None
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yemyeşil ormanların, pırıl pırıl akan derelerin ve rengarenk çiçek bahçelerinin bulunduğu küçük bir kasaba varmış. Bu kasabanın kenarında, dedesinin eski evinde, minik bir kız çocuğu yaşarmış. Küçük kızın adı Madonna’ymış. Madonna, altı yaşında, meraklı, neşeli ve hayal gücüyle dolu bir çocukmuş. Dedesi, ona eski masallar anlatır, evin her köşesinde saklı kalan gizemli eşyaların hikayelerini fısıldarmış. Bir gün, Madonna evin tavan arasında tozlanmış kutular arasında gezinirken, parlayan bir şeyin dikkatini çekmiş. Kutunun içinde, yumuşacık, renkli ve pırıl pırıl parlayan bir pelerin varmış. Bu pelerin, kürk gibi görünse de, aslında sihirli bir pelerinmiş; sıcak, yumuşak ve üzerinde gümüş ipliklerle işlenmiş desenler bulunuyormuş. Madonna pelerini eline alır almaz, kalbinde bir sevinç kıpırtısı oluşmuş. Dedesi, Madonna’ya bu pelerin hakkında eski bir hikaye anlatmaya başlamış: "Bu pelerin, eskiden uzak diyarlarda yaşayan bilge bir peri tarafından yapılmış. Onu giyen kişi, doğanın sırlarını, hayvanların dilini ve kalplerin en güzel duygularını anlayacak güç kazanırmış."
Madonna, dedesinin anlattıklarını büyük bir ilgiyle dinlemiş. O andan itibaren, bu sihirli pelerini giymek için sabırsızlanmış. Ertesi sabah, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte, Madonna pelerini giyerek dışarı çıkmış. Kasabanın hemen dışında, yemyeşil çayırların, kuş cıvıltılarının ve neşeli seslerin yankılandığı bir alan varmış. Madonna, pelerini giydiği andan itibaren, sanki farklı bir dünyaya adım atmış gibi hissetmiş; pelerin, onun içine sıcacık bir güç ve huzur vermiş.
Yürüyüşe çıkan Madonna, çiçeklerin arasında dolaşırken, küçük bir tavşanla karşılaşmış. Tavşan, bembeyaz tüylere sahip, sevimli ve meraklı gözlü bir hayvanmış. Tavşan, Madonna’ya "Merhaba, ben Pamuk. Sen bu güzel pelerini giydiğine göre, senin kalbinde gerçek bir sevgi ve anlayış var demektir. Gel, seninle ormanda saklı olan gizemli bahçeyi keşfedelim," demiş. Madonna, Pamuk’un davetine çok sevinmiş ve birlikte ormanın derinliklerine doğru yürümeye başlamışlar.
Ormanın içinde ilerledikçe, Madonna pelerini sayesinde doğanın en ince seslerini, renklerini ve kokularını daha net hissetmiş. Ağaçların yapraklarından süzülen ışık, yere düşen çiçek yapraklarının rengini daha canlı göstermiş. Yürürken, yolda karşılarına konuşan nazik bir tilki çıkmış. Tilki, narin bir sesiyle "Benim adım Lila. Bu orman, sevgi ve dostlukla doludur. Eğer kalbin temizse, ormanın sırlarını keşfedebilirsin. Gel, seninle birlikte biraz daha ilerleyelim," demiş. Madonna, pelerini sayesinde etrafındaki her canlının ne kadar özel olduğunu anlamış; Pamuk, Lila ve kendisi, ormanın içinde birbirine yardım eden, dostça davranan canlılarmış.
Bir süre sonra, Madonna, Pamuk ve Lila, ormanın derinliklerinde gizli kalmış, renklerin birbirine karıştığı bir bahçe bulmuşlar. Bahçe, adeta masallardan fırlamış gibiymiş; her köşede farklı renklerde çiçekler açıyor, kelebekler neşeyle uçuşuyor, kuşlar tatlı şarkılar söylüyormuş. Bahçede, yumuşacık bir çimenlik alanın ortasında, devasa bir ağaç varmış. Ağacın dallarına asılı, altın varaklı meyveler parlıyormuş. Madonna, bu manzarayı görünce içi sevinçle dolmuş. Lila, "Bu ağaç, Bilgelik Ağacı’dır. Onun meyveleri, doğanın sırlarını ve hayatın en değerli derslerini taşır. Eğer bir meyve yersen, kalbinin en derin köşesindeki bilgeliği hissedersin," diye açıklamış. Madonna, biraz tereddüt etse de, cesaretini toplayıp ağacın meyvelerinden birini almış ve ısırmış. O anda, sanki gözlerinin önünde binlerce renkli ışık patlaması yaşanmış; kalbinde sevgi, umut ve anlayışın sıcaklığı yayılmış.
Meyveden sonra, Madonna kendini daha önce hiç hissetmediği kadar mutlu ve huzurlu hissetmiş. Artık, peleriniyle birlikte, etrafındaki doğayı ve hayvanları daha derinden anlıyor, onlardan öğreneceği çok şey olduğunu fark ediyormuş. Pamuk ve Lila, Madonna’nın yanında olup ona rehberlik etmiş; birlikte ormanda dolaşmış, yeni bitkileri ve hayvanları tanımışlar. Madonna, her adımında doğanın bir parçası olduğunu, her canlının kendine özgü bir hikayesi ve anlamı olduğunu öğrenmiş.
Akşamüstü yaklaştıkça, güneşin altın ışıkları ormanı yumuşak bir kızılla boyamış. Madonna, gün boyunca öğrendiği güzellikleri düşünürken, doğanın ve hayvanların bir arada nasıl mutlu yaşadığını fark etmiş. Evine dönerken, pelerini ona sadece sıcaklık vermekle kalmamış, aynı zamanda hayatın en değerli derslerini de sunmuş; sevgi, dostluk, yardımlaşma ve doğayla uyum içinde yaşamanın önemini kalbine kazımış. Dedesi, evin bahçesinde onu beklerken, Madonna heyecanla günün maceralarını anlatmış. Dedesi, "Sevgili Madonna, senin yaşadığın bu macera, doğanın bize her zaman öğreteceği en büyük derslerden biridir. Her canlının, her bitkinin ve her rüzgarın bize bir hikayesi vardır. Sen bu hikayeleri dinlediğinde, kalbin daha da büyür ve senin içindeki sevgi, etrafına mutluluk yayar," demiş.
O gece, Madonna yatağına girip peleriniyle sarınırken, günün anılarını gözünde canlandırmış. Rüyasında, ormanda birlikte gezdiği Pamuk ve Lila’yı, Bilgelik Ağacı’nın altındaki renkli meyveleri ve doğanın sunduğu eşsiz güzellikleri yeniden yaşamış. Rüyasında, doğanın ve hayvanların dilsiz ama derin sevgisini, birbirine yardım eden ve birlikte mutlu yaşayan varlıkların hikayesini dinlemiş. Sabah uyandığında, Madonna kendini taptaze, neşeli ve umut dolu hissetmiş; kalbi, doğanın büyüsüyle doluymuş.
Günler geçtikçe, Madonna dedesinin evinde ve çiftlikte doğayla iç içe yaşamayı öğrenmiş. Her yeni gün, peleriniyle dışarı çıkıp, yeni keşifler yapmış; ormanda, bahçede, dere kenarlarında, hayvanlarla birlikte dostluk ve yardımlaşma dolu anlar yaşamış. Madonna, etrafındaki her şeyi sevgiyle kucaklamış, doğanın sırlarını dinlemiş ve öğrendiği her dersi kalbine kazımış. Dedesi ve diğer aile bireyleri, Madonna’nın bu tutkusunu görmekten büyük mutluluk duymuş; onun sayesinde, kasabadaki diğer çocuklar da doğayı keşfetmeye, hayvanlarla dost olmaya başlamış. Madonna’nın yaşadığı bu sihirli macera, kasabada dilden dile dolaşmış; her çocuk, onun hikayesinden ilham alarak, doğaya saygı göstermeyi, hayvanlara ve bitkilere sevgiyle yaklaşmayı öğrenmiş.
Bir gün, kasabada büyük bir doğa ve hayvan festivali düzenlenmiş. Tüm çocuklar, aileleriyle birlikte festivale katılmış; Madonna, peleriniyle geleneksel hikayesini anlatarak, doğanın ve hayvanların birbirine nasıl bağlı olduğunu, sevgi ve yardımlaşmanın gücünü herkese göstermiş. Festival alanında, küçük tiyatro oyunları sergilenmiş, şiirler okunmuş, resimler çizilmiş; her şey, doğanın güzelliklerini ve hayvanların masalsı yaşamını kutlamak için yapılmış. Madonna’nın hikayesi, festivale katılan herkesi derinden etkilemiş; küçük kalpler, onun anlattığı doğa ve sevgi öyküsünde yeniden can bulmuş.
Günün sonunda, güneş batarken, kasaba halkı birbirine sarılmış, tatlı dileklerde bulunmuş. Madonna, evine dönerken, pelerini ve öğrendiği her değerle dolu kalbini yanına almış. Artık, uyku zamanı geldiğinde, Madonna gözlerini kapatır, gün boyunca yaşadığı maceraları ve doğadan aldığı ilhamı hatırlar, tatlı rüyalar görerek huzurla uykuya dalarmış. Dedesi, ona "Her gece, rüyalarınla büyü ve sevgi dolu kalbini hep canlı tut," derken, Madonna’nın yüzünde kocaman bir gülümseme belirirmiş.
Masalımız burada mutlu sonla bitiyor. Madonna, sihirli pelerini sayesinde doğanın ve hayvanların dilini öğrenmiş, her canlının kendi içinde bir mucize olduğunu keşfetmiş. Artık, o küçük kız, doğayı ve hayvanları korumanın, sevgiyle ve dostlukla yaşamın ne kadar değerli olduğunu herkese anlatır, minik kalplerin rüyalarında umut ve mutluluk yeşertirdiğini bilerek her gün yeni maceralara yelken açarmış. Kasabanın tüm çocukları, Madonna’nın anlattığı bu büyülü hikayeden ilham alarak, doğaya, hayvanlara ve birbirlerine daha çok sevgi göstermiş, hayatın her anında birer küçük mucize yaratmayı öğrenmişler. Ve böylece, doğanın ve hayvanların güzelliği, sevginin, yardımlaşmanın ve dostluğun gücü, sonsuza dek parlayan bir yıldız gibi kasaba halkının kalplerinde yaşamaya devam etmiş.