Uzak bir ülkenin, yemyeşil ormanlarla çevrili küçük bir kasabasında, gökyüzüne uzanan renk renk balonlarla tanınan bir yer vardı. Bu kasabada herkes birbirini tanır, sokaklarda kuş sesleri eksik olmaz, pencerelerden mis gibi çörek kokuları yayılırdı. Bu kasabanın en meraklı, en hareketli çocuklarından biri de Elif’ti.
Elif’in kiraz rengi tokalı iki örgüsü, boynundan hiç çıkarmadığı küçük bir tahta düdüğü ve gözlerinde sürekli parlayan kocaman bir merakı vardı. En çok da kasabanın yanındaki büyük ormanı seviyordu. Ağaçların arasından süzülen ışıkları izler, yaprakların hışırtısını dinler, bazen de kuşlarla konuşuyormuş gibi yapardı.
Bir sabah, güneş daha yeni yükselirken Elif sepetini koluna taktı, annesinden izin aldı ve “Ormana gidiyorum, biraz çiçek toplayacağım.” dedi. Annesi, “Ağaçların çok içlerine girme, patikadan ayrılma.” diye tembih etti. Elif başıyla onaylayıp yola koyuldu.
Ormanın kenarına geldiğinde mis gibi bir koku karşıladı onu. Çiçekler, mantarlar, sarmaşıklar… Kuşlar dallardan birbirine sesleniyor, küçük sincaplar dallar arasında koşturuyordu. Elif, patikadan ilerlerken yol kenarındaki papatyaları sepetine özenle yerleştiriyordu.
Bir süre sonra yerde, yarısı çamura batmış, parlayan minik bir şey fark etti. Eğilip aldı. Bu, minik bir altın yıldızdı! Elif yıldızı eline alınca, sanki içinden sıcak bir ışık yayılıyormuş gibi hissetti. Merakla etrafına baktı ama kimse yoktu.
“Bu yıldız kimin acaba?” diye düşündü. Tam o sırada, hafif bir fısıltı duydu:
“Benim… Benim… Beni yerine götürür müsün?”
Elif şaşkınlıkla yıldızı inceledi. Ses, sanki yıldızın içinden geliyordu.
“Sen… sen konuştun mu?” dedi kekeleyerek.
“Evet,” dedi ince bir ses. “Ben Ormanın İyilik Yıldızı’yım. Dün gece bir rüzgâr beni gökyüzünden kopardı. Yuvama, İyilik Ağacı’na dönemiyorum. Yardım eder misin?”
Elif’in yüreği bir anda sevinçle doldu. Konuşan bir yıldızla tanışmak, onun için inanılmaz bir şeydi.
“Elbette yardım ederim!” dedi. “Ama İyilik Ağacı nerede?”
Yıldız hafifçe titreşip parladı.
“Ormanın kalbinde. Yol biraz zor olabilir. Ama korkma, ben sana yol göstereceğim.”
Elif derin bir nefes aldı. Annesinin “Patikadan ayrılma” sözünü hatırladı, ama sonra içinden bir ses, “Birine yardım etmek de önemli.” dedi. Yıldızı avucunda sımsıkı tutup adımlarını dikkatle atarak, patikadan çok fazla uzaklaşmamaya çalışarak ilerlemeye başladı.
Yürürlerken yıldız bazen hafifçe sola, bazen sağa doğru parlıyor, sanki ona yön gösteriyordu. Bir süre sonra Elif, çalıların arasından “Miyav…” diye ince bir ses duydu. Durdu, kulak kabarttı. Tekrar “Miyav…” sesi geldi.
Sesin geldiği yere doğru eğilip bakınca, küçük, gri beyaz bir kedi yavrusunun dikenli çalılara sıkıştığını gördü. Patileri dikenlere geçmişti, gözleri korkuyla doluydu.
“Elif, yardım edelim mi?” diye sordu yıldız.
“Elbette!” dedi Elif hiç tereddüt etmeden.
Sepetini yere bıraktı, dikkatlice çalılara yaklaştı. Dikenlerin ucunu kırmadan, kedinin canını acıtmadan yavaşça dalları açtı. “Korkma küçük kedi, birazdan kurtulacaksın.” diye usulca konuştu. Birkaç dakika uğraştıktan sonra kedi kurtuldu. Hemen Elif’in kucağına atladı, minik diliyle Elif’in elini yalamaya başladı.
“Artık özgürsün,” dedi Elif gülümseyerek. “Ama senin de yuvan vardır, dönmen gerek.”
Kedi “Miyav!” diye cevap verip, sevinçle koşarak ağaçların arasına kayboldu.
Yıldız, Elif’in avucunda daha parlak yanmaya başladı.
“Yaptığın iyilik için teşekkür ederim.” dedi. “Ne zaman birine iyi davranırsan, ben biraz daha güçleniyorum.”
Elif, içi ısınarak yürümeye devam etti. Ormanın içine doğru indikçe ağaçlar daha da sıklaştı, gökyüzü dalların arasında ince çizgiler halinde görünmeye başladı. Derken karşılarına küçük bir dere çıktı. Suyu o kadar berraktı ki, içinde yüzen balıklar tek tek seçilebiliyordu. Ama derenin ortasında bir kara leke vardı.
Elif dikkatle bakınca bunun ıslanmış, pespaye olmuş bir karga olduğunu fark etti. Karga, ıslak kanatlarını çırpıyor ama uçamıyordu. Bir dal parçasına tutunmuş, sürüklenmemek için çabalıyordu.
“Kurtarın beni! Lütfen!” diye çığlık attı karga. “Kanadımı incittim, sudan çıkamıyorum!”
Elif etrafına bakındı. Derenin kenarında uzun bir dal buldu. Dalı dikkatle kargaya doğru uzattı.
“Buna tutun!” diye seslendi.
Karga gagasıyla dala tutundu. Elif bütün gücüyle çekti. Ayakkabıları çamura batıyor, kolları yoruluyordu ama pes etmedi. Sonunda kargayı kıyıya çekmeyi başardı.
Karga, titreyen kanatlarıyla kendini çimlerin üzerine attı, derin derin nefes aldı.
“Beni kurtardın.” dedi. “Teşekkür ederim. Adın ne küçük çocuk?”
“Elif.” dedi kız. “Yardım etmem gerekiyordu.”
Karga başını eğip saygıyla konuştu:
“Unutmayacağım Elif. Bir gün senin de yardıma ihtiyacın olursa, ben de sana yardım edeceğim.”
Karga kanadını biraz çırpıp, ıslak tüylerini salladı ve ormanın içlerine doğru yürüyerek kayboldu. Yıldız, yine ısınmış gibi parladı.
“Her iyilik beni yuvama biraz daha yaklaştırıyor.” dedi neşeyle. “Hadi, İyilik Ağacı’nı bulmaya devam edelim.”
Yol uzadıkça uzadı. Elif biraz yorulmuştu ama pes etmek istemiyordu. Bir süre sonra, ağaçların arasından zayıf bir inleme sesi duydu. Bu kez ses kalındı, sanki yerde yatan biri nefes nefese kalmış gibiydi.
Sesin geldiği yere gittiklerinde, yaşlı bir kaplumbağanın ters dönmüş olduğunu gördüler. Sırtı yerde, ayakları havadaydı, kendi kendine dönmesi imkânsız görünüyordu.
“Ah gençler…” diye inledi kaplumbağa. “Sabah güneşlenmek için buraya çıktım, ama yuvarlanıp ters döndüm. Saatlerdir böyleyim. Biri yardım eder mi diye bekliyorum.”
Elif hiç düşünmeden diz çöktü. Ellerini kaplumbağanın yanlarına koyup yavaşça itti. Fazla zorlamadan, ona zarar vermeden çevirmeye çalıştı. Biraz güç gerektiriyordu ama sonunda kaplumbağayı doğrultmayı başardı.
Kaplumbağa, yeniden ayaklarının üzerine basınca, derin bir nefes aldı.
“Dünyanın en güzel manzarası, kendi ayaklarına yeniden kavuşmaktır.” dedi gülerek. “Teşekkür ederim, iyi yürekli çocuk.”
Elif utangaç bir şekilde gülümsedi.
“Önemli değil.” dedi. “Sadece sana yardım ettim.”
Kaplumbağa, ağır ağır ama kararlı adımlarla uzaklaştı. Yıldız ise bu kez o kadar parladı ki, çevredeki yapraklar bile altın rengine büründü.
“Elif!” dedi heyecanla. “Artık neredeyse hazırım. İyilik Ağacı’na çok yaklaştık. Hissetiyorum.”
Biraz daha yürüdüler. Ağaçların arasındaki hava değişmiş gibiydi. Kuş sesleri yumuşamış, hafif bir rüzgâr dalları okşuyor, her yerden sıcak bir ışık yayılıyordu. Nihayet, ormanın ortasında, çok büyük bir ağaç gördüler. Gövdesi kalın, dalları gökyüzüne doğru kocaman bir şemsiye gibi açılmıştı. Yaprakları, yeşil ile altın sarısı arasında parlıyor, dallarından minik ışık damlacıkları süzülüyordu.
“İşte…” dedi yıldız fısıltıyla. “İyilik Ağacı.”
Elif, ağacın büyüklüğüne hayranlıkla baktı. Ağacın gövdesinde, tam ortasında, boş bir yıldız şekli vardı. Sanki bir parçası eksik gibiydi.
“Bu boşluk…” dedi Elif. “Senin yerin mi?”
“Evet.” dedi yıldız. “Ben, insanların yaptığı iyiliklerle parlayan bir yıldızım. Ne zaman biri içtenlikle yardım etse, ben güçlenirim. Ama yere düştüğümden beri ışığımı kaybettim. Sen bana, başkalarına yardım ederek ışığımı geri verdin.”
Elif, yıldızı iki eliyle dikkatlice tuttu.
“Peki,” dedi usulca, “Seni nasıl yerine koyacağım?”
Tam o sırada, yıldız kendi kendine havalanmaya başladı. Elif’in parmaklarının arasından yavaşça süzüldü, yumuşak bir ışıkla gövdeye doğru ilerledi. Ağacın üzerindeki yıldız şeklindeki boşluğa tam denk gelip yerleşti.
Bir anda, ağaçtan göz kamaştırıcı ama yakmayan bir ışık yayıldı. Yapraklar hışırdadı, dallar neşeyle sallandı. Kuşlar bir anda ağaçta toplanıp cıvıldamaya başladı. Sanki bütün orman sevinçle gülüyordu.
Elif’in ayaklarının altında, minik ışık tozları belirdi. Yıldızın sesi tekrar duyuldu, ama bu kez her yerden geliyormuş gibi:
“Teşekkür ederim Elif. Sen sadece beni yerine götürmedin, ormandaki dostlarımıza da yardım ettin. Senin iyiliğin, bu ağacın kalbinde hep parlayacak.”
Ağacın gövdesinde minik ışık noktacıkları oluşup dans etmeye başladı. Sonra bu ışıklar, Elif’in kalbinin hizasında toplanıp, sanki görünmez bir hediye bırakmış gibi içeri süzüldü. Elif göğsünde sıcak bir mutluluk hissetti.
“Ne oldu bana?” diye sordu şaşkın ama mutlu bir halde.
Yıldız yanıtladı:
“Artık sen de İyilik Ağacı’nın dostusun. Ne zaman iyi bir şey yapsan, kalbindeki bu sıcaklık sana yol gösterecek. Karanlık anlarında bile, içinde bir ışık olduğunu hatırlayacaksın.”
Elif başını salladı. Yaptığı iyiliklerin ne kadar önemli olabileceğini ilk kez bu kadar iyi anlamıştı. Ormandaki dostlarını düşündü: Kedi yavrusunu, kargayı, yaşlı kaplumbağayı… Hepsinin yüzünü gülümserken hayal etti.
Geri dönme zamanı gelmişti. Annesi merak etmeden eve gitmeliydi. İyilik Ağacı’nın etrafına son bir kez baktı, sonra patikanın yolunu tuttu. İlginç bir şekilde, dönüş yolu ona gelirkenkinden çok daha kısa ve aydınlık geldi. Sanki ağaçlar, dallarını kenara çekerek ona yol açıyordu.
Kasabanın evleri görününce, annesinin telaşlı sesini duydu:
“Elif! Neredesin kızım?”
Elif koşarak annesine sarıldı.
“Ormandaydım anne. Kaybolmadım, merak etme. Sadece… biraz… iyilik yaptım.”
Annesi önce şaşırdı, sonra Elif’in yüzündeki huzurlu ifadeyi görünce gülümsedi.
“Anlat o zaman, neler yaptın?” dedi.
Elif, konuşan yıldızı, kedi yavrusunu, kargayı, kaplumbağayı ve İyilik Ağacı’nı anlattı. Annesi dikkatle dinledi. Sonunda Elif’in saçlarını okşayıp şöyle dedi:
“Belki herkes senin gibi sihirli bir yıldız bulmaz, ama herkesin içinde görünmez bir iyilik yıldızı vardır. Onu parlatmak bizim elimizde.”
O günden sonra Elif, kasabada yardıma ihtiyacı olan herkese gücü yettiğince yardım etmeye çalıştı. Düşen arkadaşını yerden kaldırdı, yaşlı komşusunun poşetlerini taşımaya yardım etti, yere düşen bir yaprağın üzerindeki karıncayı bile ezmemek için dikkatle yürüdü. Her iyilik yaptığında kalbinde o tanıdık sıcaklık beliriyor, sanki İyilik Ağacı uzaktan ona gülümsüyordu.
Kasabada, “Elif’in kalbi ışık saçıyor.” derlerdi. Ama kimse, onun ormanın derinliklerindeki kocaman İyilik Ağacı’nın gerçek bir dostu olduğunu, yıldızların bile ondan güç aldığını bilmiyordu.
Ve böylece, Elif’in içindeki iyilik yıldızı hiç sönmedi hem ormanı, hem kasabasını, hem de kendi kalbini aydınlatmaya devam etti. Çünkü dünyadaki en güçlü sihir, bir çocuğun içtenlikle yaptığı küçük bir iyilikten doğardı.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!