1 Yaş Hikayeleri2 Yaş Masalları3 Yaş Masalları4 Yaş Masalları5 Yaş MasallarıÇocuk Hikayeleri | Çocuk Kitapları OkuHikaye OkuHikayelerMasallarOkul Öncesi HikayelerTürkçe MasallarUyku Öncesi MasallarUzun Hikayeler

Mezun Oluyoruz

Mezun Oluyoruz Masalı
Mezun Oluyoruz Masalı

Okuldan Mezun Olmak Masalı

Günler su gibi akıp geçti Okulun kapanmasına tam on beş gün kaldı. Öğretmenimiz, beşinci sınıfın farklı olduğunu anlatıyor, bizi alıştırmaya çalışıyor. Her ders için ayrı öğretmen gelecek. Öğretmenimiz matematik biliyor, fen bilgisi biliyor, Türkçe biliyor sosyal bilgiler biliyor. Beşinci sınıfın öğretmenleri yalnız kendi alanlarını biliyorlar.

Ne olur, o dersleri de öğretmenimiz anlatsa… Sınıfımızdan ayrılmasak… Mezuniyet töreninizde dördüncü sınıflardan biri konuÅŸma yapacak. Dördüncü sınıf öğretmenleri, o konuÅŸma için bir yarışma düzenlemeye karar vermesini okuyacak. Kimler katılmak ister?

Konuşmayı hazırlayabilirim, fakat törende okuma konusunda istekli değilim. Topluluk önünde şiir okuduğum zamanlar oldu. İnsanın kendi yazdığı konuşmasını okuması çok zor olmalı. Cesaret istiyor. Sınıftan pek çok arkadaşım katılmak istedi, ben de el kaldırdım. Nasılsa en iyi olanı Berfu yazar; törende de o okur, Diğer sınıflarda bile Berfu kadar güzel yazan biri olduğunu sanmıyorum.

-Pekala. İki gün süreniz var çocuklar. Neler yazmanız gerektiÄŸinden söz etmeyeceÄŸim, nasıl yazmanız gerektiÄŸini tekrar hatırlatacağım. KonuÅŸma, düşüncelerinizi yazılı ifade etmenizi istediÄŸim kompozisyondan farklı deÄŸil. Soruyla baÅŸlayalım… Özgünlük neydi? Benzerlerinden farklı olan…

-Farklı sözler, farklı cümleler…

İlgili Makaleler

– DiÄŸerlerine hiç benzemeyen bir resim…

-Sıradan olmayan… Öğretmenimiz, yanıtlarımızı başıyla onayladı, devam etti:

 -Hatırladınız TeÅŸekkür ederim. Yazdığınızın kimsenin yazdığına benzememesi için çaba göstermelisiniz. Bunun için neler yapabiliriz?

– Farklı örnekler bulmalıyız. Çok kiÅŸinin kullanacağını düşündüğümüz cümleleri kullanmamalıyız. Farklı örnekler bulmaktan söz eden Feyza’ya döndü. Peki, ÅŸunu tamamla ‘örnek. mesela’ gibi sözcükleri… Feyza tamamladı:

Kullanmadan, doğrudan örneklerimizi sıralamalıyız. Çünkü aynı sözcüğün tekrarı yazıyı sıradanlaştırır. Örnek sözcüğünü kullanmadan da örnek verdiğimiz anlaşılır.

– Bravo Feyza! Devam edelim çocuklar. İyi bir  yazı için nelere dikkat etmeliydik?

-İçten yazmalıyız öğretmenim, samimi olmalıyız yani. Kesinlikle önemli; düşüncelerimizde tutarlılık sağlar, okuyucu bize güvenir. Başka nelere dikkat edeceğiz?

 – Cümleleri gereklilikle ya da tır, tir’ ile bitirmek de sıkıcıdır.

– Nasıl yani Canan?

Öğretmenim, “Kitap eh iyi arkadaÅŸtır.” demek yerine “Kitap en iyi arkadaÅŸ.” demek daha iyi, daha samimi… Yazı boyunca aynı eklerle biten cümleler, sıkıcı oluyor; yazıyı bizim olmaktan çıkarıyor.

-Çok iyi hatırladın kızım, kutlarım, dedi öğretmenimiz. Devam etti:

– Konu deÄŸiÅŸtikçe paragraf yapmak, yazacak bir ÅŸey bulamadığımızda daha önce yazdıklarımızı tekrar tekrar okumak, neden sonuç iliÅŸkisi kurmak savunduÄŸumuz düşüncede kararsız kalmamak, seslendiÄŸimiz insanlara uygun dil kullanmak, eleÅŸtirirken nazik bir dil kullanmak, düşüncelerimizin karşı tarafa doÄŸru ulaÅŸabilmesi için yazım ve noktalama kurallarına çok dikkat etmek…

Bunların hepsi iyi bir yazı için gerekli koşullar. Hazırlayacağınız yazının diğerlerinden tek farkı var, konuşma yapacağınız için cümlelerinizi de konuşma biçiminde kurmanız gerekecek. Yalnız bizim sınıfta değil tüm okula sesleneceğinizi de unutmayın lütfen.

Teneffüse çıktık. Döndüğümüzde öğretmenimizi telefonla konuşurken bulduk.

-Çok üzüldüm, geçmiÅŸ olsun efendim, Hayır, hayır hiç sorun deÄŸil. Son on beÅŸ gündeyiz zaten. Çok kaybı olmaz. Yalnızca son günlerin keyfini  yaÅŸayamamış olur. Durumunda düzelme olursa son birkaç gün aramıza katılabilir belki. Ona öptüğümü söyleyin, hiç üzülmesin.

Bir an önce iyileşmeye baksın. En kısa zamanda oğlumu ziyarete gelirim. Bir aksilik var. Sınıfta oturan arkadaşlarımıza ne olduğunu sorduk, hiçbiri ne olduğunu tam anlamamış. Bugün sınıfta kim yok? İlkim yok, bir de Meriç yok. Onlardan birine bir şey oldu sanırım.

– Çocuklar, arayan Meriç’in babasıydı. Dün akÅŸamüzeri bisikletten düşmüş.

-Ne olmuş öğretmenim?

– İyiymiÅŸ öğretmenim?

– Neredeyse ÅŸimdi? TelaÅŸ zamanları hep böyle oluyor. Soru soranlar arasında ben de varım. Biraz sabretsek hepsini öğreneceÄŸiz, üzüntüden aklımıza ilk geleni söyleyiveriyoruz.

 -İzin vermiyorsunuz ki anlatayım. Ayak bileÄŸini kırmış.

-Ay, çok fena…

-Nasıl cani yanmıştır.

 – Çocuklar, lütfen! Dinleyin artık. BileÄŸini alçıya almak için onu uyutmak zorunda kalmışlar. Bütün gece de uyumuÅŸ. Az önce kendine gelmemle, biraz aÄŸrısı varmış; ama oldukça iyiymiÅŸ.

– Oh, iyi bari. Daha kötü de olabilirdi. Sanırım uzun bir süre okula gelemeyecek. Umarım son günlerimize yetiÅŸir. Yürüyebilecek duruma gelirse aramızda olacak.

-Ziyarete gidelim öğretmenim. Bugün deÄŸil çocuklar. İki gün boyunca rahatsız etmemek gerek. İlaçlar, hastane ortamı insanı yeterince yorar. Bir de siz yormayın. Biraz kendisine gelsin, gidersiniz. Åžimdi dersimize dönelim. Esin’in söylediÄŸi doÄŸru..

Daha da kötü olabilirdi. Koca bir yazı evde geçirecek Meriç. Başka birinin başına gelse yaz tatilini evde geçirmek önemli olmayabilir, ama Meriç için çok zor olacak, çok hareketlidir çünkü. Macerayı sever. Birkaç ay maceralara da ara vermesi gerekecek. Tatilde sik sık yanına uğramam iyi olur.

Mezun Oluyoruz Hikayesi
Mezun Oluyoruz Hikayesi

Afet Öğretmen’in sesiyle kendime geldim:

 -Sesi kahusalım sizinle.

 – KonuÅŸalım öğretmenim, hepimizin aklı Meriç’te kaldı. Dersle unutalım bari. Haklısın Gülsunar. Her ÅŸeyin yapıldığını, ÅŸimdi iyi olduÄŸunu düşünürseniz rahatlayabilirsiniz; dersimiz de rahatlamamıza yardımcı olur. Sabır önemli. Üzüntüler de sabırla, beklemekle azalır. Devam edelim ÅŸimdi…

– Ses somut mudur, yoksa soyut mu?

 -Somut, dedik hep bir ağızdan.

 – Niçin? Duyma organımızla algılandığı için, dedi  Utku. Öğretmenimiz, elindeki kalemi tahtaya vurdu. “Tık, tık, tık..”

-Ses, dedik.

– Bu, iÅŸlenmiÅŸ bir ses deÄŸil. İşlenmiÅŸ ses, benim sizinle konuÅŸmamı saÄŸlayan; ciÄŸerlerimden gelen havayı kontrol ettiÄŸim ses. Oysa kalemi tahtaya vurduÄŸumda çıkan sesi kontrol edemiyorum. Yalnızca ÅŸiddetini ayarlayabilirim, ama tık, tık, tık diye kulağınıza ulaÅŸan sesten farklı bir ses çıkaramam. İşlenmemiÅŸ bu sese ne denir, biliyor musunuz?

– İşlenmemiÅŸ sese ‘yansıma ses’ denir çocuklar. Araçlardan çıkan sesler, hayvan sesleri, doÄŸa sesleri; hatta istem dışı çıkarılan insan sesleri. Örnekleyebilir misiniz? – Vın, Vıııın!

– Tik, tak, tik, tak..

– Cik cik cik! – Gümbüüüürrr!

-HapÅŸuuu!

Sınıf bir anda karışmıştı. Araba, saat, inek, kuş seslerini peş peşe sıraladık. Çok komik oldu. Hepimiz gülmeye başladık. Öğretmenimiz de bizimle birlikte sesler çıkardı, epeyce güldük. Peki, şimdi de işlenen sesler çıkaralım. Tek ses!

– Aaaaa..

-Oooo

– Sınıf yine karıştı. Az önce Meriç için ah vah diyenler biz deÄŸiliz sanki.

Ben de ses çıkarıyorum, bir yandan bunu düşünüp kendime kızıyorum. Meriç iyi, hastanede, bakımı yapıldı, sorun yok. Desibel yükseldi. Biraz sonra hepimiz için rahatsız edici hâle gelecek. En iyisi, burada keselim. Sınıf birden sustu. Bir şey yükselmiş, sorun olabilir.

 – Desibel ne öğretmenim? Yükselince ne olur? Öğretmenimiz birden bire susmamızdan, Burcu’nun sorusundan korktuÄŸumuzu anlamıştı. Birden gülmeye baÅŸladı.

– Ömürsünüz çocuklar! Desibel, ses ölçüsü birimi… Sıcaklığı nasıl derece ile ifade ediyorsak sesi de desibelle ifade ediyoruz. Korkmayın, hemen sorun olan bir ÅŸey deÄŸil, ama uzun zaman içinde gerçekten sorun olabiliyor. Ses düzeyi çok yüksek ortamlarda kalanlar, yüksek sesle müzik dinleyenler; yani gürültü kirliliÄŸine dikkat etmeyenlerin zaman içinde duyma yetileri yıpranabiliyor.

– Duyma özürlü mü oluyorlar yani, dedi Burcu. Tümüyle deÄŸil, ama çok iyi duyamıyorlar. Åžimdi söyleyin bana, bu sesleri yazıda neyle gösteriyoruz?

– Harflerle… dedi Türkan.

Evet, harflerle gösteriyoruz, dedi öğretmenimiz, devam etti: “Karşınızda kendi dilini konuÅŸan birinin Alman ya da Fransız olduÄŸunu anlayabilir misiniz? Almanca ve Fransızca bilmiyorsunuz tabii.” Ben anlayabilirim öğretmenim.  Evet, pek çoÄŸunuz anlayabilirsiniz DoÄŸaç. Her dilin, kendi ses özellikleriyle bir müziÄŸi oluÅŸmuÅŸ çünkü. Bir Alman konuÅŸtuÄŸunda sözcükleri anlamıyoruz, ama ortaya çıkan müziÄŸi tanıyoruz.

 – Gerçekteeeen… dedi kendi kendine konuÅŸur gibi Burcu. Türkçenin müziÄŸi var mı peki? Acaba bir Alman da Türkçe bilmediÄŸi hâlde konuÅŸan kiÅŸinin Türkçe konuÅŸtuÄŸunu anlayabilir mi?

– Biz anladığımıza göre o da anlayabilir.

 – Åžimdilik bu kadarla yetinelim. İlginizi çekti mi? Çekmez mi? Dilimiz ne kadar güzel. Kendi içinde kuralları var, kendi müziÄŸini o kurallarla oluÅŸturmuÅŸ. Tamam, sınıfımdan ayrılmak istemiyorum; ama öğrenmem gereken o kadar güzel, o kadar ilginç bilgiler var ki onlara bir an önce ulaÅŸmak için sınıfımdan ayrılmaktan, ilerlemekten baÅŸka çare yok.

Teneffüste Aykut’la kantine gittik. Çok alışkanlığımız yok aslında… İnsanın canı bazen abur cubur ister ya, atıştırmalık bakalım dedik. Kantinin kapısında da Afet Öğretmen’le karşılaÅŸtık.

– Hayrola? Kantin alışkanlığınız pek yoktur sizin

 – Canımız abur cubur çekti. Aykut ısmarlayacak da… Ben öyle bir ÅŸey demedim!

 – Cimrisin iÅŸte cimri! Sözlerimiz, öğretmenimizin yanıtı deÄŸildi aslında. Öğretmenimiz gülümseyerek uzaklaÅŸtı. Kantinden kontrollü yararlanmamızı ister, Aykut’la benim çok dikkatli olduÄŸumuzu da bilir. Üstelik abur cubur almaya geldiÄŸimizi de doÄŸrudan doÄŸruya söyledik. Bu yüzden ÅŸaşırmış olmalı. Derste konunun bir ÅŸekilde bize geleceÄŸini tahmin etmek güç deÄŸil.

– Çocuklar… Annenizin size kıyamadığı gibi ben de size kıyamadım, zaman zaman abur cubur  yemenize göz yumdum. Demedim mi? BaÅŸladık…

– Fazlaca göz yummuÅŸ olmalıyım ki abur cubur isteÄŸinizi bana söyleyecek kadar rahatsınız.

– Özür dileriz öğretmenim, diyebildim. Özrünüz kabul edildi, tabii ki beni dikkatle dinlerseniz… TeÅŸekkür ederim, dinliyorum.

-En çok canımızın çektiÄŸi ÅŸeyler, bize en çok zarar verenler… Televizyon, bilgisayar, çikolata, cips, ÅŸeker. Örnekleri artırabiliriz. Hep ailenizin ve benim kontrolümde oldunuz, bugüne kadar da dengeli gittiÄŸinizi söyleyebilirim. Ama ÅŸimdiye kadar niçin bunların yasak olduÄŸunu konuÅŸmadık, anlayabilecek yaÅŸta deÄŸildiniz. Artık konuÅŸabiliriz. Vücudumuz, her yaÅŸta farklı.

Gençken ihtiyaç duyduğu şeyler ile yaşlıyken ihtiyaç duydukları farklı. Söz gelimi ben, neredeyse hiç şeker tüketmiyorum artık. Biliyorum ki ileri yaşlarda hücre yapısını bozuyor, benim de ileri yaşlara geldiğim söylenebilir. Sizin yaşınızda gelişiminize doğrudan etki eden, gelişiminizi engelleyen yiyecekler var.

– Ne olur pizza demeyin öğretmenim! Ketçap da mayonez de demeyin. Açlıktan ölürüm ben!  Öğretmenim, arkadaÅŸlarımın sözlerine gülümseyerek karşılık verdi, devam etti:

– Saydığınız ÅŸeylerin bazıları için evet, bazılar için hayır. Aslında pek çoÄŸu benim için, hemen hayır.

 -Neden? Size hepsi de mi yasak?

– Yasak olduÄŸu için söylemedim bu defa. Sizin ağız tadınızla bizimki arasında o kadar fark var ki… Çok güzel bir pizzayı bile severek yediÄŸimi hatırlamıyorum. Mayonezler, soslar bizim yaşımızdakilerin alışık olduÄŸu tatlar deÄŸil. Hepsi de son otuz yılda ortaya çıkmış, farklı tatlar.

– Ne ÅŸanssızmışsınız öğretmenim.

– Çok da ÅŸanssız olduÄŸumuzu düşünmüyorum, dinleyin ÅŸimdi beni. Kahveden baÅŸlayalım. Büyükleriniz içerken canınız istiyor, arada kaçamak da yapıyorsunuz deÄŸil mi? Kahvenin büyüme hormonlarına zarar veren bir içecek olduÄŸunu biliyor musunuz? Büyükler için genellikle sorun deÄŸil, ama sizin için ciddi bir sorun. Kısa boylu mu kalırız? Ne yazık ki evet… Sonra kola…

O, hem sizin için hem de bizim için tehlikeli. Kalbin ritmini artırıyor, dolayısıyla kalbi çok yoruyor. Abur cuburların içindeki katkı maddeleri de son derece zararlı. Bir lokmalık yiyeceğin niçin o kadar lezzetli olduğunu düşündünüz mü hiç?

O lezzeti sağlamak için pek çok katkı maddesi kullanılıyor. Zaman içinde de o katkı mad- deleri sizin doğal gelişiminizi bozuyor.

– YaÅŸasın kuru fasulye! Hiç riski yak!

– Babaanne sarması, turÅŸu, yoÄŸurtlu çorba. Mantı gibi var mı? Bence var, karnıyarık var.

– Aklımıza gelen bütün ev yemeklerini saydık. Üst üste sayınca da fena olmadı doÄŸrusu. Ne güzel lezzetlerimiz var. O lezzetler varken parlak paketlerine kanıyor, sıkıştırılmış lezzetin bizi besleyeceÄŸini sanıyoruz. Öğretmenimiz tamamladı:

Sizden bunları duymak hoÅŸuma gitti. Artık sizin için neyin yararlı neyin zararlı olduÄŸunu belirleyebilecek yaÅŸtasınız. Åžifre sözcüğümüz neydi? Denge… O dengeyi beslenme alışkanlığınızda da saÄŸlamalısınız. Åžimdi dersimize geçelim.

Bir veda konuşması hazırlamam gerekiyor.

 – Aaa, sahi.. Ayrılıyorsunuz siz bu yıl.

– Evet, ayrılıyoruz abi.

– Canını sıkma. Seneye aynı sınıfta olan arkadaÅŸların da olur.

– Olur, mutlaka ama keÅŸke hepimiz aynı sınıfta olabilsek. Yeni arkadaÅŸlar tanıyacaksın. Ben de senin gibi üzülmüştüm. Åžimdiki sınıfım hakkında da keÅŸke üniversiteyi birlikte okuyabilsek diye düşünüyorum. Öğretmenlerden ayrılıyoruz, arkadaÅŸlardan ayrılıyoruz; bu kötü tabii ki. Yeni yeni öğretmenler, arkadaÅŸlar tanıyoruz, bu da iyi. Sen mi yapacaksın veda konuÅŸmasını?

-İsteyenler hazırlayacak. Bütün sınıflardan en iyi seçilen kişi de konuşmasını yapacak. -Belki seninki seçilir, hadi bakalım.

– Seçilmesini isterim, okumak istemem. O kadar kiÅŸinin önünde…

– Becerir benim kardeÅŸim. Hiç kuÅŸkum yok.

– Abim benim. Tam sırası!

– Abi…

– Efendim?

 – Biraz bateri çalam?

-Seni fırsatçı!

Mezun Oluyoruz Hikayesi Oku
Mezun Oluyoruz Hikayesi Oku

 -YemeÄŸe kadar, ne olur. Tamam, çalabilirsin. Ben de biraz Çıtırla oyalanayım. Sınavlarım çok yoÄŸun, sonra ders çalışmam gerek.  TeÅŸekkür ederim! Bateriyle yemeÄŸe kadar oyalandım. Aklımda hep konuÅŸma var. Neler yazabilirim, neleri vurgulamalıyım? Öğretmenimizin uyarılarını unutmuyorum, çünkü kendimizi yazarak ifade etmeyi öğrendiÄŸimizden beri güzel yazının kurallarını anlatır.

İlginç ÅŸeyler bulmalıyım. Yalnız bizim sınıfla ilgili olmamalı. Herkesin dikkatini çekmeli. Seçilip seçilmemek önemli deÄŸil, öğretmenimizin de benim neler düşündüğümü okumasını istiyorum. En iyisi bugün odama çekilip konuÅŸmayı hazırlamak… İki gün bekleyeme

– O akÅŸamı tümüyle konuÅŸmayı hazırlamaya ayırdım. Birkaç ön çalışmadan sonra duygularımı anlatabildiÄŸim bir yazı ortaya çıktı. Bana da olmadı.

Öğretmenimizin okuduğunu düşündükçe daha iyi yazabildiğimi fark ettim. Ona kendimi borçlu hissediyorum. Annem ve babam kadar kişiliğimin yerleşmesine katkı sağladığını biliyorum.

Sözleri, davranışları, olaylar karşısındaki tepkileri, içtenliÄŸi, bilgiye önem vermesi ve onun Afet Öğretmen diye tanınmasına neden olan her özelliÄŸi, her birimizi farklı insanlar yaptı. Bir konuÅŸma yeterli deÄŸil, keÅŸke daha fazlasını yapabilsem… Yıllar sonra onu bulup ona sıkı sıkı sarılmak… O bile yetmez…

– Öğretmenim, ben konuemayı hazırladım.

– Ne çabuk Dodaç? Yarına kadar zamanın vardı. KonuÅŸmama göz gezdirdi. Gülümsedi. BeÄŸendi mi acaba? Sonra dolaptan bir dosya çıkarıp içine yerleÅŸtirdi. Sınıfa döndü:

– Yarın veda konuÅŸmalarınız gelecek, unutmuyorsunuz deÄŸil mi? Unutmadık.

– En güzeli benimki olacak. Berfu varken kimse birinci olamaz.

 – DiÄŸer sınıflarda da iyi yazanlar var. Öğretmenimizin konuÅŸmalarımızdan memnun olduÄŸu yüzünden belli oluyordu. Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştıktan sonra kendimize güvenmemizi isterdi. Bir de yeteneklerimizin farkına varmamızı…

 Kimi matematikte iyi, kimi Türkçede. Kimi çok iyi resim çiziyor, kimi de İngilizceyi çak iyi anlıyor. “Önde gelen dersleri baÅŸarıyor olmak, her ÅŸeyi baÅŸarmak anlamına gelmiyor. Herkesin kendince yeteneÄŸi var, önemli olan da bu yeteneÄŸi en üst düzeye çıkarmak.” sözlerini sık sık duyardık.

– En iyi konuÅŸma yazısının sınıfımızdan çıkması hoÅŸuma gider çocuklar. Benim daha çok hoÅŸuma giden ÅŸey, sizin böyle bir görevi kendinize güvenerek sahiplenmeniz. Pek çoÄŸunuz konuÅŸma hazırlamak istediniz. Belki bu yıl olmaz, bir gün aranızdan biri mutlaka çok iyi ÅŸeyler yazacak, konuÅŸacak demektir bu. 8eni çok mutlu ediyorsunuz.

– BaÅŸarılı olmalıyız öğretmenim, dedi Deniz. Öğretmenimiz Deniz’e baktı, biraz düşündü, sonra sınıfa sordu:

– BaÅŸarı hakkında konuÅŸalım biraz. Sizin için baÅŸarılı olmak nedir?

– İyi bir meslekle çok para kazanmak.

 -Çok parası olanları baÅŸarılı sayabilir miyiz Utku? BaÅŸarının yanıtının ne olduÄŸunu bilerek sormuyorum. Sizin düşünmenizi istediÄŸim için soruyorum, dedi öğretmenimiz.

– Yeteneğini geliştirebilen insanlar başarılı, dedim.

– Güzel. Düşünülebilir. BaÅŸka fikri olan?

Çevresiyle iyi ilişkiler kuranlar başarılı, dedi Aykut. Her insan çevresiyle iyi ilişkiler kuramayabiliyor. O, tamamen kişilik özelliğiyle ilgili. Sessiz biri de güzel şeyler başarabiliyor. Gerçekten, başarı neydi? Neyi yapabileni başarılı sayacaktık?

– Yüksek notlar almak baÅŸar, dedi Feyza. “Bunu da ÅŸuradan biliyorum; annemle babam, teyzemin kızından daha baÅŸarılı olduÄŸumu söylerler.” Öğretmenimiz Feyza’nın söylediklerini biraz düşündükten sonra devam etti:

– BaÅŸarı yüksek notlar mı? Çok emin deÄŸilim bundan. ÇocukluÄŸumda çok yüksek notlar alıp hayatla karşılaşınca bocalayan çok arkadaşım oldu çünkü. Ben de baÅŸarıyı tanımlamayı deneyeyim. BaÅŸarının mutluluÄŸa ulaÅŸma olduÄŸunu düşünüyorum ben.

Çok yüksek notlar almak, çok iyi bölümlerde okuyarak çok para kazanmak, en sonunda mutluysan baÅŸarı sayılabilir. Tüm bunları yapmış, ama kendisini mutlu hissedemeyen insan o kadar çok ki… “SevdiÄŸin mesleÄŸi yaparsan ömür boyu çalışamazsın.” diye bir cümleye rastladım geçenlerde.

Mutluluğa böyle ulaşılabilir. Özverileriyle, paylaşımlarıyla; hatta üzüntüleriyle bir aile oluşturuyoruz. O ailenin içinde kendimizi güvende, mutlu hissediyoruz. Böyle bir aile kurabilenler de başarılı. Başarının ne olduğu aklımızda biraz netleşti sanki. Cümleye dökemiyoruz, tartışılabilir kavramları cümleye dökmek zor; fakat başarının mutluluğa ulaşmak olduğunu anlayabiliyoruz.

– Az önce Feyza’nın söylediÄŸi bir söze dönmek istiyorum. MutluluÄŸu, dolayısıyla baÅŸarıyı engelleyen sözlerden birine… Feyza, kendisinin kuzeninden baÅŸarılı olduÄŸunu söyledi. Bu konuda da biraz düşünmenizi istiyorum.

– Feyza’nın dersleri gerçekten çok iyi öğretmenim.

– Annem de ablamın benden baÅŸarılı olduÄŸunu söylüyor.

-En akıllı torun benmişim, babaannem hep öyle söyler. Öğretmenimiz, başka bir konuya dikkat çekmek istiyordu; anlamıştım. Arkadaşlarımın yorumları, öğretmenimizi anlamadıklarını gösteriyordu. Söz aldım:

BaÅŸarının mutluluÄŸa ulaÅŸmak olduÄŸunu düşünürsek Feyza’nın mı kuzeninin mi baÅŸarılı olduÄŸ. belli deÄŸil bir kere öğretmenim, dedim.

– Çok iyl baÅŸladın DoÄŸaç, devam et.

– Feyza’nın ailesinin, Burcu ile ablasını karşılaÅŸtıran annenin yanlış bir ÅŸey yaptığını düşünüyorum. Sustum. ArkadaÅŸlarımın ailelerini eleÅŸtiriyordum. Düşüncelerimi tamamlayamazsam kırılabilirler Öğretmenimiz SuskunluÄŸumu anlamıştı. Lütfen devam et DoÄŸaç, nezaketi bozmadıktan sonra eleÅŸtirinin yapıcı bir davranış olduÄŸunu çok konuÅŸtuk.

– KarşılaÅŸtırmak uygun bir davranış deÄŸil, dedim, söyledikten sonra da uzun bir soluk aldım. KarşılaÅŸtırmamak, evimizin temel kurallarından biriydi. Abimle ben hiçbir ÅŸekilde birbirimizle karşılaÅŸtırılmadığımız gibi, kendimizi kuzenlerimizle karşılaÅŸtıran cümleler kurmamız da kesinlikle yasaktı.

Afet Öğretmen, bizi dört yıl yetiÅŸtirmiÅŸ olsa de kiÅŸiliÄŸimiz evlerimizden aldığımız eÄŸitime göre ÅŸekilleniyor demek ki… Ben, Feyza ile Burcu’nun evinden bu konuda farklıyım. Kim bilir, onların evinde de bizin dikkatimizi çekmeyen hangi güzel kurallar var?

– Evet, söylemenizi istediÄŸim buydu arkadaÅŸlar. KarşılaÅŸtırmak, uygun bir davranış deÄŸil. DoÄŸaç, Feyza’yı kırmak istemediÄŸi için düşüncelerini güçlükle dile getirdi. KarşılaÅŸtırmak, insanların farklı yeteneklerini göz ardı etmek demek. İlk yanlışımız kardeÅŸleri karşılaÅŸtırarak baÅŸlıyor.

Sen daha iyi notlar alıyorsun, sen müziğe daha yatkınsın, sen daha girişkensin, sen daha düzenlisin gibi cümleleri sınıfta duymayan pek azdır. Sonra, kuzenler karşılaştırılıyor. Kuzenin derli toplu, kuzenin çak çalışıyor, kuzenin her ise koşuyor. Sonunda, başka biri gibi olmaya çalıştığımız için kendimizi tanıyamıyoruz. Hepimiz farklı özellikleri olan bireyleriz oysa.

– Kuzenimi çok sevmeme raÄŸmen, onunla hep rekabette hissediyorum kendimi, dedi Feyza.

– Görüyor musunuz, karşılaÅŸtırmak sevgileri de engelliyor, dedi öğretmenimiz. “Bazen çok daha kötüsü oluyor biliyor musunuz? Birinci sınıfa baÅŸladığımızda kendi çocuÄŸundan önce sınıftaki baÅŸka çocuÄŸun durumunu soran aileler vardı. Acaba çocuÄŸuma rakip mi diye.”

– Åžimdi soramıyorlar deÄŸil mi öğretmenim, korkuyorlar sizden. Benden korkmuyorlar Arman. DoÄŸrularımdan korkuyorlar. Hepinize aynı deÄŸeri verdiÄŸimi biliyorlar. Hangi birinizi ayırabilirim ki? Dört yıldır benim için Verda’dan farklı mıydınız? Farklı mıydık? Bilmem… Belki bizimle uÄŸraÅŸmaktan yorgun düşüp eve döndüğünde “Sus artık Verda, çok yorgunum.” dediÄŸi zamanlar olmuÅŸtur. Hiç sorun deÄŸil. Hepimiz baÅŸarılıyız. Öğretmenimiz mutlu, biz mutluyuz; eminim Verda da mutlu.

Yan sınıfla maçtayız. Uzun teneffüsü, sınıfta işimiz olmadığı sürece maçla değerlendiriyoruz. Doğrusu, ben hariç takımdaki herkes maçla değerlendiriyor. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım, futbolu beceremiyorum. Bazen ciddi karar veriyorum, bugün çok iyi oynayacağım diyorum. Birkaç dakika sürüyor, o kadar. Ya yoruluyorum, ya da bana top gelmediğinden kenarda bekliyorum.

Bugün de öyle oldu. Kenarda bekliyorum, maçı izleyen arkadaşlarla konuşuyorum. Top bana doğru gelirse hamle yapıyorum, ama mutlaka biri benden önce davranıp topu kaçırıyor. İzleyiciler maçtan çok beni izliyor, bana gülüyorlar. Neyse ki zil çaldı da kâbus bitti. Kaç kere söylüyorum; ben oynamayayım arkadaşlar, beceremiyorum diye. Sınıfa girdik. Öğretmenimiz, sınıfta bizi bekliyor. Sessizce bizi izleyerek yerlerimize oturmamızı bekledi.

– Yenildiniz mi yine? DoÄŸaç varken yenebilir miyiz öğretmenim? Ama oynamak istemediÄŸini söylüyor size. zorla oynatıyorsunuz.

Mezun Oluyoruz
Mezun Oluyoruz

– O bize yön gösteriyor öğretmenim. Top neredeyse ters tarafa koÅŸuyor. Onun koÅŸtuÄŸu yönün aksine gidince hemen topu buluyoruz.

 – Çok hoÅŸsunuz çocuklar, dedi öğretmenimiz, hep birlikte güldük. Devam etti: “Bakarsınız içinizden ünlü futbolcular çıkar, ne dersiniz? Kim bilir, yıllar sonra nerelerde göreceÄŸim sizi. Büyük adamlar olun, tamam mı?

– Ben İzmir’in en büyük büfesini açacağım, dedi Aykut.

– Büfe zaten küçük olur, en büyük büfe nasıl olacak, diye sordu Burcu.

– Öğretmenim, ben öğretmen olmak istiyorum.

– Ben mühendis olacağım. Binalar yapmak için. En güzel binaları mimarlar yapar bir kere, ben mimar olacağım.

– Veteriner… dedi Kemal. Hiç ÅŸaşırmadık. Herkes bir ÅŸeyler söyledi. Öğretmenimiz herkese gülümseyerek karşılık verdi. Åžimdiden kimin neler yapacağını biliyor olabilir mi? Afet Öğretmen bilir.

– Ah, çocuklarım… Umarım çocuk düşleriniz gerçekleÅŸir. Zaman öyle çabuk deÄŸiÅŸiyor ki… İstemek gerek sadece, biliyor musunuz? Güzel bir gönül taşıyıp istediÄŸin ÅŸey için elinden geleni yapmak…

– Öğretmenim. Bir fikrim var!

– Söyle bakalım Gülsunar.

– Geçen ay annemle babam Ankara’ya gittiler. İkisi de oradaki bir üniversiteyi bitirmiÅŸler. Yirmi yıl sonra ilk kez, üniversitedeki arkadaÅŸlarıyla buluÅŸtular. İkisi de öyle mutlu döndü ki… Biz de yapsak böyle bir ÅŸey, her yıl belirli bir tarihte buluÅŸsak nasıl olur?

– Çok iyi fikir.

– Gülsunar, nasıl aklına geldi bu?

 – Lise, üniversite bitirenler böyle bir ÅŸey yapa- bilir. Bizim için uygun olur mu?

– Mutlaka yapmalıyız. Sınıf birden karıştı. Yıllarca aynı tarihte görüşme düşüncesi herkesin hoÅŸuna gitmiÅŸti. Benim de…

– Güzel bir fikir olduÄŸu konusunda birleÅŸtiniz çocuklar. Nasıl yapabiliriz, bunu konuÅŸalım o hâlde.

– Öğretmenim, ara tatilde buluÅŸalım.

– Ara tatil herkese uymayabilir Türkan, baÅŸka  bir tarih olmalı.

-Yaz tatilinde. AÄŸustos gibi olabilir

 – AÄŸustosta herkesin plana farklı olur Utku. Evet, yaz tatiline farklı yerlere gidenler olur, zor buluÅŸuruz.

 – Uygun bir tarih bulmak gerek ki gelebilelim.

– Benim fikrim var, dedi yine Gülsunar, “Lise bitinceye kadar aynı gün karne almayacak mıyız? Karne aldıktan sonraki gün, yani cumartesi… Nasıl olur?”

– Çok uygun bence… Bence de çok uygun, baÅŸka bir yere gidecek olan bile bir gün bekleyebilir. İnanamıyorum. Ayrılmaya üzülürken ayrılıktan da mutluluk çıkarmış olacağız. Çok güzel! Akıllı çocuklarım benim. Çok güzel karar verdiniz, kutlarım. En baÅŸta da Gülsunar’ı tabii. Lise bittikten sonra yeni tarihi tekrar düşünürsünüz.

Herkes buluşma gününe katılmaya çalışır, mutlaka katılamayan birkaç kişi olur. Yılmadan sürdürmek gerek. Biliyor musunuz, ben de eski arkadaşlarımı görüyorum ve görüştüğümüzde en çok duygulandıklarım da ilkokul arkadaşlarım. Her ilki onlarla yaşamışız çünkü.

– Siz de geleceksiniz değil mi öğretmenim?

– Tabii ki geleceÄŸim çocuklar. Neler yaptığınızı mutluluklarınızı, sıkıntılarınızı yılda bir kez de olsa dinlemek isterim. BuluÅŸma günü düşünen baÅŸka sınıflar var mıdır acaba? Sanmam. Hepimiz için gurur verici bir durum olacak. Yeni arkadaÅŸlarımıza buluÅŸma günümüzden söz edeceÄŸiz. Her yıl aynı günü bekleyeceÄŸiz. Åžehir dışında olanlar bir an önce yola çıkıp yetiÅŸmeye çalışacak.

İzmir’de olan, birbirini bir yıl görmeyenler karne heyecanı kadar heyecanla buluÅŸma günümüzü bekleyecekler. Aynı sınıflara devam edenlerden arkadaÅŸlarımızın huylarının devam edip etmediÄŸini öğrenip ÅŸamata yapacağız. Çok güzel, çok.

– Hadi bakalım, bu güzel karardan sonra dersimize dönelim çocuklar. Tasarruftu konumuz. Hepimizi bir ÅŸekilde ilgilendiren bir konuydu, fakat herkes buluÅŸma gününün heyecanına öylesine kapılmıştı ki… Öğretmenimiz, çok üstelemedi. Her saati dolu dolu geçen günlerle bütün bir yılı çok iyi deÄŸerlendirmiÅŸ, neredeyse tüm konularımızı bitirmiÅŸtik.

Zil çalar çalmaz buluÅŸma günü planlarımızı konuÅŸmaya devam ettik. Bunun için Gülsunar ve Aykut’la bizim eve gittik. Kimler haberleÅŸmeyi saÄŸlayacak, neler yapacağız; hepsini konuÅŸtuk. Günlerdir “Ne olur, okul bitmesin, birbirimizden ayrılmayalım.” derken neredeyse okul bir an önce bitsin, buluÅŸma günü gelsin diyeceÄŸiz. Öğretmenimizin hep söylediÄŸi gibi her ÅŸeyin kendine göre bir güzelliÄŸi var. Beceri, o güzellikleri görebilmekte. DeÄŸerlendirebilmekte…

Okul dönüşü Aykut’la Meriçlere uÄŸradık. Rahatsız etmemek için kalabalık gitmemeye karar vermiÅŸtik. Bizi görünce çok mutlu oldu. Okulu, sınıfı anlattık, Son günlerde yanımızda olamadığı için çok üzgündü. Her yıl buluÅŸmaya karar verdiÄŸimizi duyunca çok sevindi. Tahmin ettiÄŸim gibi, Meriç yataÄŸa bagi kalmaktan fena sıkılmış. En çok da babasına naz yapıyor, onu üzüyormuÅŸ. “Bazen evde olmayan bir ÅŸey istiyorum, babacığım hiç üşenmeden gidip alıyor bana.” dedi.

Son gün okula gelmeye çalışacağını söyledi. Hasta ziyareti çok uzun süre yapılmayacağı için ayrıldık. Üzüldü Meriç. Eve gittim. GeciktiÄŸim için herkes mutfak masasında beni bekliyordu. Annem, Meriç’e uÄŸrayacağımı biliyordu, merak etmemiÅŸlerdi. Yemekten sonra her zamanki mutfak sohbetimiz… Abim, bugün çok güzel bir karar aldık sınıfta.

– Hayrola?

 – Gülsunar’ın aklına geldi. Her yıl karneden sonraki cumartesi bütün sınıf buluÅŸma günü yapacağını söyledi.

 – Bak sen ÅŸu miniklere, dedi babam.

– Kaç gündür DoÄŸaç okul bitiyor diye üzülüyordu baba, minikler falan ama nasıl kalpleri var bunların, inanamıyorum.

 – Ne güzel düşünmüş Gülsunar, dedi annem. “Aferin kıza!”

 – Siz de yapın baba. Gülsunar’ın annesiyle babası birkaç ay önce üniversite arkadaÅŸlarıyla buluÅŸmuÅŸlar.

– BaÅŸtan karar verseydik olabilirdi. Birkaçıyla haberleÅŸiyorum. Belki baÅŸarabiliriz. On yaşındaki çocuklar baÅŸarır da biz baÅŸaramazsak ayıp, dedi, güldü annem.

– Ama bunlar normal çocuklar deÄŸiller ki, Afet Öğretmen’in çocukları…

 – Gerçekten DoÄŸaçlar çok ÅŸanslı Deniz, dedi annem. “İşini öyle seviyor ki bambaÅŸka çocuklar yetiÅŸtiriyor.”

– Sen de baÅŸkasın anne… Afet Hanım çok farklı Deniz. Çok deneyimli bir öğretmen…

– Görüyor musun Serpil… dedi babam. “YaÅŸam boyu öğrenmeye devam ediyoruz. Ne güzel.”

Öğrendikçe de bildiklerimizin aslında ne kadar az olduÄŸunu anlıyoruz. Bizimkilerin konuÅŸmalarını dinlemeye bayılıyorum. Anne babası birbiriyle saatlerce sohbet eden baÅŸka çocuklar var mıdır? Yıllardır birlikteler, konuÅŸacakları konular hiç bitmiyor. Annemle babam, bizim konumuzla baÅŸlayıp yine sohbete daldılar. Okul, iÅŸ, arkadaÅŸlar…

Günler su gibi akıp geçerken son üç güne girdik. Dün, bütün dördüncü sınıf öğretmenleri okul çıkışı toplanıp veda konuşmasını kimin yapacağını belirlediler. Bugün son derste açıklanacak. Ayrı bir heyecan oldu. Teneffüslerde diğer sınıflardan arkadaşlarımıza sorup kimin kazandığını öğrenmeye çalıştık. Hiçbir öğretmen, sınıfında küçücük bir ipucu bile vermemiş.

Öğretmenimizden öğrenmeye çalıştık, bizim sınıfımızdan olmadığın söyleyip gülümsüyor. Bence bizim sınıftan. Berfu’nun kazanacağına neredeyse eminiz. Berfu, konuÅŸmasının bir türlü istediÄŸi gibi olmadığını, aceleyle yazdığını söylüyor; ama her seferinde böyle söyler, yazdıklarını hayranlıkla dinleriz

– Aykut, sen kazanmış olmayasın? Kesin ben kazandım. KonuÅŸmayı ben yapacağım ki üç ay kimse okulu özlemesin. O kadar mı kötü oldu konuÅŸman?

– Åžaka yapıyorum, o kadar deÄŸil. Öğretmenimize söz verdikten sonra baÅŸtan savma yapılır mı? Elimden geleni yaptım, ama ben bile çok beÄŸenmedim. Seninki nasıl DoÄŸaç?

Ben beğenerek yazdım aslında, Bittikten sonra okudum, hoşuma da gittI. En iyi seçilecek kadar değildir, çok güzel yazanlar var. Umarım değil- dir, çünkü o kadar kişinin arasında okumak düşüncesi beni korkutuyor.

– Seçilirse okursun, ne olacak.

 – Zaten seçilmez, zaten okuyamam. Sorun yok, dedim, güldü Aykut. Sonunda zaman geldi, son derse girdik. Dersin gideceÄŸini bildiÄŸi için hemen açıklamaz Afet Öğretmen’imiz. Ders de fen bilgisi… Öğretmenimiz sorular soruyor, yılın tekrarını yapıyoruz. Her sorunun sonuncu olmasını bekliyoruz, bir türlü son soru gelmiyor. Bir yandan da kulağımız yan sınıflarda. Bir sınıf gürültüsü duysak kazananın o Sınıftan olduÄŸunu anlayacağız. Tık yok. Yirmi dakika kadar böyle sürdü. Arman dayanamadı:

– Öğretmenim, sizi dinliyoruz ama aklımız veda konuÅŸmasında.

– Bizim sınıftan dedim ya…

-Osun, kazanamadığımızı öğreniriz bari.

– Peki, bugünlük tekrar yeter. Kimin kazandığını açıklama zamanı geldi. Çok mu Merak ediyorsunuz?

– Evet, öğretmenim, çok dedi Utku,

– Kimse kazanamadı. Hiçbirinizin yazısı güzel deÄŸildi. “öğretmenim!” sesleri birbirine girdi. Bizi bilerek heyecanlandırıyordu.

– Peki, peki. Önce ÅŸunu söyleyeyim, veda konuÅŸmasını bizim sınıftan bir arkadaşımız yapacak. Sınıf bir anda karıştı. Alkışlar, sevinç çığlıkları DiÄŸer sınıfta sonucu açıklamayan öğretmen varsa öğrencileri kazananın kendi sınıflarından olmadığını anlamışlardır artık.

– Ben yazımı beÄŸendim, diyen kimler? Sınıfın çoÄŸu el kaldırdı. Kendimiz beÄŸenmediÄŸimiz bir yazıyı teslim etmememiz gerektiÄŸini, Aykut’un  söylediÄŸi gibi öğretmenimiz için elimizden geleni yapmamız gerektiÄŸini biliyorduk.

– Güzel, kazananın da el kaldırdığını görüyorum, dedi, ama öğretmenimizin doÄŸrudan kime baktığını anlamadık ki!

– Hadi öğretmenim, ne olur.. dedi Songül.

– Peki, Okulun kapanış töreninde veda konuÅŸmasını yapacak arkadaşımız, DoÄŸaç, dedi.

Ben mi yanlış duydum? Doğaç dedi. Ben mi yapacağım veda konuşmasını? Nasıl konuşurum o kadar kişinin karşısında? Gülerlerse bana? Bütün sınıf alkışladı. Berfu ile göz göze geldik, gülümseyerek göz kırptı bana. Ben yapamam öğretmenim, dedim.

– Yaparsın DoÄŸaç.

 – Hem kazanmış hem yapamam diyor, bakar mısınız? -İkinci kim, ikinci olan okusun bari.

– Demek ki konuÅŸması güzel deÄŸil. Güzel olsa okumak istemez mi? ArkadaÅŸlarım, sevincimi paylaşıyor; bir yandan da yapamam dediÄŸim için bana takılıyorlar. Öğretmenimiz, susturdu herkesi:

– Sınıfımız için yapmalısın, üstelik çok da güzel konuÅŸacağından eminim.

– Peki..

 – KonuÅŸmanı sana vereceÄŸim, hiçbir arkadaşın daha önce okumasın. Bu güzel konuÅŸmayı herkesin son gün duymasını istiyorum.

– Tamam.

Okuldan nasıl çıktım, eve nasıl geldim hatırlamıyorum. Bir yandan seviniyorum; onca dördüncü sınıf içinde en iyi benim konuşmamın seçilmesi inanılmaz gurur verici. Bir yandan da üzülüyorum, koca okulun karşısında kendi yazdığım bir konuşmayı okumak zor olacak. Ya kekelersem, ya sesim titrerse? Ya daha kötüsü yine burnumun oynadığını hissedersem?

“Ben kazandım, ben kazandım!” diyerek girdim içeri. Evde yalnızca annem var. Nasıl bir mutluluk! Okul birincisi oldum desem annemin bu kadar sevineceÄŸini zannetmem. Bu konuÅŸma ne kadar önemli bir ÅŸeyse…

Mezun Oluyoruz
Mezun Oluyoruz

 Yarım saat sonra hepimiz birlikteyiz, sevincimi paylaşıyoruz. Abimin “Gördünüz mü kardeÅŸimi!” diyen bir bakışı var. Babam da annem de durup durup beni onurlandıran cümleler söylüyorlar. Karar verdiler, ben konuÅŸmayı yaparken babam ve abim orada olacak. Yalnızca annem olmayacak. Çünkü onun da kendi okulunda, sınıfının başında olması gerekiyor.

– Vay be, diyor babam “OÄŸluma bakar mısınız? O kadar kiÅŸi arasında en iyi konuÅŸmayı yazmış”

-Ya okurken titrersem, kekelersem? O günün konusu da konuÅŸma anında neler yapacağım oldu. Kendimi iyi hissetmem için neler söylediler, neler… En etkilisi de abimin sözü oldu “Bu kadar kiÅŸi içinde en iyi konuÅŸmayı yazan, o kiÅŸilere bu konuÅŸmayı ilgiyle dinletecek kadar beceriklidir.” Gece sevinçten uyuyamadım. BaÅŸarı, mutluluk diye konuÅŸtuklarımız bunlarmış demek.

Sayılı gün çabuk bitti. Meriç, tekerlekli sandalye ile son gün geldi. Eksiksiziz. Karnelerimizi aldık. Öğretmenimiz önce konuÅŸmasını yapar sonra karnelerimizi verirdi. Bu kez, önce karnelerimizi verdi. Sonra, son kez konuÅŸtu: Dört yıl… OÄŸlum ve kızım oldunuz. OÄŸlum ve kızım olmaya devam edeceksiniz. Birkaç farkla… Güzel ÅŸeyler yaptığınızda hemen “Aferin kızıma!” diyemeyeceÄŸim “OÄŸlum benim!” diyemeyeceÄŸim. Yanlış yaptığınızda sizi hemen uyaramayacağım.

Ama öğrettiğim şeyler başınıza geldiğinde cümlelerimle yanınızda olacağım. Benim için değerlisiniz. Sizin için de ben değerliyim, biliyorum. Birbirinizden ayrılmanızın da kolay olmadığını biliyorum. Başka insanlara şans verin. Dışarıda bir yerlerde çok çok seveceğiniz başka öğretmenler, başka arkadaşlar sizi bekliyor. Onlara şans verin. Bilginin, sonsuz öğrenmenin çocukları olun. Bilgiye, bilgili olmaya önem verin. Modern, nazik, yurtsever olun.

Mutlu olacağınız meslekler seçin. Severek yap- tığınız meslekler sayesinde ülkemize katkınız olur. Aile, arkadaÅŸ baÄŸlılıklarını önemseyin. Zamanı ve parayı iyi kullanın. Ne zaman bana ihtiyacınız olursa yanınızda olacağımı unutmayın. Sizi seviyorum… Yolunuz açık olsun çocuklarım… Hepimize tek tek sarıldı. GözyaÅŸlarımız, öğret- menimizin omuzlarına döküldü. Bir daha dönmemek üzere birlikte sınıfımızdan çıktık. Bu defa elimizde karnelerimizi sallayarak çıkmıyorduk törene.

Hepimizin başı önde, tören yerine ulaştık. Öğrenciler, öğretmenlerimiz, ailelerimiz tören yerinde hazırdı. Tören başladı. Belge alanların belgeleri alkışlar arasında verildi. Spor, sanat dallarında okulu- muzu onurlandıran arkadaşlarımıza plaketleri verildi. Emekli olan iki öğretmenimiz de öğrencilerinin alkışlarına, gözyaşlarına eşlik ederek plaketlerini aldılar. Ortam o kadar duygusaldı ki heyecanlanmak için fırsat bulamadım. Birazdan en büyük korkularımdan biriyle yüz yüze gelecektim, ama olan biteni izlerken heyecanımı unutmuştum.

Dördüncü sınıflarımızı uğurluyoruz. Bugün onlar için çok zor. Onlardan bir veda konuşması istedik. Doğaç, herkesin yüreğinin sesi olacak bir konuşma ile bu yılın son konuşmasını, dörtlerin vedasını yapmaya hak kazandı. Onu kutluyor, konuşmasını dinlemek üzere sahneye bekliyoruz. Arkadaşlarım omuzlarıma vurarak, alkışlayarak beni sahneye doğru ittiler. Dizlerimin titrediğini hissediyorum, biraz biraz da burnum oynamaya başladı sanki. Gülümseyerek mikrofonu aldım. Konuşmama başladım.

– Herkese ‘HoÅŸ çakalın dan önce son kez merhaba!

Merhaba öğretmenlerim, merhaba arkadaşlarım. Sizin için güzel, biz dörtler için buruk güne de merhaba! İnanılmaz bir alkış koptu. Babamla, abimle göz göze geldik. Gülümsüyorlar. Rahatladım.

 -Bu yılın ilk günlerinde şöyle söylemiÅŸti Afet Öğretmen’imiz: “Utku’nun kendi yerini bulabilmesi iki ay sürdü. Öğretmen masasını bile denedi, sevmedi. Zeynep, mendille kalem tutmak arasında aylarca karar veremedi. Gülsunar’ın dört yıl boyunca hapşıracağını zannedip ne kadar korkmuÅŸtum.

Türkan, günlerce aÄŸladı; ama bir kere olsun annesiyle eve dönmedi, kendisine karşı direndi. Aykut’un dağınıklığı, Esin’in kararsızlığı..” Åžu birbirleriyle itiÅŸip duran birleri görü. yor musunuz? Onların birkaç ay önceki halleri iÅŸte. Bakın, ÅŸimdi koca adamlar gibi duruyorlar. Korkak gözlerle koridorlarda dolaÅŸan, ilk hafta aÄŸlayan onlar deÄŸil sanki. Yalnız onlar mı? Dört yıl önce aynı ÅŸeyleri yaÅŸayan bizler, kendimizi delikanlı gibi hissediyor; kendi mezuniyet törenimizde gururla duruyoruz.

Kim yaptı bu Kalem tutacak gücü olmayan ellerimizden sıkı sıkı tutup birer delikanlı, birer genç kız olmamızı onlar başardı. Yalnızca ana kucağı zannettiğimiz dünyanın, bildiğimizden çok daha büyük bir yer olduğunu onlar öğretti, O dünyanın içinde bizi nelerin beklediğini öyle sık dile getirdi ki öğretmenimiz. Yeni bir sınıf, değişikliği? Öğretmenlerimiz. yeni arkadaşlar, yeni şehirler; hiçbirinden, ama hiçbirinden korkmuyorum. Her birini ayrı ayrı yaşamam gerektiğini, gerçek yaşamın değişimler üzerine kurulu olduğunu biliyorum.

Öyleyse niçin üzgünüz, niçin gözlerimizden birkaç dakika önce aÄŸladığımız belli? Hazırsak niye aÄŸladık deÄŸil mi? Ortaokulu, liseyi bitirdiÄŸim gün bu kadar duygulanacağımı sanmıyorum. Üzgünüm, aÄŸladım; çünkü yaÅŸamla savaÅŸmayı birlikte öğrendiÄŸim arkadaÅŸlardan, ilk yuvamdan bugün ayrılıyorum. Aykut’un sakarlıklarını özleyeceÄŸim için üzülüyorum.

Arman’ın ağır ÅŸakalarını özleyeceÄŸim. Berfu’nun güzel cümlelerini, Gülsunar’ın nazik sesini, Canan’ın sözünü sakınmazlığını; tümünü sayamadığım, Sınıfımdaki herkesin içimdeki yansımasını özleyeceÄŸim. Biliyor musunuz, uzun teneffüs maçlarında çok kötü oynamama karşın, ÅŸamata olsun diye adımı tempo tutanları bile özleyeceÄŸim. Daha büyük okullara gideceÄŸim, baÅŸka ÅŸehirlere gideceÄŸim; ama ilk yuvamı hep özleyeceÄŸim.

Öğretmenimizle devam edelim dedik. Ortaokulda Türkçeci Türkçeyi, matematikçi matematiği biliyor yalnızca; bizim öğretmenimiz hepsini biliyor, bizi ayırmayın, biz kardeş gibi sınıf olduk dedik. Dinletemedik. Gitmemiz gerekiyormuş, biz de gideriz.

Bizden sonraki arkadaÅŸlarımıza sevgimizi bırakır, gideriz. Afet Öğretmen’imizi, Zuhal Öğretmen’imizi, ÇaÄŸlar Öğretmen’imizi, Pınar Öğretmen’imizi yeni aÄŸlayacaklara bırakır, gideriz. Onların sevgileri bize yettiÄŸi gibi bizden sonrakilere de yeter. Sizin döneminizden arkadaÅŸlarınız veda konuÅŸması yaptığında sevgilerinin herkese yetecek kadar büyük olduÄŸunu siz de göreceksiniz.

Dördüncü sınıflara, birlikte geçen dört yıl için teşekkür ediyorum. Yaşam boyu birbirimizi unutmayalım. Umarım herkes ortaokulda en çok sevdiği arkadaşlarıyla aynı sınıflara düşer.

Öğretmenlerimize, yeni yaÅŸamlara uzanmamız için attıkları temel, verdikleri emek için tüm arkadaÅŸlarım adına teÅŸekkür ediyorum. Herkese iyi tatiller diliyorum. Biz dörtlerden buraya kadar. Hoşça kalın. O kadar sakin, o kadar tane tane okumuÅŸtum ki herkes tek kelime etmeden beni dinlemiÅŸti. KonuÅŸmam biter bitmez Afet Öğretmen’imle göz göze geldik. Gözleri dolu dolu olmuÅŸ

“Gel buraya çocuk, gel buraya!” KoÅŸarak yanına gittim. Sıkı sıkı sarıldım. Bir kiÅŸi, bir kiÅŸi daha derken bir veda yumağı olduk. Yılda bir kez olsun görüşerek hiç çözülmeyecek bir yumak.

En Güzel MasallarEn Güzel Hikayeler6 Yaş Hikayeleri

YILDIZ VERMEYİ UNUTMAYIN 🙂
0 Oy

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Kapat!

Lütfen reklam engelleyicinizi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün!