
Ormanın derinliklerinde, yemyeşil yaprakların arasında gün ışığı dans ederken minik bir rakun yaşardı. Adı Raki’ydi. Yumuşacık gri kürkü, siyah maske gözleri ve uzun, halka halka kuyruklarıyla dikkat çekerdi. Raki her gün erkenden uyanır, ormanda gezintiye çıkar, ağaçlar arasındaki patikalarda koşturur, dallar arasında saklambaç oynardı. Ama onun diğer rakunlardan farklı yanı, inanılmaz bir zekâya sahip olmasıydı. Ormandaki tüm hayvanlar, bir sorunla karşılaştıklarında önce Raki’ye danışır, onun bulduğu akılcı çözümlerle mutlu sona ulaşırdı.
Bir sabah, şafak yeni yeni ağarırken Raki yuvasından dışarı çıktı. Gökyüzü pembeydi ve ormanın kokusu serin havanın içinde taze bir huzur yayıyordu. Koşarak derinlere gittiği sırada arkadaşı sincap Tini’yi üzgün bir halde gördü. Koca çınar ağacının tepesindeki kış için sakladığı cevizler yok olmuştu! Tini şaşkın ve üzgündü yıl boyunca çalışıp biriktirdiği cevizleri kaybetmişti. Raki, Tini’nin gözlerindeki üzüntüyü görünce hemen düşünmeye başladı. “Bir hırsız mı geldi, yoksa rüzgâr mı savurdu?” diye mırıldandı kendi kendine.

Raki, önce detayları topladı. Tini, önceki akşam bütün cevizlerini ağaç kovuğuna dizdiğini, ardından uyumaya gittiğini anlattı. Sabah kalktığında ise cevizlerin gitmiş olduğunu fark etmişti. Raki, etrafta ceviz kabukları ve minik ayak izleri olup olmadığını inceledi. Topladığı izler, ne tilkinin büyük patileriyle ne de kirpinin tırnak izleriyle uyumluydu. İzler küçücüktü ve sivri çizgiler bırakmıştı. Raki hemen aklına gelen ilk fikir doğrultusunda, kısa atımlı bir çukur kazdı ve içine birkaç tane ceviz koydu.
Sonra arkasındaki çalılığa saklandı. Az sonra, kabukları açmaya çalışan küçük bir sincap gördü. Meğer bir tilki yavrusu gecenin karanlığında mutfak niyetine Tini’nin cevizlerini toplamıştı! Tilki yavrusu, dikenli sincap dostunun cevizlerini afiyetle yemeye başlamış, tıka basa doyunca da usulca kaybolmuştu. Raki çalılıktan çıktı ve tatlı tilkiye seslendi: “Merhaba, küçük dostum. Buradan cevizleri afiyetle yediğini gördüm. Fakat arkadaşımız Tini çok üzgün. Onun cevizlerini geri getirmeliyiz.” Küçük tilki utangaç bir şekilde başını öne eğdi ve ürkek bir sesle “Üzgünüm, canım çok acıktı” dedi. Raki gülümseyerek, “Anlaşalım mı? Ben sana her gün bir avuç ceviz bulurum, karşılığında Tini’nin cevizlerini geri verebilirsin,” dedi. Tilki yavrusu sevinçle kabul etti, hepsi toplandı ve Tini’nin cevizleri geri yerine kondu. Böylece herkesi mutlu eden bir çözüm bulunmuş oldu.

Ertesi gün Raki ormanda dolaşırken nehir kıyısına geldi. Su numaralar yapan ışıl ışıl balıklar kıyıya yakın yüzüyor, su kenarındaki çakıllar güneşle parlıyordu. Fakat köprüyü bekleyen bazı hayvanlar telaşlıydı. Devekuşu Vadim, kaplumbağa Mira, sincap Tini ve diğerleri nasıl geçeceklerini düşünüyordu çünkü demir köprü uzun zamandır kırılmıştı. Dikkatli adımlarla suyun taşan bölümünden geçmeyi denemişler, ayakları ıslandığı gibi kayıp düşen de olmuştu. Raki, “Ben buradan atlamam bile” diye mırıldandı.

O sırada aklına parlak bir fikir geldi. “Uygun dallar bulursak sal yapabiliriz!” dedi. Hayvanlar önce neye uğradığını şaşırdılar. Küçük rakun, birkaç düğüm öğrendiği bir ağaca tırmanma kitabı hatırladı. Hemen nehrin kenarındaki güçlü söğüt dallarından birkaçını söktü. Tini ve Mira ile birlikte dalları birbirine bağladılar, sağlam bir sal ortaya çıktı. Sonrasında Vadim ve diğerleri salı nehirdeki küçük adacığa götürdü, adadan da bir ip merdiveni yardımıyla karşı tarafa geçtiler. Herkes çok keyiflendi, nehir yolculuğu macera dolu olmuştu. Böylece ormandaki hayvanlar hem suyun üzerinde sal kullanmayı öğrendiler, hem de işbirliği yapmanın gücünü tattılar.

Günler geçtikçe Raki’nin ünü ormanda yayıldı. Herkes onun zekâsına hayran kalıyordu. Bir gün ormana yeni bir konuk geldi: Büyük bir kartal yavrusu. Kanatları henüz güçsüz olduğu için uçamıyordu ve minik kanatları rüzgârda sallanırken hüzünlü bakıyordu. Raki hemen yanı başına yumuşak çimlerin üzerine oturdu. “Merhaba küçük arkadaş, neden üzgünsün?” diye sordu. Kartal yavrusu tıpkı Tini gibi büyük bir iç çekti, “Kanatlarımın güçlenmesini beklerken aç kaldım, gökyüzünde yakalamam gereken avı tutamıyorum,” dedi. Raki’nin zekâsı yine devreye girdi. “Bir gagana gerek yok her zaman, bazen akıl yeter,” dedi. Yanındaki mantarları dikkatle inceledi, ormanın yerlisinin öğrettiği bazı yenilebilir mantar türlerini tanıdı.

Raki ve sincap Tini, kartal yavrusunu yenilebilir mantarların olduğu bölgeye götürdü. Raki, “Bu mantarlar seni biraz tok tutar, enerji verir. Ancak hangileri zehirsiz, hangileri yenilir dikkatlice ayırt etmeliyiz,” dedi. Hayvanlar birlikte mantar topladı, Raki hepsini tek tek inceledi ve zehirsiz, besleyici mantarları ayırdı. Kartal yavrusu ilk defa taze mantar yedi, midyesi şenlendi. Birkaç gün boyunca Raki’nin yardımıyla doğru mantar topladı, güçlü kanat kasları için ihtiyaç duyduğu enerjiyi buldu. Zamanla kanat çırpmaları güçlendi, uçmaya hazır hissetti kendini.

Sonunda, güneşli bir sabah kartal yavrusu gökyüzüne baktı, kanatlarını uzattı ve derin bir nefes aldı. Raki ve tüm arkadaşları aşağıdan alkışlarla cesaret verdi. Kartal yavrusu hızla yükselmeye başladı, ilk taklamasını yaptı, sonra daha da yükseğe tırmandı. Ormanda yankılanan sevinç çığlıkları arasında, küçük kartal bulutlara doğru süzülerek ormanda yeni bir maceraya uçtu. Raki gurur ve mutluluk içinde arkadaşının gökyüzünde dans edişini izledi.

Bir akşamüstü, ormanda büyük bir telaş patlak verdi. Küçük ayı Bobo kendi evinin kapısını bulamıyor, gece karanlığında ağlayarak dolaşıyordu. Raki hemen fenerini yakaladı ve arkadaşını bulmak için yola koyuldu. Ayı Bobo’nun kocaman patileri izini takip etmek kolaydı neredeyse her adımında bıraktığı izleri dikkatle izledi. İzler bir ağacın dibine, daha sonra dere yatağına, oradan da yosun tutmuş bir taşa kadar uzanıyordu. Raki, feneri taşa tuttuğunda küçük bir kapı işareti olduğunu fark etti. Burası Bobo’nun gizli girişiydi! Raki nazikçe kapıyı açtı, Bobo içeri koştu ve gözleri dolu dolu, “Teşekkürler Raki, eve dönmeme yardımcı oldun,” dedi. Raki gülümseyerek, “Artık iz bırakmayı unutma, istersen sarı bir kurdele bağlarız kapının koluna,” dedi. Böylece Bobo bir daha yolunu kaybetmedi.

Yıllar geçtikçe Raki’nin öyküleri dilden dile dolaştı, ormanın her köşesine yayıldı. Zekâ, yaratıcılık ve arkadaşlıkla nelerin başarılabileceğini herkese gösterdi. Bir gün ormanın ortasındaki büyük çayırda bütün hayvanlar toplandı. Raki bir konuşma yapıyordu: “Zorluklar karşısında pes etmeyin, aklınızı kullanın, dostlarınızla beraber hareket edin. Birbirimize yardım edersek ormanımız her zaman güvenli ve mutlu bir yer olur.” Herkes coşkuyla alkışladı, orman bir şenlik alanına döndü. Meyveler, taze bitkiler ve renk renk çiçeklerle dolu masalar kuruldu. Sincaplar fındık fıstık şenliği düzenledi, tavşanlar dans etti, kaplumbağalar yavaş ama keyifle halay çekti, kartal gökyüzünde daireler çizdi.

Gecenin ilerleyen saatlerinde ateş yakıldı, etrafında sıralanan hayvanlar şarkılar söyledi, gülüştü, masal dinledi. Sonunda Raki, “En büyük maceramız dostluğumuz ve paylaşmamızdır,” diyerek son cümlesini kurdu. Ormanda yankılanan coşku dolu alkışlar arasında herkes mutlu bir şekilde evine gitti. O günden sonra ormanda kimse yalnız kalmadı, herkes aklını ve kalbini kullanarak sorunlarını çözmeyi öğrendi. Raki’nin zekâ dolu hikâyeleri dilden dile aktarılmaya devam etti. Ve orman, dostluğun, aklın ve sevginin büyüsüyle sonsuza dek mutlu yaşadı.
havva gunes
Çok güzel masal ellerinize kollarınıza sağlık