Keloğlan ve Fare Hikayesi
Keloğlanın, Fareye İsyanı
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; cinler cirit oynarken eski hamam içinde… Dırıltıydı, mırıltıydı; raftan fincan düştü, kırıldıydı, hem de ne fincan ya! Dedemin dedesinin dedesinden kalma kulpu kırık, kenarı yok şu ahım, şahım fincan… O akşam ne cezveyi köpürtebildim; ne kahveyi köpürtebildim.
Bakın hele, bu ettiği yetmiyormuş, kırdığı kırkı geçmezmiş gibi, bir de karşıma geçip oh çekmez mi ya, bizim güdük fare! Ah dandini, vah dandini! Nerde bulayım ben o çalarım almaz, atarım vurmaz martini… Olsa ile bulsa, bir araya gelse; görmemişin bir oğlu, kör Memiş’in bir kızı olsa, vallahi atar, billahi vururdum yine o fareyi…
Kızmayın benim canım efendim; bu farenin derdinden bittim, tükendim. Benim gibi bir yalınkat adam değil, kambur felek, kadife yelek bile dayanamaz buna.. Bir gece değil, beş gece değil, her gece bu; kuyruğunu yay ediyor; unu bulguru pay ediyor; yazı, Kıymayı zayi ediyor… Öyle ya, hani han, hani hamam? göz parlatır; ama gel gelelim, kaçak dövüşüne metin;
ne Evimizin ardı tarladır, ekini kor, bize zorlatır; karanlıkta var, ne yok teslim ettik bunu; bacamızdan çıkmaz oldu tütün; gayri ya bu fare durur, ya biz! Bu gece düşündüm, taşındım; tatlı tatlı kaşındım, baktım ki olur gibi, olacak gibi değil; ne yapıp yaptım yine, telli, pullu bir arzuhal yazdım kediye; dileğim yerini bulursa, kilerde nöbet bekleteceğim. Yoksa, bu göçü bu evden yükleteceğim; bakalım ne diyecek şu kara hırsız diye kurup kurarken, “miyav, miyav! Nerde o kuyruklu, kulaklı av?” demez mi birisi. Bir de baktım, bizim külkedisi…
3 Yaş Masalları – Kısa Hikayeler – Keloğlan Masalları