Keloğlan İle Padişahın Kızı Hikayesi

kelolan ile padisahin kizi masali oku

Abone Ol google news
kelolan ile padisahin kizi masali oku

Keloğlan ve Prensesin Sevdası

Keloğlan artık zengin ve hatırı sayılır bir kimse olmuştur Bu şekilde mutluluk ve refah içinde yaşayıp dururken, bir taraftan da vücutça gelişir, boylu poslu, geniş omuzlu, yay kaşlı, lepiska saçlı, şimşek bakışlı, doğan burunlu çok güzel bir yiğit hâline gelir… Eyyy!.Zenginlik ve mutluluk insanları ne yapmaz ki!..

Görenler, eski miskin Keloğlan’ı tanıyamazlar… Nereden tanısınlar ki!.. Keloğlan zengin olunca bulunduğu kasabayı terk etmiş, ülkenin en büyük ilinin bir semtinde, zenginliğini belli etmeyerek geçip yerleşmiştir. Temiz giyinişli, güzel endamı ve kibar tavırları ile bizim eski Keloğlan bütün çevresinin saygı değer bir insanı olmuş…

Ama, yine eskisi gibi, işi gücü yokmuş. Keloğlan bir gün çarşıda dolaşırken, o esnada kıyafet değiştirerek çarşıda dolaşan Padişahın kızı bu genç, güzel, kibar yiğidi görünce, birden içine bir ateşin düştüğünü, kalbine bir okun saplandığını hissedip, bir görüşte bu kimliğini bilmediği delikanlıya vurulmamış mı. Elinde olmayarak, bir “Ah!” çekmekten kendini alamamış. Aşık olup da kim ah etmez, kim yanmaz ki… İşte küçük Hanım Sultan da o şekilde bizim eski Keloğlan’a yıldırım aşkı ile vurulmuş.

Acaba ne etsin de bu güzel yiğit delikanlı ile görüşebilsin, diye düşünmeye başlamış. Sultan Hanım düşünmüş, taşınmış en sonunda kıyafetini değiştirerek bu yiğidin bulunacağını umduğu semte gitmeye karar vermiş ve öyle de yapmış.

Güzel bir tesadüf, meğer Keloğlan da o sırada her zaman eğlence için balık tuttuğu gölden, elinde güzel, büyük, renkli ve şimdiye kadar görülmemiş bir balık olduğu halde sokaktan gelmiyor mu imiş… Keloğlan kıyafet değiştiren kızı tanımamış, ama kız büyük bir yürek çarpıntısı içinde, acaba nasıl etsem de delikanlının ilgisini çeksem diye düşünürken heyecandan, birden ayağı sürterek sendelemiş.

Delikanlının yanına düşer gibi olunca, Keloğlan koşarak genç kızı düşmekten kurtarmış. Kurtarmış, ama iki tarafın hareketi birbirini yakmış. Keloğlan dikkat edince ne görsün: Geçenlerde çarşıda gördüğü, beğendiği güzel kız değil mi… Zaten günlerdir o da kızı hayalinde yaşatmakta imiş… O da şimdi içine bir ateşin düştüğünü fark etmiş. Keloğlan’a teşekkür ettikten sonra, elindeki o güzel balığı nerede yakaladığını sorunca, Keloğlan:

– Göl’de tuttum. Size verebilirim, demiş. Bu fırsatı sabırsızlıkla bekleyen kız, zaten dostluk kurmak niyetinde olduğu, için balığı Keloğlan’dan istememesine rağmen, balığı almış ve Keloğlan’ın yanından uzaklaşmış. Şimdi Keloğlan da bu meçhul ve güzel kızın ateşi ile yanıp tutuşmaktadır. Onun da içini bir alev sarmıştır.

Bu iş bir süre böyle devam etmiş. Keloğlan’ın da kızın da ateşi günden güne büyümeye başlamış. Artık her ikisi de buluşma ümidi ile aynı yolda tesadüfi karşılaşmaları yapmışlar. En sonunda kız saflığının bütün inceliği ile, “Seni seviyorum” demekten kendini alamamış. Zamanla bu aşk dönmüş kara sevdaya… Padişahın kızı, bu kim olduğunu bilmediği delikanlıya artık bu sevda ateşine dayanamayacağını söylemiş…

Diğer taraftan kızının günden güne eridiğini, sararıp solduğunu, yemekten, içmekten kesildiğini gören padişahı da bir üzüntü almış. Kızının derdine çare arama çabasına düşmüş. Nihayet kızının âşık olmasından haberdar olmuş. Her kim ise, kızını ona vereceğini ilân etmiş. Kız, babasının her şeyi öğrendiğini, anlayınca derhal Keloğlan’a koşmuş. Kendisinin Padişah kızı olduğunu artık açıkça söyleyip kendisini babasından istemesini bildirmiş. Keloğlan, sevgilisinin Padişah kızı olduğunu öğrenince aradaki farkın büyüklüğü nedeni ile bu işin olamayacağı kanaatine varmış.

Deli divane olmuş, kara kara düşünmeye başlamış. Artık her geçen günü bir azap olmaya başlamış. Keloğlan’ın annesi de oğlunun günden güne erimesine çok üzülür olmuş… Bir taraftan kız, oğlana, “Artık olan oldu, anneni babama gönder beni istet…” diye diretirmiş.

Ama gel gör ki. Padişahtan korkup istemeye cesaret edemezmiş. Sonunda ne olursa olsun deyip kızın isteğini yerine getirmeye karar vermiş ve kızın dediğini annesine anlatmış. Nine: – Oğlum, nasıl olur.. Ben padişahın kızını sana nasıl isteyebilirim? diye diretmiş ama, oğlunun yalvarıp, yakarmalarına dayanamayarak gitmeye karar vermiş.

Padişahın sarayda kabul salonunda iki koltuğu varmış. Bu koltuklardan biri altından diğeri ise gümüşten imiş… Saraya gelen kimselerden biri eğer altından koltuğa oturursa, bunun mânâsı, “Kızını istemeye geldim” demek imiş. Eğer ziyaretçi gümüş koltuğa oturursa, yalnızca, görmeye geldim demek imiş. Kız, daha önceden sarayın bu âdetini usulca Keloğlan’a söylemiş. Keloğlan da bu âdetini ninesine anlatarak, altın koltuğa oturmasını tavsiye etmiş. O zamanlar saraydan kız istemenin yolu, yordamı bu şekilde olurmuş.

Oğluna söz vermesine rağmen ihtiyar kadın yine de kızı Padişah’tan istemek için kendinde cesaret bulamaz, bugün gideceğim, yarın gideceğim, diye işi uzatırmış. Ama bir taraftan oğlunun günden güne iğne ipliğe döndüğünü görüp üzülmekten kendini olamazmış. Keloğlan her gün ninesine:

-Kırma beni nine, var git iste bu kızı babasından, diye yalvarmış. Ninesi bakmış ki olmayacak.  Ne olursa olsun gideyim demiş … Giyinmiş, kuşanmış sarayın yolunu tutmuş.  Saraya buyur etmişler ihtiyar nineyi … Derdini söylemesini beklemişler … Nine Padişah’ın karşısında hemen altın koltuğa oturmuş.  Mesele anlaşılınca;  Nine açılıp Tanrının emri ile kızını oğluma istemeye geldim, demiş.  Padişah, kızının ümitsiz hâlini bildiği ve sevdiği kimsenin bu kadının oğlu kim olduğunu öğrenince:

-Allah yazıyor ise olur, demiş ve şartını koşmuş:

-Kırk deve yükü altın getirir, kızı alır götürürsün.  Nine altın vermeyi kabul etmiş, fakat kırk deve yükü altını birden nereden bulup vereceğini de bir türlü düşünüp bulamamış.  Aldığı cevabı oğluna söyleyince Keloğlan zengin olmasına rağmen kırk deve yükü altını birden bulamayacağı için onu da bir almıştı.  Derken aradan uzun bir zaman geçmiş.  Kız durumdan haberdar olmuş ve oğlana:

-Kolayı var, merak etme, ben seni seviyorum.  Bunun çaresine bakacağım, demiş.  Oğlan sevinmiş .. Bir gecenin karanlığında kırk deve yükü altını oğlanın evine getirerek oradan da Padişahın sarayına ulaştırmışlar.  Padişah altınları alınca kızı oğlana vermiş.  Düğün dernek ile Keloğlan da, kız da muratlarına ermişler.

Binbir Gece MasallarıAndersan MasallarıAnadolu Masalları


Benzer İçerikler

Tavşan İle Kirpi
Tavşan İle Kirpi Hikayesi
Sizin Eve Taşınmıyor Muyuz?
Sizin Eve Taşınmıyor Muyuz Hikayesi
Çirkin Prenses
Çirkin Prenses Hikayesi
Ateş Böceği
Ateş Böceği Hikayesi

Yorumlar

  1. MERT says:

    Hoca bunu yazan adamı bana bulun

  2. Uzay says:

    Okurken kriz geçirdim.

  3. Zehra says:

    Kardeşim bu ne şimdi ?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Masal Oku | © 2023, Tüm hakları saklıdır.