
Bir varmış, bir yokmuş, uzak diyarlarda Minikşehir adında renkli evleri, neşeli insanları ve cıvıl cıvıl kuşları olan sevimli bir kasaba varmış. Bu kasabada, yumuşacık tüyleri, parlak gözleri ve merak dolu kalbiyle yaşayan Maviş adında küçük bir tavşan yaşarmış. Maviş, her sabah güneşin doğuşunu izlemek, çiçeklere dokunmak ve arkadaşlarıyla oyunlar oynamak gibi basit ama değerli şeylerden çok keyif alırmış. Fakat Maviş’in en özel özelliği, herkese yardım etmeyi, karşılıksız iyilik yapmayı çok sevmesiydi.
Bir gün, Maviş ormanda gezinirken minik bir arının acı içinde yere düştüğünü görmüş. Arı kanatlarını kırmak üzereymiş ve uçamıyormuş. Maviş, hemen arının yanına koşmuş, nazikçe sormuş: Küçük arıcım, sana nasıl yardım edebilirim? Arı, ince sesiyle Beni çiçek bahçesine götürürsen, orada yoğun nektar var belki iyileşebilirim demiş. Maviş hiç düşünmeden arıyı sırtına almış ve bahçeye doğru maceralı bir yolculuğa başlamış. Yolda, Maviş adeta minik adımlarla ilerlerken, ormanın canlı renklerini ve ilginç seslerini keşfetmiş. Maceraları sırasında Maviş, daha önce hiç tanımadığı sincap Puff ile karşılaşmış. Puff, üzgün bir yüz ifadesiyle, Ben de en sevdiğim ceviz ağacımın altında mahsur kaldım. Dalları öyle eğilmiş ki, çıkamıyorum. Yardım edebilir misin? diye sormuş. Maviş, Puff’un yardımına da koşmuş yumuşak patileriyle ağacın dallarını nazikçe düzeltmiş ve sincap Puff’u özgürlüğüne kavuşturmuş. Puff, mutlu bir şekilde “Teşekkür ederim, Maviş! Sen gerçek bir iyilik meleğisin!” diyerek sevincini paylaşmış.

Maviş’in kalbi, başkalarına yardım etmekle doluydu. Bu küçük iyilik hareketi, ormanın her köşesine yayılmış çiçekler adeta gülücükler saçıyor, kuşlar şarkılar söylüyor, ağaçlar ise kuytudan kuytuğa hikayeler fısıldıyordu. Maviş, karşılıksız iyiliğin ne kadar güçlü olduğunu, sevgi ve sıcaklık dolu dokunuşlarla insanların ve hayvanların kalplerini ısıtabileceğini hissediyordu.

Daha sonra Maviş, minik arıyı getirip bahçeye vardığında, arı hemen etrafa uçup çiçeklerin nektarını toplamaya başladı. Bir süre sonra bahçenin en renkli çiçeğinin yanında, yaşlı ve bilge bir kelebek olan Lila ile karşılaşmış. Lila, Maviş’e, “Senin gibi yüreği kocaman olan canlılar, bu güzel dünyayı daha yaşanılır kılıyor. İyiliğin, insanlara ve hayvanlara umut verir. Karşılık beklemeden yapılan iyilik, tıpkı bu bahçede açan çiçekler gibi, güzellikler getirir” demiş. Maviş, Lila’nın sözleri karşısında düşüncelere dalmış. O anda anladı ki, gerçek mutluluk, yardım ederken aldığın mutluluktan, başkalarının yüzündeki tebessümden geliyordu.

Yolculuğuna devam eden Maviş, bir nehrin kenarında gezinirken, küçük bir balığın akıntıya kapılmış olduğunu fark etmiş. Balık, kıpırdamadan sudan çıkamıyormuş. Maviş hemen nehre yaklaşmış, minik pençeleriyle nehrin kenarındaki kayaları itmiş, balığın akıntının etkisinden kurtulmasına yardımcı olmuş. Balık, cılız sesiyle, “Teşekkür ederim Maviş, sen olmasaydın ben burada kalırdım” diye mırıldanırken, Maviş kendini ne kadar iyi hissetmiş. Her iyilik yaptığında, kalbi biraz daha büyüyor ve çevresine ışık saçıyordu.

Akşamın serinliğinde, Maviş evine dönerken akşam güneşinin altın rengi ışıkları arasında ilerliyor, gün boyunca yaptığı iyiliklerin sıcaklığını hissediyordu. Kendi kendine, “İyilik yapmak ne güzel, ne de zorlu değil. Belki kimse bana büyük bir ödül vermeyebilir ama ben, bir canın yüzünü güldürebildim bu, bana yeter” diye mırıldanıyordu. Maviş’in hikayesi, Minikşehir’de kulaktan kulağa, yusuf gibi yayıldı. Diğer hayvanlar ve kasaba halkı da onun örnek davranışlarından ilham alarak, birbirlerine yardım etmeye, karşılıksız iyilik yapmaya başladılar. Kasabanın keşmekeşli sokaklarında, parklarında, hatta dükkanların önünde bile samimiyet ve içten gülücükler görülmeye başlamıştı.

Bir gün, kasabada büyük bir fırtına kopmuş. Rüzgar tüm evleri sallamış, yağmur sokaklara isyan etmişti. Herkes korku içindeyken, Maviş yine ortaya çıkmıştı. Fırtına esnasında komşularının yardıma ihtiyacı olduğunu fark eden Maviş, hemen evine koştuğu gibi, kapıyı açıp önce yaşlı komşularına, sonra da çocuklara yardım etmeye başlamıştı. Evin çatısı sızdırıyordu, pencereler kırılmıştı, ama Maviş yılmadan, karşılıksız iyilik yapmaktan vazgeçmemişti. Tüm komşular, Maviş’in bu özverili davranışına minnettardı çünkü onun sayesinde herkes birbirine daha da kenetlenmiş, yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmıştı. Fırtınadan sonra, kasabada yapılan bu iyilik seli, herkesin kalbine umut, sevgi ve dayanışma tohumları ekmişti.

Günler geçtikçe, Minikşehir halkı, Maviş’in izinden giderek küçük, büyük demeden iyilik yapmayı bir yaşam tarzı haline getirmişti. Artık kimse iyilik yapmanın karşılığını beklemenin gerekliliğine inanmaz, sadece birbirlerine karşı nazik ve yardım sever olmaya özen gösterirdi. Maviş’in minik yüreği, kasabanın tüm kalplerinde yankılanıyor, her sabah güneşin doğuşuyla birlikte, İyilik yap, sevgiyle paylaş deyip tüm kasaba meydanını aydınlatıyordu.

Günlerden bir gün, Maviş’in hikayesi uzak diyarları aşmış, hatta başka kasabalardaki canlılara da ilham kaynağı olmuştu. Yeni yerlerde yaşayan hayvanlar ve insanlar, Maviş’in anlattığı hikayeleri dinlerken, karşılıksız iyilik yapmanın gücünü ve güzelliğini öğreniyordu. Herkes, iyilik yaptığında içerisinde büyüyen sevgi duygusunun, dünyayı daha da güzelleştirdiğini fark etmişti. Ve böylece, Maviş sayesinde dünyanın her yerinde, küçük iyiliklerle başlayan büyük mutluluk masalları yazılmaya başlanmıştı.

Sonunda Maviş, gece yıldızları izlerken, kendi iç sesine fısıldamıştı: Bene, herkese yardım etmek, karşılık beklemeden sevmek bu dünyada en büyük mucizelerdendir. Masmavi gökyüzü, sıcak güneş ışığı ve buradaki her bir canlı, iyiliğin her zaman en güzel cevapları getireceğini gösteriyor. Ve Maviş, bu güzel düşüncelerle gözlerini kapattığında, tüm kasaba sessizce ona teşekkür eder, onunla gurur duyardı.

İşte böyle, küçük Maviş’in karşılıksız iyilik dolu maceraları, tüm kalplere umut ve neşe aşılamış, iyiliğin karşılığını beklemeden yapılan her davranışın, dünyayı daha yaşanılır, daha mutlu bir yer haline getirdiğini kanıtlamıştı. Herkes mutlu mesut yaşamış, iyilik dolu kalpler birbirini ısıtmaya devam etmiş tıpkı Minikşehir’in her sabah güneşin doğuşuyla yeni umutlarla dolmaya başladığı gibi. Ve masal burada, sevgi ve iyilikle son bulan mutlu bir şekilde bitmiş.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!