
Bir varmış bir yokmuş, Uğurböceği Köyü’nün en neşeli evinde yaşayan Leyla adında minik bir kız çocuğu varmış. Leyla sabahları uyanır uyanmaz gökyüzüne şöyle bir bakar, kuşların cıvıltısıyla “Günaydın!” dermiş. Annesi Merve Hanım ise her sabah mutfağa girer, taze yumurtaları, kızıl domatesleri ve yeşil biberleri tezgâha dizer, hazırlıklara başlarmış. Fakat Leyla, annesinin hazırladığı Menemen’i bir türlü denemek istemezmiş. “Annemin bu renkli karışımı neden bu kadar övüyor anlamıyorum,” dermiş içinden.

Bir gün Leyla, sokaktaki arkadaşlarıyla top oynarken nefes nefese kalmış. Vücudu yorgunmuş, haliyle neşesi de kaçmış. Arkadaşları, “Haydi ip atlatalım!” deyince Leyla sıçrama yerine oturup dinlenmeyi tercih etmiş. İçindeki sıkıntıyı anlamak isteyen anne Merve Hanım, Leyla’nın yanına gelip sıcacık bir tabak Menemen koymuş önüne. “Oğlum, Leyla bu karışım seni güçlendirecek, enerji dolu olmanı sağlayacak,” demiş gülümseyerek.
Leyla, menemenin kokusunu duyunca önce burun kıvırmış ama sonra annesinin gözlerindeki sevgi dolu ışıltıyı görünce kaşıktan küçük bir lokma almış. Sıcacık domateslerin tadı, yumurtanın yumuşak tanecikleri ve biberin hafif acı keyfi dilinde dans etmiş. “Ne kadar da hoş bir tat!” deyince annesi sevinçle “Gördün mü hayatım, içindeki vitaminler sana güç verdi!” demiş.

O akşam Leyla rüyasında Menemen Diyarı’na gitmiş. Bu diyarın gökkuşağı renklerindeki tepelerinde, domates ağaçları, biber çalıları ve tavuk yumurtası tarlaları varmış. Her yerde mutlu çocuklar koşup oynuyormuş. Hepsi karnı acıktığında Menemen Çeşmesi’ne geliyorlarmış. Çeşmeden akan sarımsı sıvı, taze kırmızı domates suyuyla, ufak ufak kırpılmış biberlerle harmanlanıyor yumurtalar kıvrılıp katılıyor ve mis kokulu bir menemen hazırlanıyormuş. Leyla çeşmenin başında bir kepçe alıp tadına baktığında o kadar mutlu olmuş ki sevinçten havalara uçacak gibiymiş.

Menemen Diyarı’nın kralı, Kral Yumurta Bey, Leyla’yı sarayına davet etmiş. Sarayın altın kaplamalı kapılarından geçtiklerinde Leyla’nın karşısına yaşlı bir bilge çıkmış: “Menemen, sabah seni uyandıran dosttur, gün boyu oynarken enerjini artırır. İçindeki A vitamini gözlerini güçlü, C vitamini hastalıklara karşı dayanıklı kılar. Demirle en zorlu oyunlarda bile güçten düşmezsin.” Bilge, Leyla’ya bir kutu içinde “Menemen Madalyonu” vermiş. “Bu madalyonu kalbinde taşırsan, Menemen’in sağlığını ve mutluluğunu hatırlarsın,” demiş.

Ertesi sabah Leyla uyandığında, hâlâ rüyasındaki macerayı anımsıyormuş. Yatakta, kalbinin üstünde ufak bir gümüş madalyon parlıyormuş. “Bu gerçek mi?” diye sormuş kendine. Madalyonu incelediğinde, üzerinde minik bir tavuk ve iki domates figürü varmış. Koşa koşa mutfağa gitmiş, annesine sarılmış ve “Anne, ben menemen istiyorum!” demiş. Merve Hanım şaşkın ama mutlu bir şekilde hemen kollarını açmış.

Annesiyle birlikte mutfağa geçmişler, Leyla önce domatesleri yıkamış, sonra biberleri doğramış. Yumurtaları kaseye kırarken dikkatle sarılarının bütün kalmasına özen göstermiş. Bir yandan da annesi, Leyla’ya menemenin püf noktalarını anlatmış: “Bak canım, önce zeytinyağımızı ısıtıyoruz, sonra soğan ekleyip hafifçe kavuruyoruz. Domates ve biberleri katıp suyunu çekmesini bekliyoruz. En sonunda da yumurtaları ekleyip karıştırıyoruz. Böylece hem lezzetli hem besleyici bir menemen hazır olur.”
Leyla bu defa tabağını bitirince annesi “Bravo!” diyerek alkışlamış. Leyla’nın yüzü gülmekten çatlamış: “Artık sebze yemeye bayılıyorum, hem lezzetli hem sağlıklıymış!” demiş. O günden sonra Leyla, sabahları arkadaşlarını Menemen Daveti’ne çağırır olmuş. Hepsi oturup rengârenk menemenlerini yerken gülüşüyor, bir daha yorulduklarında bile tabaklarını bitirince enerjilerini hemen toparlıyorlarmış.

Günlerden bir gün Uğurböceği Köyü’nde büyük bir festival düzenlenmiş: “Sağlıklı Kahvaltılar Festivali”. Leyla, Menemen Madalyonu’nu takmış şekilde arkadaşlarıyla birlikte stant açmış. Rengârenk tabaklara doğranmış domatesler, biberler ve parlak yumurtalar dizilmiş. Leyla mikrofonu alıp festivaldeki kalabalığa şöyle seslenmiş: “Menemen, hem damak tadınıza hem de bedeninize iyi gelir! İçindeki vitaminlerle büyümenize, oynamanıza ve öğrenmenize yardım eder. Gelin herkes bir kaşık menemen alsın, sağlığın tadına birlikte bakalım!”

Herkes Leyla’nın sözlerini dinleyip menemenini tattığında yüzleri gülmüş. Çocuklar davul zurna eşliğinde dans etmiş, büyükler Leyla’yla sohbet edip tarifini öğrenmek için notlar almışlar. Festival boyunca kimse yarıya kadar bile menemenini bırakmamış çünkü hepsi taze domatesin suyla canlandığını, biberin hafif acısıyla canlılık kattığını ve yumurtanın yumuşacık dokusuyla doyuruculuğu sağladığını anlamış.

Akşamüstü güneş batarken, Uğurböceği Köyü meydanında büyük bir kutlama ateşi yakılmış. Leyla ve arkadaşları el ele tutuşturulmuş, gökyüzüne rengârenk fenerler salınmış. Herkes sabahları menemene daha çok önem vereceğine dair söz vermiş. Leyla, Menemen Madalyonu’na bakarak gülümsemiş: “Sağlıklı olmak, lezzetli seçimler yapmak demek. İyi beslenirsek, dünyayı daha iyi keşfederiz.” demiş.

O günden sonra Uğurböceği Köyü’nde hiçbir çocuk güne güzel bir tabak menemenle uyanmadan dışarı adım atmamış. Çünkü artık herkes biliyormuş ki gerçek güç ve mutluluk, her lokmada hem kalbi hem de bedeni besleyen menemenden gelirmiş. Böylece Leyla’nın önderliğindeki Menemen Sevdalıları, “Sağlıklı Kahvaltının” önemini köyün her yanına yaymışlar. Hepsi uzun, mutlu ve sağlıklı bir hayat sürmüşler. Gökten üç elma düşmüş biri masalı dinleyen çocukların başına, biri Leyla’nın menemen tenceresine, biri de Merve Hanım’ın kalbine… Böylece masal da burada mutlu sonla bitmiş.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!