
İir varmış, bir yokmuş yemyeşil ormanların, berrak derenin, rengarenk çiçek bahçelerinin ve kuşların neşeli şarkılar söylediği, her canlının birbirine saygı gösterdiği bir krallık varmış. Bu krallıkta, küçük yaşından itibaren kalbi sevgiyle, merakla ve öğrenmeye olan tutkuyla dolu olan Prens Cem yaşarmış. Prens Cem, tahtın varisi olmasına rağmen asla lüks ve gösteriş peşinde koşmaz, her zaman çevresindeki doğanın güzelliğini, insanların ve hayvanların yaşamını yakından gözlemler, onlardan öğrenmek için her fırsatı değerlendirirmiş.

Her sabah, sarayın bahçesinde uyanan Prens Cem, pencereden içeri süzülen nazik güneş ışıklarıyla, çiçeklerin mis kokusunu solur, ağaçların hışırtısını dinler ve kuşların melodik şarkılarına eşlik edermiş. Gözlerindeki ışıltı, onun yeni gün için taşıdığı umut ve merakı simgeler, kalbi ise doğayı ve yaşamı anlamak için atmaya başlarmış. Prens Cem, sadece kitaplardan değil, doğanın her zerresinden, köyde yaşayan insanların, hayvanların hikayelerinden de ders alır, öğrendiği bilgileri defterine yazar, sonra da öğrendiklerini çevresindeki dostlarıyla paylaşmaktan büyük keyif alırmış.

Bir gün, Prens Cem sarayın etrafındaki geniş bahçede gezinirken, dikkatini çeken bir detay oldu. Bahçedeki küçük kuşlar, ağaç dallarında neşeyle uçar, minik kelebekler arasında dans ederken, suyun akışı yavaşlamış, bahçenin bir köşesinde bulunan küçük bir dere neredeyse durgunlaşmıştı. Cem, "Su yaşamın kaynağıdır doğa, canlıların yaşamını sürdürebilmesi için temiz ve akıcı suya ihtiyaç duyar," diye düşündü. Bu durum, Prens Cem'in kalbinde derin bir merak uyandırdı. Acaba suyun akışı neden bu hale gelmişti? Bu sorunun cevabını bulmak için prenseslerin masallarında anlattığı gibi büyük bir maceraya atılmasına gerek yoktu ama gerçek hayatta da bilgiye ulaşmanın, doğayı anlamanın ve çevresine yardımcı olmanın ne kadar önemli olduğunu anlamak gerekiyordu.

Bunun üzerine, Prens Cem, sarayın bahçesinden çıkarak köy yoluna doğru yürümeye başladı. Köyde yaşayan çocuklar, yaşlılar ve diğer halk, her gün birbirlerine yardım eden, doğaya saygı duyan insanlardı. Prens, çocuklarla sohbet ederek ve yaşlılardan hikayeler dinleyerek, suyun neden azaldığını anlamaya çalıştı. Onlardan öğrendi ki, zaman içinde bahçedeki küçük engeller birikmiş, dereyi tıkamıştı. Küçük taşlar, kırık dallar ve bazı yabancı yapraklar suyun doğal akışını engelliyor, derede birikiyordu.

Prens Cem, bu sorunu çözmek için, öncelikle doğayı gözlemlemenin ve bilgiyi paylaşmanın ne kadar değerli olduğunu hatırladı. O, köydeki herkesin yardımlaşma içinde olduğunu bildiği için, "Hep birlikte çalışırsak, bu sorunu aşarız," diye düşündü. Bunun üzerine, çevredeki insanlara ve köydeki hayvanlara seslendi. Herkes, Prens Cem’in samimi çağrısına kulak vererek, engelleri kaldırmak için güçlerini birleştirmeye başladı. Çocuklar, ellerinde küçük süpürgelerle bahçeleri temizlerken yaşlılar, bilgeliğiyle nehrin kenarındaki engelleri dikkatle inceliyordu. Herkes, doğanın dengesini yeniden sağlamak için elinden geleni yapıyordu.

Prens Cem, hep birlikte çalışmanın ne kadar önemli olduğunu görmekten büyük mutluluk duydu. Köydeki insanlar, çocuklar ve hayvanlar, suyun akışını engelleyen her bir taş, dal ve yaprağı temizledi. Ve nihayet, yavaş yavaş dereden berrak sular akmaya başladı. Su, tıpkı eskisi gibi coşkulu bir şekilde akıyor, etrafı yeşil bitkiler ve çiçekler yeniden canlandırıyordu. Kuşlar neşeyle şarkılar söylemeye, çocuklar gülerek bahçede oynayarak sevinçlerini paylaşıyordu. Prens Cem, "İşte gerçek mutluluk küçük çabaların bir araya gelmesiyle doğanın yeniden canlanması," diye düşündü.

Bu büyük başarı, krallığın dört bir yanında kutlandı. Köy meydanında rengarenk süslemeler, çiçeklerle bezenmiş yollar ve sevinç dolu insan yüzleri vardı. Herkes, "Birlikte çalışırsak her engeli aşarız," diyerek birbirine sarıldı ve dostluğu pekiştirdi. Prens Cem, öğrendiği bu değerleri her fırsatta insanlarla ve çocuklarla paylaştı. Artık o, sadece bir prens değil, aynı zamanda bilgeliği, doğa sevgisi ve yardımlaşma ruhuyla herkese örnek olan biri haline gelmişti.

Köydeki çocuklar, Prens Cem’in macerasından çok etkilendiler. Onlar, her akşam evlerinin pencerelerinden dışarı bakıp yıldızları izlerken, "Gerçek mutluluk, bilgiyi ve sevgiyi paylaşmaktan geçer," diyerek uykuya dalıyorlardı. Prens Cem, doğanın sırlarını ve yaşamın küçük mucizelerini keşfetmenin önemini anlattığı hikayelerle, her yeni güne umutla başlamanın güzelliğini gözler önüne serdi.

Zamanla, bu macera krallıkta dilden dile dolaşan bir efsaneye dönüştü. Her çocuk, Prens Cem’in öyküsünü dinleyip, doğayı korumanın, bilgiyi paylaşmanın ve birlikte çalışmanın ne kadar değerli olduğunu öğrendi. Her sabah, Prens Cem, sarayın bahçesinde uyanırken, pencereden süzülen güneş ışıklarını, çiçeklerin kokusunu ve kuşların şarkılarını izleyerek, yeni bir gün için kalbinde umut ve merak taşıyordu. O, öğrendiği her bilgiyi not defterine özenle yazıyor, sonra da bu bilgileri köydeki diğer çocuklarla paylaşarak, onların da doğayı ve yaşamı sevmesine vesile oluyordu.

Ve böylece, Prens Cem’in macerası mutlu sonla bitmiş ormanda, köyde ve krallıkta yaşayan herkes, doğayı korumanın, yardımlaşmanın ve bilgiyi paylaşmanın getirdiği mutluluğu kalplerinde hissederek yaşamaya devam etmiş. Her gece, yıldızlarla dolu gökyüzüne bakıp, "Gerçek mutluluk, bilgiyi ve sevgiyi paylaşmaktan geçer," diyerek uykuya dalan çocuklar, yeni güne sevgi, umut ve merakla uyanmış. Prens Cem’in hikayesi, nesilden nesile anlatılan, herkese ilham veren, doğayla ve birbirimizle uyum içinde yaşamanın önemini vurgulayan unutulmaz bir masal olarak krallığın dört bir yanında yaşamaya devam etmiş.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!