Uzak diyarların birinde, yemyeşil ağaçlarla örtülü, kuş cıvıltılarıyla neşelenen ve çiçek kokularıyla sarılmış bir orman varmış. Bu ormanda yaşayan minik bir çocuk, adı Mert olan, kalbi sevgi ve iyilikle doluymuş. Mert, her sabah uyanır uyanmaz evinin önündeki bahçede güneşin ilk ışıklarıyla birlikte minik adımlarla ormana doğru yol alır, ormandaki dostlarına yardım etmeye, onlarla oyun oynamaya bayılırmış.
Bir gün ormanda gezinirken, Mert, yaprakların hışırdadığı, rüzgârın tatlı şarkılar söylediği bir patikada yürürken, yolunun kenarında ağlayan minik bir sincapla karşılaşmış. Sincabın kuyruğu karışmış, gözleri doluymuş çünkü en sevdiği meşe palamudu bulutların arasında kaybolmuş. Mert, “Üzülme,” demiş gülümseyerek, “Birlikte o meşe palamutunu bulmaya ne dersin?” Sincap, Mert’in içten teklifine sevinçle onay vermiş. Böylece her ikisi patikada el ele yürürken Mert, “İyilik, tıpkı ormanımızda rüzgâr gibi. Yayılır, dokunur ve herkesi mutlu eder” diye anlatmış. Küçük sincap, Mert’in sözlerinden ilham alarak, “Ben de senin gibi olmak istiyorum, hep iyilik dolu bir yürek taşımak,” demiş.
Yolculuklarında derin, parıltılı bir dereye ulaşmışlar. Dere kenarında yürürken, Mert ve sincap minik bir kaplumbağa fark etmişler. Kaplumbağa, ağır adımlarla suya doğru ilerlemekteymiş ama görünüşe göre nehirdeki suyun akıntısı onu zor durumda bırakıyormuş. Mert hemen suya girip kaplumbağanın yanına yüzerek, “Merak etme, birlikte bu akıntıyı aşarız,” demiş. Kaplumbağa da Mert’in güven veren bakışlarında cesaret bulmuş. Böylece Mert, kaplumbağayı dikkatlice sırtına alarak, akıntıya karşı direnmiş ve kaplumbağayı güvenle karşıya geçirmek için elinden geleni yapmış. Nehir kenarındaki bu yardımseverlik, ormandaki hayvanların birbirine ne kadar önem verebileceğinin en güzel örneğini oluşturmuş. Kaplumbağa, “İyiliğin gücü, hayat yolculuğumuzu aydınlatan bir ışık gibi,” diye mırıldanırken, Mert de içindeki mutluluğu paylaşmış.
Yolculukları devam ederken, Mert ve sincap sıcak yaz gününün ortasında, ağaçların arasından süzülen gölgelerden faydalanarak ilerlemişler. Birdenbire, ormanın derinliklerinde pırıl pırıl parıldayan bir ışık görmüşler. Bu ışık, eski ağaçların arasındaki gizli bir bahçeden geliyormuş. Bahçeye vardıklarında, rengarenk çiçeklerle bezenmiş, minik kelebeklerin etrafta dans ettiği bu yerde, yaşlı ama bilge bir baykuş oturuyormuş. Baykuş, zamanın bilgeliğini yüzüne yansıtan derin bakışlarıyla Mert’e ve sincap dostuna gülümseyerek, “Hoş geldiniz, sevgili dostlar. Buraya gelen her varlık, iyilik ve dostluk tohumlarını ekip, karşılığında sihirli anların kapısını aralar,” demiş. Mert, “Biz de iyilik yapmayı çok seviyoruz. Her zaman, her yerde yardıma muhtaç olana uzatırız elimizi,” diye cevaplamış. Baykuş, bilgece başını sallayarak, “Unutmayın, iyilik, küçük bir tebessümden, paylaşılan bir öğündeki sıcaklıktan ve en önemlisi, kalpten gelen samimi duygulardan başlar,” demiş. Bu sözlerin ardından, baykuşun anlattığı eski masallar arasında, ormanın her köşesinde filizlenen iyilik tohumlarının nasıl büyüdüğünü anlatması, Mert ve sincap dostun kalplerinde derin bir iz bırakmış.
İşte tam da bu sırada, bahçenin bir köşesinde, yumuşacık çimlerin üzerinde, narin kanatlara sahip minik bir kelebek durmuştu. Kelebek, etrafına neşe saçan, renk cümbüşü içinde süzülürken, aniden kanatlarını acizce kaptırmış, yuvarlanarak çiçeklere gömülmüş gibi görünüyordu. Mert hemen kelebek yanına koşarak, “Gel bakalım, seni iyileştirelim,” demiş. Kelebeğe dikkatle bakıp, ona en sevdiği şarkıyı mırıldanmaya başlamış. Bir süre sonra, kelebek yavaş yavaş can bulmuş, kanat çırpmaya başlamış ve minik dostlarına minnetle bakarak, tekrar gökyüzüne süzülmüş. “İyilik, her canlının kalbinde saklı bir güçtür. Küçük bir dokunuş bile, bir mucize yaratabilir,” demiş Mert, kelebekten aldığı cesaretle.
Gün batımına doğru, Mert, sincap, kaplumbağa ve baykuşla birlikte yolculuklarına devam ederken, ormanın diğer sakini olan meraklı tilki Zeki ile karşılaşmışlar. Zeki, yeni maceralara atılmayı seven, ama bazen kendini yalnız hissedebilecek bir karakterdi. Yalnızlığı yüzünden üzüntülü olan Zeki, “Ben de bazen dostlarımın sıcaklığını ve iyiliğini hissetmek isterim ama ne yapacağımı bilemiyorum,” diye itirafta bulunmuş. Mert, “Biz burada bir aileyiz. İyiliği paylaşmak, karşılıklı sevgi ve anlayışla büyütmek demektir. Sen de bizimle gel, birlikte güzellikler keşfedelim,” diyerek Zeki’ye arkadaşlığın kapılarını ardına kadar açmış. Bu sözler üzerine Zeki’nin gözleri parlamış, içindeki yalnızlık yerini umut ve neşeye bırakmış.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, ay gökyüzünü nazikçe aydınlatırken, Mert ve dostları, ormanın derinliklerindeki gizli bir vadiye ulaşmışlar. Vadide, her şeyin uyum ve sevgiyle örüldüğü, hatta ağaçların birbirlerine fısıldadığı söylenirmiş. Vadinin ortasında, minik bir gölet varmış göletin suları, ormanın tüm renklerini ve iyiliğini yansıtan bir aynaya benzer şekilde pırıl pırıl parıldıyormuş. Mert, “Bakın dostlar, bu gölet tıpkı bizim kalplerimiz gibi. İyilik ve sevgiyle doluysa, etrafa ışık saçar,” demiş. Her biri bu güzel manzaraya hayranlıkla bakarken, ormanın sakinleri arasında sessizce yayılan mutluluk ve huzur, tüm canlılara ilham vermiş.
Gün bitiminde, Mert evine dönmek için yola koyulurken, aklında baykuşun sözleri ve gün boyunca yaşadığı maceraların izi varmış. Her yaşadığı an, iyiliğin ve paylaşmanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlatmıştı. Eve vardığında, kapısını açar açmaz annesi tarafından sıcak bir kucaklamayla karşılanmış. Mert, yaşadığı maceraları, ormandaki dostlarını, birbirlerine nasıl yardım ettiklerini ve iyiliğin her yerde nasıl sihir yarattığını büyük bir heyecanla anlatmış. Annesi, “Senin gibi yürekli çocuklar, dünyayı daha güzel bir yer yapar,” diyerek gururla gülümsemiş.
O günden sonra Mert, her sabah ormana çıkarak, karşılaştığı her cana yardım etmeye, onların kalplerinde minik bir umut ışığı yakmaya devam etmiş. Sincap, kaplumbağa, baykuş, tilki Zeki ve hatta kelebek bile zaman zaman Mert’in yanında yer alarak, dostluğun ve iyiliğin büyülü dansını sürdürmüşler. Ormandaki her canlı, birbirine duyduğu sevgi ve şefkat sayesinde, yaşamın ne kadar güzel olabileceğini keşfetmiş.
Ve işte böylece, o uzak diyarda, iyiliğin gücü, ormanda yankılanan kahkahalar, dostluğun sıcak sohbetleri ve paylaşmanın sihirli dokunuşlarıyla, herkesin kalbinde yaşayarak sonsuza dek mutlu yaşamışlar. Mert’in hikayesi, iyiliğin ve dostluğun her zaman en güçlü sihir olduğunu, kalpten gelen her iyiliğin dünyayı aydınlatabileceğini anlatan efsanevi bir masal olarak dilden dile dolaşmış.
Masal bitmez, iyilik her daim yaşamaya, paylaşmaya ve büyümeye devam eder tıpkı ormanın her gün yeniden filizlenen çiçekleri ve gülen yüzlerle selamlanan dostluğu gibi…
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!