
Bir varmış, bir yokmuş… Küçük kasabanın en sevimli evi, bahçesindeki rengârenk çiçeklerle ünlümiş. Bu evde yaşayan Mert ve Elif adında iki kardeş, çorbayı hiç sevmezlermiş. Her akşam yemek masasına oturduklarında çorba kâselerine göz ucuyla bakar, yüzlerini buruşturur, kaşıklarını uzatmazlarmış. “Çorba tatsız, çorba sıkıcı!” diye söylenir, tabaklarına üşüşen sebzelerin üstüne önyargıyla bakarlarmış. Fakat anneannelerinin içi çorbayla ısınan sıcacık bir kalbi, bu duruma daha fazla dayanamazmış. İşte bir gün, akşam yemeğinde renkli bir tepsiyle masaya otururken şöyle demiş.

“Sevgili çocuklar, çorba sadece sıcak suya atılan sebzeler değildir. İçinde gizli bir sihir var. Şimdi size anlatacağım öyküyü iyi dinleyin.” Anneannelerinin gözleri pırıl pırıl parlamış. Mert ve Elif merakla kulak kesilmiş. Anneanneleri anlatmaya başlamış: “Uzak diyarlarda, Sebze Sultanlığı adında bir ülke varmış. Bu ülkede sebzeler konuşur, her biri ayrı bir hüner taşırmış. Havuç Prenses, Kereviz Dede, Patates Alim ve Mercimek Muhafızları… Hepsi birlikte Çorba Krallığı’nı korurmuş. Ama krallığın en değerli hazinesi, sihirli bir tencerede kaynayan Altın Çorba’ymış. Bu çorba, içen herkese sağlık, neşe ve güç verirmiş.”

Kardeşler gözlerini kocaman açıp birbirlerine bakmışlar. “Nasıl yani anneanne? Çorba sihirli mi olabilir?” diye sormuş Elif. Anneanneleri gülümseyerek anlatmaya devam etmiş: “Evet, sihirli! Bir gün Çorba Krallığı’na kara bulutlar çökmüş. Sebzelerin renkleri solmuş, tencere kaynamaz olmuş. Kötü niyetli Korku Perisi, çocukların çorba yememesini istemiş; çünkü sevgiyle pişen çorba kalpleri ısıtır, kötülüğü kovar, arkadaşlığı güçlendirirmiş. Çocuklar çorba içmezmiş, kötülük büyürmüş. İşte bu yüzden senin sihirli kaşığın, Altın Kaşık, seninle birlikte uğruna cesurca mücadele etmeyi bekliyormuş.”

Mert, kaşığı eline alıp sallamış: “Demek bu benim sütlü kaşığım sihirli?” Elif biraz ürkmüş, ama gönlünde heyecan uyanmış. Anneanneleri sakladığı parlak, küçük kaşığı göstermiş ve “Bu kaşık, sevgiyle karıştırılan çorbayı bulur. İçindeki iyilik ve sağlık gücünü sana fısıldar,” demiş. Çocuklar ona dokununca hafif bir titreşim hissetmişler. Anneanneleri onlara birer kâse sıcak sebze çorbası uzatmış. İçinde havuç, patates, kabak ve mercimek secirmiş. “Haydi bakalım,” demiş, “deneyin.”

Mert ilk kaşık çorbayı ağzına götürmüş. Tadını alır almaz yüzünde minik bir kıpırtı oluşmuş. Garip bir mutluluk kaplamış içini. Elif de denemiş; çorbanın yumuşak dokusu, hafif baharat kokusu ve tatlı sebze parçaları, sanki çiçekler açan bir bahçeye götürüyormuş onu. Çocuklar birer kaşık daha atmışlar ağzına. Ne kadar güzelmiş! Üstelik içtikçe daha bir kuvvet hissetmişler, sesleri daha melodik, elleri daha cesur olmuş.

Tam o anda, Evren adında küçük bir mercimek tanesi, kâsenin dibinden fırlayıp Mert’in karşısında belirmiş. “Teşekkür ederim,” demiş minik sesiyle. “Senin sevgiyle karıştırdığın bu çorba sayesinde Korku Perisi zayıflıyor. Şimdi Çorba Krallığı’na gidelim, yardım edelim!” Elif şaşkınlıkla bakmış, ama cesaretini toplayıp Mikâil adındaki tatlı kabak parçasını da yemeğe katmış. Birlikte anneannelerinin salonundaki sihirli masadan geçip, parlak renkli bir köprüden Çorba Krallığı’na adım atmışlar.

Krallığın meydanı kararmış, sarayın kapıları kilitliymiş. Korku Perisi, gölgesini uzatıp orayı ele geçirmiş. Mert ve Elif, el ele tutuşup Altın Kaşık’ı göğe kaldırmışlar. Çorbanın kokusu, Altın Kaşık’ta hapsolmuş iyilik ışıklarıyla yayılmış, kara bulutları dağıtmış. Sarayın kapıları açılmış, tüm sebzeler neşeyle dans etmeye başlamış. Havuç Prenses, “Siz çocuklar olmasaydınız bizi kurtaramazdık,” demiş. “Çorba sevgisiyle kötülüğü def ettiniz.”

Çocuklar, Anneannelerinin mutfağında kâselere daldıklarmış gibi mutlulukla kaşık sallamışlar. Kralın huzurunda dururken Elif biraz çekingen bir sesle sormuş: “Peki ya şimdi, çorbamız bitecek mi?” Mercimek Muhafızlarından biri “Hayır,” demiş. “Her kaşık çorba, sevgiyle pişirildiği sürece sihri devam eder.” Onlar teşekkür edip kaşıklarını salladıkça çocukların dünyasında sevgi, neşe ve sağlık artmış.

Sonra birden kendilerini yine anneannelerinin salonunda bulmuşlar. Yüzlerinde gülümseme, yüreklerinde yeni bir alışkanlık varmış. O günden sonra Mert ve Elif, sofrada önce çorbalara sarılır olmuşlar. Sadece sıcak, lezzetli bir yemek değil; her kaşıklarında sevgi, iyilik ve sağlık saklı olduğunu bilerek yemişler. Anneanneleri her akşam masaya sihirli bir çorba daha koymaya başlamış. Hikâye burada bitmiş, mutlu son her kâseyle devam etmiş…

Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!