Evvel zaman içinde, uzak diyarlarda, güzel ve sevecen insanların yaşadığı küçük bir kasaba varmış. Bu kasabanın sakinlerinden biri, Sinderella adında, kalbi temiz, nazik ve güzelliği dillere destan bir kızmış. Sinderella, annesini çok severmiş ancak küçük yaşta annesi vefat etmiş, babası ise onu tek başına büyütmek için elinden geleni yapmış. Babasının kucağında büyüyen Sinderella, her daim sevgiyle, umutla ve içindeki iyilikle dolu bir çocukluk geçirmiş. Fakat zamanla babası yeniden evlenmiş bu evlilik, Sinderella’nın hayatında beklenmedik bir fırtına yaratmış.
Yeni evlendiği kadının kalbi soğuk, kibirli ve acımasızmış. Üvey anne, Sinderella’yı ilk gördüğü andan itibaren sevmediği gibi, onun güzelliğini, zarafetini ve içindeki iyiliği kıskanmış. Yanında getirdiği iki üvey kız, Sinderella’ya nazaran daha az dikkat çekici, kaba ve görgüsüz oldukları için, üvey anne tarafından Sinderella’nın yanında hiçbir yere layık görülmemiş. Üvey anne, Sinderella’ya evin bütün işlerini yaptırmak, temizlik, yemek pişirme, ütüleme ve evin her köşesini düzenletmek için emrederken, kendisi ve üvey kızları lüks yaşamın tadını çıkarırmış. Sinderella, evin her köşesinde çalışır, tavan arasındaki küçük odasında yalnız başına yaşamaya mecbur kalır, günlerini tozlu köşelerde, eski eşyaların arasında geçirirmiş. Yalnızlık içinde, pencereden sızan güneş ışığına bakar, "Bir gün mutluluğa kavuşacağım" diye içinden sessizce haykırırmış.
Günlerden bir gün, kasabanın meydanında büyük bir heyecan yaratacak duyurular yapılmış. Sarayda, ülkedeki evlilik çağına gelen tüm genç kızların davet edileceği, görkemli bir balo düzenleneceği ilan edilmiş. Bu balo, yakışıklı ve adaletli prensin, kalbini kazanacak gerçek güzelliği bulması için düzenlenecekmiş. Üvey anne, bu haberi duyunca üvey kızlarıyla sevinç içinde hazırlıklara başlamış onlar hemen en şık elbiselerini diktirmiş, yeni ayakkabılar alıp, aynanın önünde defalarca prova yapmaya koyulmuşlar. Üvey anne, "Baloda en güzel siz olacaksınız prens mutlaka ikinizden birini seçecek," diyerek kızlarına övgüler yağdırmış. Fakat Sinderella’nın evde kalması, ona hiçbir zaman bu güzelliklere ulaşma şansı vermemiş. Üvey anne, Sinderella’ya "Sen burada kal, ev işlerini yap senin gideceğin yer yok," diyerek acımasızca davranmış.
Balo günü geldiğinde, üvey kızlar sabahın erken saatlerinden evden çıkarak saray yoluna doğru yola koyulmuş en şık elbiseler, parıltılı ayakkabılar ve abartılı makyajlarıyla kasaba sokaklarını süslemişler. O esnada, evde yalnız kalan Sinderella, gün boyu ev işlerini bitirmek için koşturmuş, yorgunluğu ve hüznü arasında, "Neden ben de o muhteşem baloya gidemiyorum? Annem, babam yanımda olsaydı her şey farklı olurdu," diye iç çekmiş. Gözyaşları arasında yalnızlığına sığınan Sinderella, umudunu kaybetmek üzereyken, evin sessiz köşesinde beliren ince, parıltılı bir ışık dikkatini çekmiş. Merakla ışığa doğru baktığında, nazik ve zarif bir peri ortaya çıkmış. Peri, yumuşak ve sevgi dolu ses tonuyla, "Güzel kızım, ağlama sen de bu baloya gitmeye layıksın. Kalbinde taşıdığın saf iyilik, umut ve sevgi seni mutluluğa götürecek," demiş.
Sinderella, perinin bu sihirli sözleriyle şaşkınlık ve sevinç arasında kalmış. Peri, "Şimdi sana yardım edeceğim. Bana bir balkabağı ve yedi küçük fare getir," demiş. Sinderella, perinin emrini hiç tereddüt etmeden yerine getirmiş evin mutfağına gidip en büyük balkabağını bulmuş, ardından tavan arasındaki küçük odasına çıkarak sadık fare dostlarını toplamış. Peri, elindeki sihirli değneğini sallayarak, balkabağını parıldayan, altın kaplı bir at arabasına fareleri ise minik cam atlara dönüştürmüş. Bir anda Sinderella’nın yıpranmış, eski elbiseleri göz alıcı, zarif bir balo elbisesine dönüşmüş ayaklarındaki eski terlikler, kristalden yapılmış, ışıldayan cam ayakkabılara dönüşmüş. Sinderella aynaya baktığında kendisini adeta masal kahramanı olarak görmüş içindeki sevinç, umudun yeniden yeşerdiğini hissettirmiş.
Peri, "Ancak unutma, sihrin etkisi gece yarısı, saat 12’de sona erecek bu yüzden balodan erken ayrılmalısın," diye uyarıda bulunmuş. Sinderella, perinin sözlerini büyük bir dikkatle dinlemiş ve teşekkür ederek saray yoluna, altın kaplı at arabasına binmiş. Arabası, şehrin taşlı sokaklarında ilerlerken, Sinderella’nın kalbi heyecan ve umutla çarpmış sanki tüm hayalleri bir anda gerçek oluyormuş. Sarayın görkemli kapıları, ışıklar, müzikler ve davetlilerin coşkusuyla dolu salonuna adım attığında, herkesin bakışları ona çevrilmiş o, zarafeti, güzelliği ve içindeki temiz duygularıyla adeta parlayan bir yıldız gibiymiş.
O gece, sarayda genç prens de mevcuttu. Prens, tüm genç kızlar arasında dolaşırken, bir anda Sinderella’nın içten ve samimi gülüşünü fark etmiş. Kalabalığın ortasında, Sinderella’nın varlığı sanki bir ışık huzmesi gibi parlamış prens, onun güzelliğini, zarafetini ve içindeki iyiliği ilk bakışta anlamış. Yavaşça Sinderella’nın yanına yaklaşmış, "Güzeller güzeli genç hanımefendi, bu dansı bana lütfeder misiniz?" diye nazikçe sormuş. Sinderella, hafifçe eğilerek başıyla onaylamış ve ikisi salonun ortasında, adeta zamanın durduğu bir anda, uyum içinde dans etmeye başlamışlar. Müzik, ışıklar, sıcak gülüşler ve o unutulmaz dans, Sinderella’nın kalbine derin izler bırakmış o gece, sarayda yaşanan anlar, hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir mucize gibiymiş.
Ancak, eğlencenin doruk noktasında, büyük saatin tik tak sesleri Sinderella’nın aklını karartmış. Perinin uyarısını hatırlayan Sinderella, panikle prensin elinden ayrılmış, "Saat 12’ye yaklaştım, gitmem lazım," diye düşünerek aceleyle salondan dışarı koşmaya başlamış. Koşarken, ne yazık ki, cam ayakkabılarından biri ayağından çıkmış ve merdivenlerde kalakalmış. Prens, dans esnasında yaşadığı bu unutulmaz anı hafızasında saklayarak, dışarı çıktığında yerde unutulmuş cam ayakkabıyı almış "Bu ayakkabının sahibini mutlaka bulmalıyım," diye içinden söz etmiş.
Saraydan ayrıldıktan sonra Sinderella, evine doğru koşmuş fakat evde üvey anne ve üvey kız kardeşler, onun baloya gitmesine asla izin vermediklerini hatırlatarak, alaycı sözler sarf ediyorlarmış. Yine de Sinderella, umudunu kaybetmemiş kalbindeki sevgi, sabır ve iyilik, onu hayata bağlı tutmuş. O gece, evinde sessizce ağlayan Sinderella, fare dostlarının yanına sığınmış onlar, minik kahramanlar gibi onun yanına gelip, ona destek olmuşlar. Olaylar, Sinderella’nın içindeki gerçek gücü ortaya koymuş o, tüm acılara rağmen, kalbindeki ışığı sönmeyecek şekilde korumuş.
Ertesi sabah, ülkenin dört bir yanında prens, cam ayakkabının sahibini bulmak için adamlarını görevlendirmiş. Prensin adamları, her evi tek tek dolaşmış, genç kızların ayakkabılarını denemiş fakat ayakkabı hiçbir kıza uymamış. Günler geçtikçe, prensin aklı, unutulmaz cam ayakkabıya odaklanmış. Sonunda, prensin adamları Sinderella’nın yaşadığı eve ulaşmışlar. Üvey anne ve üvey kız kardeşler, bu sefer ayakkabıyı denemek için yarışırken, Sinderella evin gizli köşesinde kalmış. Sadık fare dostlarından biri, evin altından anahtarı bulmuş ve Sinderella’nın gizli kapısını açmış. Sinderella, anahtarı alıp dışarı çıkmış üvey anne, "Sen nasıl dışarı çıktın?" diye bağırsa da, Sinderella kararlı bir sesle, "Ben de ayakkabıyı denemek istiyorum," demiş.
Adamlar Sinderella’yı dışarı çağırıp, narin ayağına cam ayakkabıyı giydirmişler. Ayakkabı, Sinderella’nın ayağına tam oturunca, herkes şaşkınlıkla bakmış adamlardan biri, "Bu ayakkabının sahibi siz misiniz?" diye sormuş. Sinderella sessizce başını sallamış. Prensin adamları, "Bizimle saraya gelin," diyerek onu prensin yanına götürmüş. Sarayda, prens Sinderella’yı görünce, "Nihayet sizi buldum," diyerek ona doğru yaklaşmış ve birlikte tekrar dans etmeye başlamışlar. Prens, Sinderella’nın içindeki gerçek güzelliği, sabrı ve iyiliği fark etmiş o gece, ikisi arasında başlayan duygular, ilerleyen zamanlarda derin aşklara dönüşmüş.
Zamanla, cam ayakkabının hikayesi ülke genelinde dilden dile dolaşmış herkes, gerçek sevginin, sabrın, iyiliğin ve umudun her türlü zorluğu aşabileceğine inanmış. Üvey anne ve üvey kız kardeşler, Sinderella’ya karşı duydukları acımasızlık ve kıskançlığın pişmanlığıyla yüzleşmiş, bazıları zamanla hatalarını anlamış. Kasaba halkı, Sinderella’nın yaşam öyküsünü bir umut kaynağı, bir ilham örneği olarak benimsemiş. Genç prens, Sinderella’nın güzelliği ve içtenliği karşısında, "Benimle evlenir misin?" teklifinde bulunmuş Sinderella, sevinç gözyaşları içinde bu teklifi kabul etmiş. İki genç, büyük ve neşeli bir düğünle evlenmiş, kasaba halkı da sevgi, dayanışma ve gerçek inancın gücünü kutlamış.
Sinderella’nın masalı, kötü niyetli üvey aileye, zorluklara rağmen içindeki iyiliği, sabrı ve umudu korumanın gücüne dair unutulmaz bir ders olarak nesilden nesile aktarılmış. Herkes, masalın sonunda gerçek sevginin, iyiliğin ve sabrın her zaman zafer kazanacağını öğrenmiş. Sinderella, prensle birlikte ömür boyu mutlu yaşamış, kasabanın sokakları sevgi ve umut dolu, geleceğe dair her an yeni başlangıçların habercisi olmuş.
Ve böylece, Külkedisi masalı acıların, zorlukların, haksızlıkların bile içimizdeki umut ve iyilikle aşılabileceğini, gerçek sevginin ve sabrın her daim galip geleceğini anlatan, nesiller boyu anlatılacak bir masal olarak kalmış.
Masalımızı okuduktan sonra çocuğunuzla birlikte aşağıdaki soruları
yanıtlayarak
Hem keyifli vakit geçirebilir hem de masalın öğretici
yönlerini keşfedebilirsiniz.
Mutlu bir hayat yaşamak ve özgür olmak.
Çünkü üvey annesi ve kardeşleri onu kıskanıyorlardı.
Ona büyülü bir elbise, cam ayakkabılar ve balkabağından bir at arabası verdi.
Saat 12 olmadan balodan ayrılması gerekiyordu, yoksa büyü bozulacaktı.
Merdivende düşürdüğü cam ayakkabıyı deneyerek onu buldu.
Fareler ve bir kuş.
Altın renginde bir at arabasına.
Onu çalıştırıyor, baloya gitmesine izin vermiyorlardı.
Mutlu, heyecanlı ve umut dolu hissetti.
İyilik ve sabır her zaman kazanır.
Camdan yapılmış bir çift ayakkabı.
Çünkü Külkedisi’ni bulmak istiyordu.
Büyü bozuldu ve Külkedisi eski haline döndü.
Her zaman nazik, sabırlı ve iyilik dolu olmalıyız.
Birlikte mutlu bir şekilde yaşadılar.