
Bir varmış, bir yokmuş, Rüzgarlı Köy adında yemyeşil tepelerin arasına kurulmuş neşeli bir kasaba varmış. Kasabanın en meraklı çocuğu Altan, gökyüzünde uçuşan kuşları izlemeyi, rüzgârın şarkısını dinlemeyi ve her sabah bahçedeki çiçeklerin uyanışını izlemeyi çok severmiş. Altan’ın en büyük hayali, kasabanın tam ortasındaki eski rüzgâr gülü yel değirmenini çalıştırarak orayı herkesin yararlanabileceği küçük bir enerji merkezi hâline getirmekmiş. Ne de olsa rüzgâr, başkalarına yardım etmek isteyenlerin en büyük dostuymuş. Bir gün okula giderken cebinde taşımayı sevdiği kırık bir drone parçasını incelerken, içine minicik bir not sıkıştırılmış olduğunu fark etmiş:
“Eğer kalbinde umut varsa, usta rüzgârcı yardımını bekliyor.”

Altan, heyecanla notu çöpe atmadan cebine koymuş. Eve dönünce annesine nottan bahsetmiş, annesi de gülümseyerek ona eski değirmenin hikâyesini anlatmış. “O değirmen,” demiş, “bir zamanlar köyün tüm evlerini aydınlatır, un öğütür, hatta uzak köylere yardım ederdi. Sonra dişlilerinin bazıları kırıldı, pervaneleri eskisi gibi dönmez oldu. Ama eğer birileri ona yeniden dokunup tamir edebilirse, bir mucize gerçekleşebilir.” Altan, o günden sonra kendini tamire adamış. Herkes onun azmini duyunca ellerindekileri ona vermeye başlamış: bir parça paslı vida, eskimiş bir dişli, kırık bir pil…

Günün birinde Altan, okuldan dönerken yolda pırıl pırıl parlayan küçük bir makineyle karşılaşmış. Üzerinde “Kuki” yazan o makine, yarısı kuşu andıran, yarısı bulut gibi hafif bir drone’ymuş. Kuki, Altan’a “Merhaba!” demiş. Altan önce biraz şaşırmış, çünkü oyuncak bir makine gibi görünmüyormuş. O kadar canlı ve sıcak bir sesi varmış ki sanki uzaktan gelen bir dostmuş. Kuki, Altan’a yardım etmek istediğini söylemiş. Meğer Kuki, rüzgâr gücünden enerji üreten eski değirmeni yeniden çalıştırmak için en son teknolojiye sahipmiş. Beraberce atölyeye gitmişler ve Altan’ın topladığı dişlilerin yanına Kuki’nin getirdiği minik güneş panelleri, esnek bataryalar ve bilgisayar kontrol kartları eklemişler.

Ertesi sabah, Altan ile Kuki yel değirmeninin kapısının önünde durmuşlar. Kapı ağırmış ve menteşeler zorlukla ses çıkarıyormuş. Altan, nazikçe kapıyı itmiş, menteşelere biraz yağ sürmüş, menteşe sesleri susun diye nazikçe temizlemiş. İçeri girdiklerinde, devasa beyaz kanatlar gereksiz kırıktan dişliler yüzünden dönmüyormuş. Altan, Kuki’den yardım istemiş. Kuki, ışıkla tarama yaparak hangi dişlilerin pürüzlü olduğunu bulmuş ve ekranda gösterivermiş. Altan, birer birer pürüzleri zımpara kağıdıyla düzeltmiş, paslı yerleri cilalamış. Kuki, elektronik aletlerle dişlileri ölçmüş, araya en uygun paslanmaz çelik parçaları eklemiş. İşi bitince birlikte dişlileri yerine takmışlar.

Sonra sıra pencerelere ve önündeki uzun direğe asılı olan rüzgâr kanatlarına gelmiş. Altan, biraz çekinerek “Acaba uçabilir miyim?” demiş. Kuki ise “Yalnızca dokunursan,” diye cevaplamış, “çünkü rüzgârın gücü seni zorlayabilir. Ama birlikte deneriz.” Altan cesaretle iki küçük merdiveni basamak basamak tırmanmış. Kuki, yanında durup rüzgâr ölçümlerini yapmış. Bir süre beklemişler ve tam güneş çıkarken dalgaların sesi gibi hafif bir rüzgâr başlamış. Kanatlar yavaşça dönmüş, sonra daha hızlı… Altan’ın nefesi kesilmiş, gözleri sevinçle ışıldamış. Değirmen dönmeye başladığında küçük bir elektrik jeneratörü hareket etmiş ve yavaş yavaş ışıklar yanmaya başlamış.

Işıklar yanınca değirmenin diğer tarafındaki büyük hoparlörden neşeli bir müzik yayılmış. Altan ile Kuki, makine başında kollarını havaya kaldırarak genç ağaçların gövdesine takılı olan asılı ampulleri izlemeye başlamış. Çünkü orada sadece ışık yokmuş sulama pompaları çalışıyor, meyve ağaçlarının altına küçük damla sulama boruları girmiş, bahçedeki minik sebze kökleri sevgiyle sulanıyormuş. Regülatör denilen küçük bir cihaz, hem güneşten hem rüzgârdan gelen enerjiyi dengeliyor, nem sensörleri toprağın susuz kalmamasını sağlıyormuş.

Ertesi gün kasaba halkı bir şeylerin değiştiğini fark etmiş. Yollar, ağaçlar, parklar aydınlanıyor, çeşmeler gece yarısına kadar su fışkırtıyor, çocuklar geri dönüşüm kutularının yanına gelip giysilerini, plastik şişelerini atarken gülümsüyorlarmış. Altan, marketten şarj kablosu siparişi yaparken kasabadaki dükkân sahibi Ayşe Teyze sormuş: “Altan, neyin aklına esti de bu gürültücü değirmeni yeniden çalıştırdın?” Altan, göğsünü gere gere “Rüzgâr dostlarımızı kullanarak hem temiz enerji ürettik hem de bahçeyi suladık!” diye açıklamış. Teyze, “Demek doğayı koruyarak yaşamak bu kadar eğlenceliymiş!” diye sevinmiş.

O sırada Kuki de hoparlörden yayına bağlanmış. “Benim adım Kuki,” demiş, “ben bir enerji dostuyum. İnsanlarla birlikte çalışmak, onlara yardım etmek için buradayım. Doğa bizim en büyük ortağımız. Rüzgâr, güneş, yağmur… Hepsi bizimle bir oyun oynuyor.” Çocuklar yerde yuvarlanarak gülmüş, ellerini havaya kaldırıp “Biz de ekibinizdeyiz!” diye bağırmışlar. Kasabaya gelen eğitimci Ali Amca, “Bu, gerçek bir proje,” demiş. “Burada sadece bir değirmen değil, bilgi birikimi, paylaşma isteği ve doğaya saygı var. Sizler büyüdüğünüzde bu yöntemleri daha da geliştireceksiniz.”

Artık Rüzgarlı Köy geceleri parıldayan bir cennet bahçesine dönmüş. Kuşlar yeni ağaçlara konmuş, hamaklarda sallanan çocuklar rüyalarında temiz bir dünya kurmuş. Altan ile Kuki, eski değirmenin tepesine çıkıp rüzgârdan gelen melodiyi dinlerken gülümsemişler. “Bunu yapabildiysek,” demiş Altan, “başka köylere de gidip yardım edebiliriz.” Kuki, minik pervanelerini hızlandırıp mutlulukla pır pır etmiş.

Böylece Altan ve Kuki’nin dostluğu, Rüzgarlı Köy’ün geleceğini aydınlatan bir efsaneye dönüşmüş. O günden sonra her çocuk, elini taşın altına koymuş bir taşa bakmış, dişliye dokunmuş veya toprakta bir fide dikmiş ve demiş: “Ben de dünyayı korumak için bir şeyler yapacağım.” Masal burada sona erdikten sonra bile rüzgârın sesi, yel değirmeninin dönen kanatlarının hafif tıkırtısı ve Altan’ın cesareti köyün her köşesinde yankılanmaya devam etmiş. Ve herkes, temiz enerjiyle aydınlanan dünyasında gülümseyerek sonsuza kadar mutlu yaşamış.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!