
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yemyeşil ormanların, uçsuz bucaksız çiçek tarlalarının ve sevimli hayvanların yaşadığı bir kasaba varmış. Bu kasabada yaşayan herkes iyilik ve sevgiyle birbirine yardım eder, komşuları ve dostlarıyla paylaşılan neşeli günler geçirirmiş. Kasabanın tam ortasında, “İyilik Bahçesi” adında, sihirli gibi parıldayan bir bahçe bulunurmuş. Bu bahçe, yalnızca iyilik ve sevgi tohumlarının ekildiği, bembeyaz güvercinlerin uçuştuğu, rengarenk çiçeklerin açtığı özel bir yer imiş.
Kasabada yaşayan küçük Ali, henüz altı yaşında, kocaman bir merak ve hayal gücüyle doluymuş. Ali’nin en sevdiği şey bahçeye gidip, orada oynayan hayvanlarla sohbet etmek, ağaçların fısıldadığı eski hikayeleri dinlemek ve doğanın tüm renklerine ve seslerine hayran kalmaktı. Bir gün, bahçenin kenarında oynarken yerde parlayan minik, yuvarlak bir taş gördü. Taşın üzerinde öyle parlak mavi ve altın renklerinin karıştığı gizemli desenler vardı ki, Ali bir anda taşın sırlarla dolu olduğunu hissetti.

Evine götürdüğü bu taş, o gece Ali’nin odasında usulca ışıltılar saçmaya başladı. Merakına yenik düşen Ali, taşın içine bakınca birden karşısında minik bir varlık belirdi. Bu, ne çok büyük ne de çok küçüktü tam da Ali’nin hayalindeki gibi, sevecen gözleri olan, damlası damlası iyilikle dolu bir varlıktı. Varlık kendisini “İyilik Perisi” olarak tanıttı. İyilik Perisi, bahçenin ve kasabanın iyiliğini besleyen, sadece kalplerin içine sevgi tohumları eken sihirli bir koruyucuymuş.
İyilik Perisi, Ali’ye geçmişten bugüne kasabanın nasıl iyilikle dolu olduğunu, kötü günlerde bile birbirlerine destek olmanın ve yardım etmenin önemini anlattı. Perinin anlatısına göre, kasabada her bir canlının içinde sevgi ve şefkat taşırmış ve bu iyilik, paylaşıldıkça büyür, çoğalırmış. Ali, bu masalsı hikayeye çok şaşırdı çünkü o, annesinin ve babasının kendisine her daim “iyi insan ol ve herkese yardım et” dediğini çok iyi biliyordu.

Ertesi gün, Ali, kasabada dolaşırken yolda yürüyen yaşlı bir teyzenin elindeki ağır sepeti taşıyamadığını fark etti. Hiç düşünmeden koşup teyzenin yanına gitti, sepeti birlikte taşımasına yardım etti. Yaşlı teyze, “Ne güzel bir kalbe sahipsin evlat! Bu iyiliğin, kasabamıza neşe getiriyor.” diye gülümseyerek teşekkür etti. Ali, perinin anlattıklarını hatırlayarak içtenlikle gülümsedi ve kalbinde sıcak bir sevinç hissetti.
O gün kasabada, tavşanların bir dala sıkışmış hikâyesi de yaşandı. Bir grup küçük tavşan, ormanın derinliklerinde kaybolmuş ve korkmuş halde miyavlıyorlardı. Ali, onları görmek için koştu. Tavşanlara doğru eğilip, sessizce yanlarına oturdu. Onların korkusunu dindirmek, sakinleştirmek için tatlı tatlı konuştu. Birbirlerine yakınlaştıkça, tavşanların korkuları da gitgide azaldı. Artık onlar da Ali’nin neşesini paylaşmış, birbirlerine sarılarak güven bulmuşlardı. Kendini iyilikle dolu hissettiği Ali, etrafındaki herkesin birbirine yardım etmesi halinde dünyayı ne kadar güzel bir yer haline getirebileceğini düşündü.

Günler öylece geçerken, kasaba halkı Ali’nin bu minik iyilik hareketlerini fark etmeye başladı. Herkes, komşularına, yolda karşılaştıkları her cana sevgi ve yardım eli uzatmayı alışkanlık haline getirmişti. Çocuklar parkta oynarken, birbirlerine karşı nazik ve anlayışlı davranıyor büyükler, komşularının dertlerine ortak oluyor, birlikte çözümler üretiyordu. Kasabanın meydanında, “İyilik Bahçesi” adeta bir umut ve dostluk simgesi haline gelmişti.
Bir gün, kasabaya dışarıdan gelen bir yolcu vardı. Bu gezgin, uzun yıllardır yalnız yaşamış, dünya üzerinde yalnızca kendi çıkarlarını düşünen bir adamdı. Ancak, kasabanın neşesi ve istidadı ona virane, soğuk bir yürekle yaklaşımıyla tanıştığında, adeta içindeki karanlık bir kapı aralandı. Kasaba halkına duyduğu hayranlık sayesinde, adam ilk defa kalbinde sıcaklık hissetti. Ali, gezgine yaklaşarak onunla bile el ele tutuştu, gülümseyerek “Herkesteyiz, iyilik paylaşınca çoğalır” dedi. Bu söz, gezginin kalbine taştı. Zamanla, o da içindeki iyiliği keşfetmeye başladı artık yalnızca kendi çıkarlarını değil, başkalarının mutluluğunu da düşünmeye başladı. Kasabada herkesin kalbine iyiliğin dokunuşu, kocaman bir sevgi seli gibi yayıldı.

Ali, kasabanın meydanında düzenlenen bir şenlikte en sevimli hikayecilerden biri olarak anılmaya başladı. Şenliğin tam ortasında, bir hikaye anlatıcısı olarak toprağa basıp dinleyenlere, “İyilik, karanlıkları aydınlatan en güçlü ışıktır o, kalplerimizde filizlenen küçük bir tohumu büyütür, umudu yeşertir” diyerek sözcükleriyle herkese ilham veriyordu. Çoğu zaman, hikayelerini anlatırken etrafında toplanan çocuklar, sanki masalın içinde yaşayan kahramanlar gibi hissettiriyordu. Hiçbir kahraman, büyücüler, devler ya da canavarlar olmadan yalnızca gerçek kalplerin içindeki saf iyilik büyüdükçe dünyanın ne kadar güzelleştiğini anlatıyordu.
Günler, haftalar, aylar geçti kasabanın iyilik dolu hikayesi dilden dile, kuşaktan kuşağa yayıldı. Her çocuk, her yetişkin, iyilik ve sevgi dolu davranışlarıyla kasabanın masalsı ruhunu yaşattı. Her sabah güne, “Bugün kimin yüzünü güldürebilirim?” diye uyanılır, her akşam ise “Bugün kalbim ne kadar huzur dolu” diye yatılırdı.

İşte bir gün, uzun ve güzel bir günün sonunda, Ali yine evinin penceresinden dışarı baktığında, bahçede parıldayan o sihirli ışıkların eskisinden daha parlak olduğunu fark etti. O an, İyilik Perisi’nin, “İyilik Bahçesi”nin gerçek sihrini aslında insanların kalplerinde taşıdıkları sevgi ve şefkatin birleşiminden doğan enerji olduğunu anımsattı. Herkesin küçük iyilikleri, sanki birer yıldız gibi gökyüzüne ışık saçıyor, kasabayı kocaman bir sevgiyle sarıyordu.

Ve Ali, iyi kalbi, tüm kasabaya yayılan bu neşenin ve iyiliğin en güzel örneği olarak neşeyle büyüdü. Kasabada yaşanan her olay, küçük bir dokunuşun, sıcak bir gülümsemenin, basit bir yardım eli uzatmanın, nasıl büyük bir mutluluğa dönüşebileceğini kanıtladı. Zamanın bir yerinde, kasabanın sokaklarında yürüyen herkes, birbirine “İyilik ne güzel bir hediye!” der, bu kutsal değeri paylaştıkça dünyanın daha da güzelleştiğine inanırdı.

Günler geçtikçe, İyilik Bahçesi’nin etrafında toplanan insanlar, o sihirli atmosferin, kalplerinden kopmayacak bir hazine olduğunu idrak ettiler. Belki de masallarda bahsedilen gizli büyüler, aslında basit bir tebessümde, yardımseverlikte ve doğru olanı yapma cesaretinde gizliydi. Ali’nin küçük yüreği, hiç büyüdüğünde bile, o günün büyüsünü, iyiliğin gücünü unutmadı. Çünkü o, masalın içinde yaşayan bir kahraman, iyiliğin ve sevginin gerçek koruyucusu olmuştu.

Böylece, kasaba hep birlikte, küçük iyiliklerin büyük mucizelere dönüştüğü bir yer olarak anıldı. Her akşam güneş ufkun ardında kaybolduğunda, gökyüzünde beliren yıldızlara bakılır, kalplerde ise sönmeyen bir umut ışığı yanardı. İnsanlar, iyilik tohumlarını, her yeni günde yeniden ekmeyi, birbirlerinin hayatlarını güzelleştirmeyi ihmal etmezdi. Böylece, dünya, her geçen gün daha da parlak, daha da renkli hale gelirdi.

Masal burada sona erdi, ama iyilik dolu hikayelerin, kalplerin derinliklerinde yaşamaya, nesilden nesile aktarılmaya devam ettiği söylentiler arasında hep anlatılır çünkü gerçek sihir, hiçbir zaman kaybolmaz. Ve her zaman, iyiliğin gücüyle, dünya biraz daha güzel, biraz daha umut dolu bir yer olurmuş.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!