Bir varmış, bir yokmuş uzak diyarların en güzel, en renkli krallıklarından birinde Prenses Lale adında, sevgi dolu ve akıllı bir prenses yaşarmış. Bu krallık, her mevsim çiçek açan bahçeleri, şarkı söyleyen kuşları ve güler yüzlü insanlarıyla ünlüymüş. Prenses Lale, küçük yaşından itibaren insanlara, hayvanlara ve doğaya büyük bir sevgi besler, her zaman yardımseverliğiyle tanınırmış. Sabahları, krallığın yüksek kulesinden gün doğumunu izler, akşamları ise yıldızlarla dolu gökyüzüne bakarak hayaller kurarmış. O, yalnızca kendi güzelliğiyle değil, aynı zamanda kalbindeki iyilikle de krallığının neşesini ve umudunu canlı tutarmış.
Günlerden bir gün, krallığın üzerinde aniden bir kasvet çökmeye başlamış. Bahçeler solgun, ağaçların yaprakları dökülmüş, nehirler ağır akmaya başlamış. İnsanlar ve hayvanlar endişeyle birbirlerine bakarken, krallığın neşesi yerini sessizliğe bırakmış. Prenses Lale, bu durumu öğrenince derin bir üzüntü duymuş çünkü o, krallığının her bir ferdine değer veriyor, onların mutluluğu için elinden gelen her şeyi yapmak istiyormuş.
Hemen en yakın danışmanı, bilge dede Mürsel ile görüşmeye gitmiş. Dede Mürsel, uzun beyaz saçları ve nazik sesiyle Lale’ye, “Sevgili prensesim, krallığımızın bereketli suyunun kaynağı olan eski sihirli kuyu, ormanın derinliklerindeki gizli geçidin önünde büyük bir kayayla tıkanmış. Bu kuyu, toprağa hayat verir eğer su akmazsa, krallığımızın bereketi yok olur,” demiş.
Prenses Lale, krallığının geleceğini düşünerek, bu sorunu çözmeye karar vermiş. O, ne bir prensi öperek ne de geleneksel masallardaki gibi sadece dışsal güzelliklere güvenerek hareket etmek istememiş aksine, aklı, cesareti ve iyilik dolu kalbiyle hareket edeceğine inanmış. “Benim görevim, halkımın yüzünü güldürmek ve krallığımıza yeniden umut getirmek,” diye mırıldanmış kendi kendine. Böylece, prensesimiz, en yakın arkadaşı olan nazik ve bilge atı Pamir ile yola koyulmuş.
Yolculuğu boyunca Lale, ormanın derinliklerinde saklı, gizemli patikalardan geçmiş, kuşların cıvıltıları eşliğinde ilerlemiş. Küçük sevimli tavşanlar, zarif kelebekler ve minik sincaplar, onun geçişine neşeyle eşlik edermiş. Lale, bu canlı dostlarına selam verip, onlarla kısa sohbetler etmiş çünkü o, doğayla uyum içinde yaşamayı çok iyi biliyormuş. Yolculuğu sırasında, ormanda kaybolmuş bir yavru kaplumbağa bulmuş. Kaplumbağa, yuvasını bulamadığı için endişeliydi. Prenses Lale, onun yanına yaklaşarak, “Endişelenme küçük dostum, sana yardımcı olacağım,” diyerek kaplumbağanın yuvasını bulmasına yardım etmiş. Bu minik iyilik, Lale’nin kalbindeki sevginin ve merhametin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyormuş.
Uzun ve meşakkatli bir yürüyüşün ardından, Lale sonunda gizli geçidin bulunduğu yere ulaşmış. Burada, eski bir kaya parçası, geçidin önünü kapatıyormuş. Kaya, büyük ve ağır görünse de, Lale bu engeli aşmanın bir yolunu bulabileceğine inanıyormuş. Kendi zekâsını ve doğanın sunduğu ipuçlarını kullanarak, kaya etrafında bulunan küçük bitkileri, sarmaşıkları ve taşları dikkatlice incelemiş. Kısa süre sonra, kayanın altından ince bir su akışı fark etmiş bu, kuyunun hala yaşama bağlı olduğunun göstergesiydi. Prenses Lale, “Bu suyun yolu kesilmiş, onu eski haline döndürmeliyim,” diyerek, yanındaki doğal malzemelerden yaptığı küçük aletlerle kayanın etrafını temizlemeye başlamış. Sabırla ve büyük bir dikkatle çalıştıkça, kayanın bir kısmını yumuşatmış ve sonunda suyun akışına izin verecek küçük bir boşluk açmış.
O anda, gizli geçidin önünde bekleyen sihirli kuyu tekrar canlanmaya başlamış. Kuyudan berrak, serin su damlaları fışkırır olmuş suyun sesi, ormanı yeniden neşeyle doldurmuş. Prenses Lale, bu başarı karşısında büyük bir sevinçle gülümsemiş. “Krallığım yeniden bereketleniyor,” diye düşünmüş. Kendi çabasıyla krallığının en değerli kaynağını geri getirmiş olması, Lale’ye büyük bir gurur ve mutluluk vermiş.
Yolculuğunun ardından, prensesimiz evine dönmek üzere atı Pamir’e binmiş. Dönüş yolunda, ormandan geçerken karşılaştığı hayvan dostları ona sevgi ve takdirle selam vermiş. Küçük sincaplar, tavşanlar, kelebekler hepsi prenses Lale’nin yaptığı iyiliklerin farkındaymış. O, krallığa geri döndüğünde, halkı büyük bir coşku ve sevinç içinde kapısını çalmış. İnsanlar, yeni canlanan kuyu sayesinde tarlalarının bereketlendiğini, hayvanlarının daha sağlıklı olduğunu görmüş herkes prenseslerine minnettar kalmış. Sarayda düzenlenen büyük bir şölenle, prenses Lale’nin başarısı kutlanmış. Şölen sırasında, halk birbirine sarılmış, neşeyle şarkılar söylemiş ve hikayeler anlatmış. Prenses Lale, sadece bir prenses olarak değil, aynı zamanda halkına umut veren, doğayla uyum içinde yaşayan ve sorunları çözmek için elinden geleni yapan bir lider olarak anılmış.
O günden sonra, krallık yeniden eski neşesine kavuşmuş tarlalar bereketli, hayvanlar mutlu, insanlar ise birbirine daha sıkı kenetlenmiş. Prenses Lale’nin gösterdiği azim, sabır ve sevgi dolu yaklaşım, tüm krallığa örnek olmuş. Herkes, küçük bir iyiliğin bile büyük değişikliklere yol açabileceğini öğrenmiş. Lale’nin hikayesi, nesilden nesile aktarılmış çocuklar, büyüdüklerinde bu masalı dinleyip, kalplerinde iyiliği, paylaşmayı ve cesareti yaşamları boyunca taşımanın önemini unutmamışlar.
Ve masal burada mutlu sonla bitmiş. Prenses Lale, aklı ve kalbiyle krallığının en değerli hazinesini sevgiyi, umudu ve dayanışmayı yeniden canlandırmış krallığı, her daim güzelliklerle, neşeyle ve bollukla dolu bir yer haline getirmiş. Her sabah, tarlalara, evlere ve kalplere akan su gibi, iyilik de yaşamın her alanında varlığını sürdürmüş. Böylece, Prenses Lale’nin hikayesi, herkes için ilham verici, öğretici ve neşeyle dolu bir masal olarak sonsuza kadar hatırlanmış.
Masalımızı okuduktan sonra çocuğunuzla birlikte aşağıdaki soruları
yanıtlayarak
Hem keyifli vakit geçirebilir hem de masalın öğretici
yönlerini keşfedebilirsiniz.
Krallığın en önemli su kaynağı olan sihirli kuyu kurumuştu ve insanlar, hayvanlar susuz kalmıştı.
Bilge bir adamdan aldığı ipuçlarıyla doğayı gözlemledi ve kuyunun neden kuruduğunu keşfetti. Sonra tıkanıklığı açarak suyun tekrar akmasını sağladı.
Bir tavşan, bir sincap ve bir kelebek ona yardım etti ve yol gösterdi.
Köylüler, çiftçiler ve hayvanlar suya kavuşunca tarlalar yeniden yeşerdi, insanlar mutlu oldu ve krallık eski neşesine kavuştu.
Ona doğayı dinlemesini, sabırlı olmasını ve çözümü bulmak için iyiliğini ve zekâsını kullanmasını tavsiye etti.
Ormanda kaybolmuş küçük bir kaplumbağaya yardım ederek doğru yolu bulmasını sağladığında ve kuyunun tıkanıklığını açmak için cesaretle harekete geçtiğinde gösterdi.
Halk ona minnettarlıklarını sundu, büyük bir kutlama düzenlendi ve herkes onun cesaretini ve iyiliğini övdü.
İyiliğin, cesaretin ve doğaya dikkat etmenin önemini öğretiyor. Ayrıca, büyük sorunların sabır ve zekâ ile çözülebileceğini anlatıyor.