
Elif yaz tatilini anneannesiyle küçük bir köyde geçiriyordu. Evin hemen arkasında, yaprakları gümüş gibi parlayan bir orman vardı. Elif ormanı seviyordu ağaçlara dokunur, kuş seslerini dinler, toprağın kokusunu içine çekerdi. Bir sabah, patikada yürürken yerde tuhaf bir tüy buldu. Tüy gökkuşağı gibi parlıyor, sanki rüzgârda fısıldıyordu. Elif tüyü eline alınca, kulağının yanında minik bir ses duydu. Ben Fındık, dedi ses, bir sincap. Beni duyabiliyor musun? Elif şaşırdı, çünkü bir sincabın sesini gerçekten duyuyordu! Fındık ağacın dalından başını uzatıp gülümsedi. Bugün Hayvanlar Bayramı var, dedi Fındık. Ormanımızı kutluyoruz, ama hazırlıklarda yardıma ihtiyacımız var. Gelir misin?
Elif heyecanla kabul etti. İkisi birlikte ormanın derinliklerine doğru ilerlediğinde cırcır böceklerinin şarkısı, yaprakların hışırtısıyla karışıyordu. Bir süre sonra, su şırıltısı duymaları gereken yerde garip bir sessizlik oldu. Küçük dere, piknikten kalma pet şişeler ve bir kırık çemberle tıkanmıştı. Kurbağalar kıyıda endişeyle bakıyor, balıklar suyun altında zor nefes alıyordu. Balıkların solungaçlarıyla nefes aldığını bilen Elif, içi sızlayarak eğildi. Tam o sırada, kahverengi kocaman başlı bir karınca önderliğinde bir karınca kuyruğu belirdi. Ben Çetin, dedi karınca gururla, biz karıncalar kendi ağırlığımızdan çok daha ağır şeyleri taşırız. Hadi temizleyelim! Elif, Fındık ve karıncalar birlikte çöpleri topladılar, camı cam kutusuna, kağıdı kağıt yığınına, plastiği ayrı bir torbaya koydular.

Dereyi açarken Elif, su üzerinde hüzünlü gözlerle bakan bir kirpi gördü. Kirpinin karnına takılmış plastik bir halka vardı. Canı acıyordu ama tehlikeli görünmüyordu. Elif yavaşça konuştu. Merhaba, ben Elif. İzninle yardım edebilir miyim? Kirpi Minnoş, korkunca yuvarlanıp top oldu ama sonra Elif’in yumuşak sesini duyunca açıldı. Benim gibi kirpiler korkunca top olur, dedi Minnoş, bu halka yüzünden sıkıştım. Elif dikkatlice, elini kesmeyecek bir makasla halkayı kesti. Minnoş derin bir nefes aldı. Teşekkür ederim, dedi. Lütfen insanlar çöpleri doğaya atmasın böyle halkalar, ipler hayvanlara zarar verebilir. Dere açılınca kurbağalar mutlu mutlu vırakladılar. Kurbağalar hem suda hem karada yaşayabilir, dedi Fındık. Ördekler perdeli ayaklarıyla suya dalıp çıktı, şapır şupur sıçradılar. Su yine şarkısına kavuşmuştu.
Ormanın biraz ilerisinde, büyük gözlü bir baykuş, gündüz ışığından biraz kısarak bakıyordu. Adım Umay, dedi baykuş, gece çok iyi görürüm, ama gündüz gözlerim çabuk yorulur. Bayram için gece parlayan fenerleri hazırlamam gerekiyor. Yanında çekingen bir kaplumbağa vardı. Ben Tosi, dedi kaplumbağa yavaşça. Hep geç kalıyorum diye üzülüyorum. Elif gülümseyip diz çöktü. Yavaş olmak kötü değil, dedi. Hepimizin bir ritmi vardır. Kaplumbağanın kabuğu sadece evi değil, onun vücudunun bir parçasıdır bu yüzden yetişkin olana kadar kabuğu onunla büyür. Umay, fenerlerdeki düğümleri kontrol ederken Elif de ipleri çözümledi, Tosi de sabırla taşımaya yardım etti. Güneş yaprakların arasından gülümsüyor, vakit ilerliyordu.

Bir çayırda, sarı çizgili, minik kanatları hızlı hızlı çırpılan bir arı dolaşıyordu. Adım Ece, dedi arı, arkadaşlarıma en güzel çiçeklerin yerini anlatmam lazım. Biz arılar dans ederek haber veririz çizdiğimiz daireler ve sallanışımız mesafeyi söyler. Ama bugün çiçekler az, çoğunu insanlar toplamış. Elif düşündü. Çiçekler sadece güzel oldukları için değil, başka canlıların yiyeceği oldukları için de önemlidir. Hemen birlikte, ceplerindeki birkaç çiçek tohumu için bir yer buldular. Bir köstebek olan Kıpır, yumuşak toprak çıkışlarını gösterdi. Solucanlar toprağı havalandırır, dedi Kıpır, bu tohumlar rahatça kök salar. Elif tohumları serpti, biraz su döktü. Lütfen tüm çiçekleri koparmayalım, dedi, böylece arılar da, kelebekler de mutlu olur.
Gökyüzünde beyaz bulutların arasında uzun bacaklı bir leylek süzülüyordu. Çayırın kenarına indiğinde bir ayağını yukarı çekti. Ben Leylo, dedi gururla, uzak yolculuklar yapar, bazen tek bacak üstünde dinlenirim. Dengemi böyle korurum. Hayvanlar Bayramı’nda bir denge dansı yapacağım ama rüzgâr biraz oyunbaz. Tam o sırada kızıl tüylü bir tilki belirdi. Adım Tilkican, dedi göz kırparak, ben en akıllıyımdır, her şeyi ben planlarım. Elif kibarca başını salladı. Akıllı olmak güzeldir, dedi, ama herkesin fikrini dinlersek daha güzel olur. Fındık, Ece, Umay, Tosi ve Leylo, Tilkican’ın hızlı fikirlerine yumuşak düşünceler ekledi dans alanını rüzgâra göre ayarladılar, yere düşen yapraklardan kaymayı önlemek için bir yol yaptılar.

Derken, süslemeler arasında büyük bir afiş bir anda savruldu. Rüzgâr bir oyuncağa dönüşmüş, dalları hoplatıp duruyordu. Alacakaranlık yaklaşırken havada siyah, minik gölgeler belirdi. Ben Yaruş, dedi bir yarasa, sesleri duyarak yolumu bulurum. Biz yarasalar gece aktif oluruz ve çoğumuz böcek yeriz. İnsanlar bazen bizden korkar ama onlara zarar vermek istemeyiz. Fenerleri daha sağlam bağlamalıyız. O anda ince bacaklı bir örümcek, İpek, ağın kenarından çıktı. Ağlarım çok dayanıklıdır, dedi, ama yaşayan ağlarımı bozmadan fazladan iplik sunabilirim. Elif ve arkadaşları, İpek’in verdiği ipeksi bağları, ağaçlara zarar vermeden düğümlediler. Yaruş seslerinden yol belirleyip iplerin doğruca gittiğini kontrol etti rüzgâr artık fenerlerle oyun oynayamayacaktı.

Bayramın en önemli parçası ormanın kalbindeki taş çemberde yapılacaktı. Orada eski bir Yankı Taşı vardı müzik başladığında sesi büyütüp herkese yayardı. Fakat taş yerinden oynamış, sıkışmıştı. Ağaçkakan Toktok gagasıyla sert ritimler yaparak herkese haber verdi. Birkaç ceylan, ince ama güçlü bacaklarıyla sarmaşıkları dikkatle çekti. Gümüş adında çevik bir keçi, taşın kenarını boynuzuyla nazikçe yokladı. Elif, etraftan bir dal bulup kaldıraç yapmayı önerdi. Hep birlikte saydılar: Bir, iki, üç! Dallar kaldıraç oldu, sarmaşıklar ip, kaplumbağa Tosi ritim tuttu, tilki Tilkican doğru açı için bakışlarını kısarak komut verdi. Taş, hepimizin gücü birleştikçe hareket etti ve tam çembere oturdu.

Gökyüzü birden mavi griden gümüş griye döndü hafif bir yaz yağmuru başladı. Bazıları endişelendiyse de ördekler sevindi. Yağmur taneleri dereye düşünce minnacık halkalar oluşturdu, kurbağalar daha da neşeyle vırakladı. Yağmur durunca gökyüzünde bir gökkuşağı belirdi Elif’in elindeki tüy onun renklerini yakalayıp parladı. O anda bülbül Lalin, ince dalların birinde yerini aldı. Ben şarkıyı başlatacağım, dedi bülbül, ama herkesin sesi önemli. Kuşlar cıvıldadı, baykuş usulca hu dedi, arılar vızıldadı, kurbağalar ritim tuttu, karıncalar minik adımlarla tıkırdadı. Her hayvan kendi sesiyle, kendi ölçüsüyle katıldı. Elif dinledi dinledikçe daha çok duydu. Ormanın şarkısı, yankı taşından yayılıp yıldızlara değdi.

Şarkılar arasında kısa aralar verildi. Bu aralarda hayvanlar, çocuklara küçük bilgiler fısıldadı. Leylo, yolculuklarda yıldızları ve rüzgârı izlediklerini anlattı. Ece, çiçeklerin tohumlarının rüzgârla ve hayvanlarla nasıl taşındığını gösterdi. Umay, karanlıkta ışıldayan mantarları gösterip gece görmenin sırlarını paylaştı. Yaruş, ekolokasyonla duyamadıkları taş duvarların nerede olduğunu fark ettirdi. Minnoş, kirpilerin kışın derin uykuya benzer bir dinlenmeye çekildiğini, ama ilkbaharda yeniden uyandıklarını söyledi. Her bilgi, Elif’in kalbinde küçük bir yıldız gibi parladı. Bilmek, hissetmek kadar güzeldi.

Bayramın sonunda, Dede Karaca adındaki yaşlı bir kaplumbağa, yavaş adımlarla merkeze geldi. Hepiniz harikasınız, dedi. Orman, su, hava ve toprak, hepimizin evi. Her bir kanat çırpışı, her küçük ayak izi, bu evi korumaya yardım eder. Biz teşekkür etmek için şarkı söylüyoruz siz de doğaya saygı gösterin. Elif’e dönüp gülümsedi. Bu tüy, senin yüreğinin bir yansıması. Güneş batınca tüyün sihri azalacak ama öğrendiklerin kalacak. Elif tüyü avucunda sıcacık hissetti rüzgâr sanki teşekkür eder gibi okşadı.

Gece olduğunda fenerler parladı, yıldızlar yanıt verdi. Hayvanlar el salladı, kanat çırptı, patilerini yere vurdu. Elif Fındık’a sarıldı. Yardımın olmasaydı bu kadar güzel olmazdı, dedi Fındık. Elif gülüp başını salladı. Ben sadece dinledim ve elimden geleni yaptım, dedi. Orman da bize yardım etti. Dönüş yolunda, dere artık berraktı, çiçekler yağmurdan ışıldıyordu, Minnoş güvenle yürüyordu. Tosi yavaş ama kararlı adımlarla evine gidiyordu. Her şey olması gerektiği gibiydi.

Ertesi sabah, tüy gökkuşağı gibi parlamıyordu ama hâlâ çok güzeldi. Elif anneannesiyle birlikte ormana yakın bir alandaki çöpleri eldiven takarak topladı. Suyun kenarına küçük bir kapla taze su bıraktı. Evlerinin önündeki saksıya dün ektiği tohumlara su verdi. Bir kelebek, bir an için omzuna kondu Elif sanki minik bir teşekkür duydu. Artık hayvanların dilini eskisi kadar net duymasa da kalbinde o dilin anlamı vardı: Birlikte olunca her iş kolay, doğayı koruyunca her şarkı daha güzel. O günden sonra Elif nereye gitse bir parça gökkuşağı taşıdı gibi hissederdi bazen bir kuşu dinler, bazen bir karıncanın yolunu açar, bazen de sadece sessizce olup biteni seyrederdi. Ve her akşam, uzaktan gelen bir bülbül sesi, Hayvanlar Bayramı’nın hiç bitmediğini fısıldardı. Mutluluk, ormana iyi davranan herkesin payına düşen bir şarkıydı.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!