
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, Gökkuşağı Ormanı’nın derinliklerinde, minik bir peri yaşarmış. Adı Lila olan bu peri, renkli kanatları, parıldayan saçları ve içten gülümsemesiyle ormanın en cesur ve neşeli sakinlerinden biriymiş. Lila’nın en büyük hayali, ormandaki tüm canlıların dostluğu ve mutluluğu için yardım etmek, herkesin kalbine umut tohumları ekmekmiş.
Bir sabah, Lila uyanmış ve gökyüzünün masmavi, güneşin ise altın sarısı ışıklarıyla ormanı aydınlatmaya başladığını görmüş. Kanatlarını nazikçe çırparak etrafa neşe saçarken, ormanın derinliklerinden hafif bir hüzün sesi duymuş. Merakına yenik düşen Lila, sesin geldiği yöne doğru uçarak ilerlemiş. Küçük bir dere kenarında, gözleri dolu dolu, üzgün bir tavşan bulmuş. Tavşanın adı Toby imiş.

“Sevgili Toby, neden bu kadar üzgünsün?” diye sormuş Lila nazikçe. Toby, mırıldanarak, “Ben arkadaşımı kaybettim. Yolda sapmışım ve ne yapacağımı bilemiyorum,” demiş. Lila, Toby’nin kalbindeki acıyı hissederek, “Merak etme, Sana yardım edeceğim. Biz beraber arkadaşını buluruz,” demiş. Toby’nin gözleri biraz parıldamaya başlamış Lila’nın içten sözleri ona umut vermiş.
Böylece Lila, Toby ile birlikte ormanın derinliklerine doğru yolculuğa koyulmuş. Yol boyunca rengarenk çiçeklerin arasından geçerken, kelebeklerin etrafında uçuştuğunu, kuşların cıvıldadığını duymuşlar. Güneş, dalların arasından sızan altın ışıklarla yolculuklarını aydınlatırken, Lila da her adımda doğanın sunduğu güzelliklere hayran kalmış. Yolculuk ilerledikçe, karşılarına bilge ve yaşlı bir baykuş çıkmış. Baykuşun adı Bilgin’miş uzun yılların verdiği deneyimle ormanın sırlarını bilen bu bilge dost, Lila ve Toby’ye yardım etmek istemiş.

“Sevgili minikler, ormanda kaybolanların izini sürmek bazen sabır ister. Arkadaşını ararken, kalbinin sesini dinlemeli ve çevrendeki güzellikleri görmelisin,” demiş Bilgin, yumuşak ve bilge sesiyle. Lila, Bilgin’in söylediklerini aklında tutarak, uçarak yollarına devam etmiş. Toby, her adımda biraz daha huzur bulmuş çünkü onun yanında gerçek bir dost vardır.
Lila ve Toby, ormanın çiçeklerle bezenmiş patikalarında ilerlerken, karşılarına yürüyen bir sincap çıkmış. Sincabın adı Ceviz imiş ve endişeyle etrafa bakınıyormuş. “Ne oldu, sevgili Ceviz?” diye sormuş Lila. Ceviz, “Ben de büyük arkadaşım Fındık’ı arıyorum. Dün akşam bir fırtına çıktı ve onun nereye gittiğini anlayamadım,” demiş. Lila, “Biz de Toby’nin kayıp arkadaşını arıyoruz. Belki de ikinizin yolları birbirine kavuşur,” diyerek sevgiyle gülümsemiş. Böylece üçü, birlikte arayışa devam etmişler.

Yürürken, ormanın farklı köşelerinde ilginç izler görmüşler. Renk renk çiçeklerin arasında sakince yürüyen bir su perisi belirivermiş. Su perisi, eli göğümüzde parlayan su damlacıklarıyla adeta dans ediyormuş. “Merhaba küçük dostlar,” demiş su perisi nazikçe. “Ben Damlacık. Sizin aradığınız arkadaşlar, ormanın uzak köşelerindeki Papatya Bahçesi’nde olabilir.” Lila ve arkadaşlar, Damlacık’ın sözleriyle yüreklendikçe, Papatya Bahçesi’ne doğru yola koyulmuşlar.
Papatya Bahçesi, adeta bir masal diyarını andırıyormuş her yer rengarenk papatyalarla dolu, aralarda minik kuş cıvıltıları duyuluyormuş. Bahçeye vardıklarında, ağaçların altından, papatyaların arasında, kocaman bir tavşan belirmiş. Fakat bu tavşan, Toby ve Ceviz’in arkadaşları değilmiş o, ormanın koruyucusu büyük Tavşancık’mış. Tavşancık, onlara gülücükle bakarak, “Hoş geldiniz, en cesur ve yürekli dostlarım. Ben ormanı korurum ve dostluğu beslerim. Aradığınız arkadaşlarınız bugün burada, çoğu kez birbirlerine yardım eden, kaybolmuşları bulan nesillerdendir,” diye konuşmuş.

Tavşancık’ın sözleri, Lila, Toby, Ceviz ve Damlacık’ın yüzlerinde umut ışıkları oluşturmuş. Fakat arayışları henüz sona ermemişti. Tavşancık’ın önerisiyle, arayışlarını ormanın en eski ve bilge çınar ağacına yönlendirmişler. Bu devasa çınar, yılların birikimiyle ormanın sırrı ve bilgeliğinin kaynağıydı. Ağacın dalları arasında bir kuş cıvıltısı duyulmuş ve ardından, minik bir ses “Yardım edin bana, lütfen!” diye haykırmış. Lila hemen sesin geldiği yöne doğru uçmuş ve kısa sürede, ağaçların arasında sıkışıp kalmış kocaman bir kelebek bulmuş. Bu kelebek, ormanın renk cümbüşünde en parlak olanıymış adı Pırıltı imiş.
Kelebek Pırıltı, kanatlarını çaresizce çırparken, “Bir rüzgar çıktı ve beni bu dala sıkıştırdı. Şimdi uçamıyorum ve arkadaşlarıma yetişemiyorum,” demiş. Lila, “Üzülme Pırıltı, biz sana yardım edeceğiz. Sana nasıl yardım edebiliriz?” diye sormuş. Toby, “Bize güven, beraber senin de arkadaşlarını buluruz,” diyerek destek olmuş. Kısa sürede, Lila, Toby, Ceviz, Damlacık ve hatta Tavşancık birlikte bir plan yapmışlar. Herkes kendi özelliğini kullanarak, Pırıltı’yı dalından kurtarmak için el birliğiyle çalışmış. Tavşancık, güçlü pençeleriyle dalları itmiş Ceviz, çevikliğiyle dalın etrafında dolaşarak çıkarılmasını kolaylaştırmış Damlacık su sihriyle dalların arasını ıslatarak daha esnek hale getirmiş. Lila, nazik sözcükleriyle Pırıltı’ya moral vermiş, Toby ise arkadaş canlısı yüreğiyle herkesi teşvik etmiş.

Bir süre sonra, kelebek Pırıltı, ustaca yapılan yardımla kurtulmuş ve yeniden özgürce uçmaya başlamış. “Teşekkür ederim, sevgili dostlarım,” diyerek havada renkli bir dans sergilemiş. O an, Pırıltı’nın kanatlarındaki ışıltı, yalnızca ormanı değil, tüm kalpleri aydınlatan umut ışığına dönüşmüş. Herkes sevinçle alkışlamış ve dostluğun gücünü yeniden hissetmiş.
Ormanda o gün pek çok şey öğrenilmişti. Lila, Toby, Ceviz, Damlacık ve Tavşancık, birbirlerine yardım etmenin, sabrın ve sevginin ne kadar önemli olduğunu anlamışlardı. Çünkü ormanın her köşesinde, gülen yüzler ve umut dolu kalpler, en büyük sihrin kaynağıydı. Bilge baykuş Bilgin, “Gerçek sihir, bizlerin içindeki iyilik ve sevgiyle ortaya çıkar,” demişti. Artık herkes, küçük yardımlaşmaların bile büyük farklar yaratabileceğini biliyordu.

Arayışları sırasında Lila ve arkadaşları, Papatya Bahçesi’nde birbirlerine kayıp arkadaşlarını bulduklarını fark etmişlerdi. Toby’nin kaybettiği tavşan arkadaş, Çıtırcık, ormanın diğer ucundan gelmiş Ceviz’in kayıp arkadaşı ise Minik fındık, renkli yaprakların arasında saklanmış. Her bir buluşma, yeni dostlukların filizlenmesine, birbirlerine olan güvenin pekişmesine vesile olmuştu. O gün ormanda, her canlının kalbinde sevinç, dostluk ve umut yeşermiş.

Gün batımına doğru, Lila ve dostları, ormanın kenarındaki küçük tepeye çıkıp, tüm gün boyunca yaşadıkları maceraları düşündüler. Her birinin gözlerinde mutluluk, kalplerinde ise engin bir huzur vardı. Gökkuşağı Ormanı, artık sadece bir yer değil, sevgiyle örülmüş büyük bir aileye dönüşmüştü. Her türlü fırtınada, rüzgarda ya da karanlıkta, hep birbirlerine destek olacaklarını fark etmişlerdi.

Akşam güneşi, altın sarısı ışıklarıyla ormanı süslerken, Lila gökyüzüne doğru kanatlarını açtı ve derin bir nefes aldı. “Her zaman hatırlayın,” diye seslendi, “en karanlık anlarda bile kalplerimizde taşıdığımız sevgi, en asil sihirdir. Birlikte her engeli aşarız ve her hayal gerçeğe dönüşebilir.” O yüzden, minik dostlar, siz de her zaman birbirinize destek olun, doğanın mucizelerine inanın ve sevgi dolu kalplerinizin ışığını asla söndürmeyin.

Gökkuşağı Ormanı’nın tüm sakinleri, o akşam yıldızlarla dolu gökyüzünü izlerken, kalplerinde tarifsiz bir mutluluk hissettiler. Her biri, maceralarının sonunda dostluğun, yardımseverliğin ve sevginin, dünyanın en değerli hazinesi olduğunu bir kez daha anladı. Masal burada sona erdi ama Gökkuşağı Ormanı’nın öyküsü, her yeni günde, yeniden yazılıyor, yeniden yaşanıyordu. Ve bir daha ki sefere, başka maceralarda, başka dostluklarda, yine birlikte el ele, umutla ve sevgiyle yürümek üzere toplanacaklardı. Böylece, peri masalımız da mutlu sonla noktalandı çünkü gerçek masalın sihri, yaşamın her anında saklıydı, tıpkı kalplerimizde taşıdığımız sevgide olduğu gibi.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!