kırk yiğidi ile cins atlara sıçrayıp bindiler.
Dirse Han’ın ardından at sürdüler. Gördüler ki namertler yiyor, içiyor. Namertlerde Boğaç Han’ı gördüler.
‘Şu yiğidi tutup getirelim. İkisini bir arada kafire yetiştirelim,’ dediler.
Dirse Han, karşıdan gelen genci gördü, kendi oğlu aklına geldi. Gelen yiğidin ölmesini istemedi.
Dirse Han: – Beni çözün, bu yiğitle ben dövüşeyim.
Namertler, Dirse Han’ın elini çözdüler. Topuzunu eline verdiler.
Dirse Han, gelenin, oğlu Boğaç Han olduğunu bilemedi, karşısına dikildi.
Dirse Han gence söyledi, görelim ne söyledi:
Boynu uzun, cins atlar giderse benim gider,
Senin de içinde bineğin varsa söyle bana!
Savaşmadan, vuruşmadan alıvereyim dön geri!
Ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider,
Senin de içinde yük taşıyıcın varsa yiğit söyle bana!
Savaşmadan, vuruşmadan alıvereyim dön geri!
Benim için geldin isen oğlancığımı öldürmüşüm,
Günahı sana düşmez yiğit dön geri, dedi.
Boğaç Han babasını tanımıştı. Boğaç Han da babasına söyledi, görelim ne söyledi:
Boynu uzun, cins atlar senin gider,
Benim de içinde bineğim var,
Bırakmam kırk namerde!
Ağıllarda on bin koyun seni gider,
Benim de içinde etliğim var,
Bırakmam yok kırk namerde!
Katar katar develer senin gider,
Benim de içinde yük taşıyıcım var.
Bilinci yitmiş ihtiyar babam var,
Bırakmam yok kırk namerde, dedi.
Boğaç Han, kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. Kırk yiğit at sürüp geldiler. Kılıç salladılar, ok attılar. Kiminin boynunu kestiler. Kimini esir aldılar. Namertleri bastırıp Dirse Han’ı kurtardılar. Dirse Han oğlunu bildi. Ona beylik, taht verdi.
O gece herkes toplandı. Büyük bir ziyafet oldu. Dedem Korkut geldi. Boy boyladı, soy soyladı:
Onlar da bu dünyaya geldi geçti,
Kervan gibi kondu, göçtü.
Onları da ecel aldı, yer gizledi.
Fani dünya kime kaldı?
Gelimli gidimli dünya,
Son ucu ölümlü dünya!
Kara ölüm geldiğinde geçit versin,
Sağ kalanlar için devletini Hak Artırsın!
O övdüğüm yüce Tanrı dost olsun, yardım etsin.
Hayır dua edeyim Han’ım.
Karlı, kara dağların yıkılmasın,
Gölgeli, ulu ağacın kesilmesin,
Taşkın akan güzel suyun kurumasın,
Kanatlıların ucu kırılmasın.
Koşarken ak, boz atını tökezlemesin,
Vuruşurken kara çelik öz kılıcın körelmesin,
Ak saçlı ananın yeri cennet olsun,
Ak sakallı babanın yeri cennet olsun.
Yanar çıran yansın dursun,
Tanrı seni namerde muhtaç etmesin,
Tanrı’nın verdiği umudun kırılmasın,
Derlesin, toplasın, günahlarımızı
Adı güzel Muhammed Mustafa yüzü suyuna bağışlasın!
Cok sevdim