
Gece yatağına uzanan minik Elif, gözlerini kapattığında yumuşacık yastığının üstünde bir kapı belirdi: Rüya Kapısı. Bu kapı, ona her gece harika maceralar yaşatmayı vaat ediyordu. Elif kapıyı tıklattığında hafif bir rüzgâr esti, kapı aralandı ve onu rengârenk bir dünyaya davet etti. O anda Elif’in kalbi heyecanla çarptı çünkü rüyalarında keşfedeceği diyarlarda hem eğlenecek hem de birbirinden güzel şeyler öğrenecekti.

Rüya Kapısı’ndan adım attığı anda Elif kendini dev mantarlar ve parıldayan çiçeklerle dolu bir ormanda buldu. Yaprakların her biri farklı bir renk tonunda ışıldıyordu: pembe, turuncu, yeşil ve mavi. Bir grup minik peri, Elif’i selamlayarak “Hoş geldin!” dedi. Periler, ormandaki renklere nasıl izin veren minik tohumların olduğunu anlattılar. Toprakta saklı minik tohumlar su ve güneş ışığıyla beslenince birbirinden güzel renkli çiçeklere dönüşüyordu. Elif, perilerle beraber o tohumları saydı: bir, iki, üç, dört… Her sayıda bir çiçek pembe, bir çiçek turuncu, bir çiçek mor oldu. Saymayı eğlenceli kılan bu oyun sayesinde Elif hem renkleri hem de sayıları pekiştirdi.

Ormandan çıkarken iki yanından sarkan sarı yapışkan sarmaşıklar, Elif’in meraklı sorularına cevap vermek için titredi. “Niye sarmaşıklar yere doğru sarkıyor?” diye sordu Elif. Sarmaşıklar, güneşe doğru uzanamayan duvarlara tutunmak için kendi çubuklarını yere doğru saldıklarını anlattılar. Elif, bitkilerin dayanışmasını düşünürken yoluna devam etti. Az ileride gökyüzünde bir gökkuşağı köprüsü belirdi. Tüm yedi rengi üzerinde taşıyan bu köprüyü geçmek için iki ucu arasında şarkı söylemesi gerekiyordu. Elif, neşeyle “La la la” diye mırıldanınca, gökkuşağı köprüsü hafifçe sallandı ama gururla açıldı çünkü Elif’in sesi yumuşak ve tatlıydı. Böylece gökkuşağı nağmesi, ilmek ilmek renklere dokunarak köprüyü ayağa kaldırdı.

Gökkuşağının diğer ucundan indiğinde, karşısında uçsuz bucaksız bir nehir buldu: Rüya Nehri. Su berrak ve pırıl pırıldı. Nehrin kenarında oturan yaşlı bir baykuş, Elif’e suları nasıl temiz tuttuğunu anlattı. Nehrin kaynağındaki dağ pınarlarından gelen sular tertemizdi, ama etrafı çöplerle doldurmak nehrin kirlenmesine neden oluyordu. Elif, baykuşun söylediklerini dikkatle dinledi ve “Çevremizi korumalıyız” dedi. Baykuş, “Doğa dostu olmak merhamet ve sevgi ister.” diyerek Elif’e bir dal parçası hediye etti. Bu dal, nehirde yüzen küçük bir kayığı andırıyordu. Elif dalı suya bıraktı, dal kayığı sevinçle su üstünde süzüldü ve ileri doğru hareket etti. Elif, kayığa atlayıp minik bir yolculuğa çıktı. Yol boyunca nehrin iki kıyısında rengarenk çiçekler ve sesli böcekler ona eşlik etti.

Birden Sihirli Bulut Adası belirdi. Beyaz pamuk gibi yumuşak bulutların üstünde minik evler, oyuncak gibi yaylalar ve şekerden yapılmış ağaçlar yükseliyordu. Adanın bekçisi, pofuduk bir uyku perisi, Elif’i neşeyle karşıladı. “Dilediğin kadar zıpla,” dedi peri. Elif, bulutların üzerinde zıplarken her sıçrayışında küçük yıldız tozları havaya savruldu. Bu yıldız tozları, gece uyurken tatlı rüyalar görmeye yardımcı olurmuş. Elif, topuklarını yere vurduğunda çıkan yıldız tozlarına elledi parmaklarının arasında ince bir ışık çiçeği açıldı. Peri, “Bu tozları kalbinde sakla, kimse seni yalnız hissettiğinde rüyalarında sana yardımcı olurlar,” dedi. Elif minnetle gülümsedi.

O sırada gökyüzünden sakince süzülen bir stardust unicorn belirdi. Üzerindeki inci rengi tüyler gökyüzünün ve suların rengini yansıtıyor gibiydi. Unicorn, kibar bir sesle “Beni takip et, seni başka bir sürprize götüreceğim” dedi. Elif, unicorn’un ince nefesli ışıltısına hayran kalarak peşinden gitti. İkili, uzun bir gökkuşağı tünelinden geçerek gizli bir göle ulaştı. Bu göl, yüzeyi aynadan bile parlaktı ve yıldızları içine hapsetmiş gibiydi. Elif ayağını suya götürdüğünde su hafifçe titreşti, gölün içinden dönen hikâye balıkları ortaya çıktı. Her balık, farklı bir rüya hikâyesi taşıyordu: bir tanesi denizaltındaki arkadaşlarından, bir tanesi kaybolan oyuncak ayıcığından, bir diğeri ise unutulmuş bir sırrından bahsediyordu. Elif balıkların anlattıklarını dinlerken duygularını ve arkadaşlığın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladı.

Gölde bir süre kaldıktan sonra unicorn yeniden treni andıran ince bir ses çıkardı. Elif başını kaldırdı gölün öte yanı gökyüzüyle birleşiyor, iki dünya kaynaşıyor gibiydi. Unicorn, “Rüya Kapısı’na geri dönme zamanı geldi,” dedi. Elif biraz üzülse de, yanında taşıdığı yıldız tozlarının ve peri dalının ona verdiği cesaretle gülümsedi. Unicorn bir nefesle gökkuşağı şeklinde bir yol çizdi. Elif ve stardust unicorn bu renkli yolu izleyerek Rüya Kapısı’na yaklaştılar.

Kapıya ulaştığında Elif, uykusunun derinliklerinde öğrendiği her şeyi hatırladı: sayı saymayı, renkleri tanımayı, doğayı korumayı, arkadaşlığa değer vermeyi. Kapı hafifçe kapanırken, stardust unicorn başını uzatarak Elif’e minik bir parça yıldız hızı hediye etti. “Bunu kalbine koy,” dedi unicorn, “her zorlukta ışığını saçsın.” Elif, yıldız hızını yastığının altına gizledi ve uyku perisinin ona öğrettiği sakin nefes almayı hatırlayarak yatağına uzandı.

Sabahın ilk ışıkları şeffaf bir tül gibi odasını kaplarken Elif gözlerini açtı. Rüya Kapısı gitmişti ama yastığının altındaki minik yıldız hız vardı, hışırtıyla parlıyordu. Derin bir nefes aldı, günün heyecanını hissetti. Artık kendini hem büyük bir maceranın kahramanı hem de küçük bir koruyucusu olarak hissediyordu. Güne umutla merhaba dedi, çünkü kalbindeki bu ışıltı ona her zaman yol gösterecekti. Böylece Elif, mutlu düşüncelerle dolu bir gün geçirirken gece yine yastığına başını koydu ve rüyalar ülkesindeki yeni maceralarına hazırlandı.

Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!