
Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, yemyeşil ormanlarla çevrili küçük bir köy varmış. Bu köyde, herkesin sevgiyle yaşadığı, yardımlaşmanın en önemli kural olduğu bir yerdi. Köyün ortasında büyük bir meşe ağacı yükselir, dalları gökyüzüne uzanırmış. Bu meşe ağacının altında, köy halkı toplanır, hikayeler anlatır, şarkılar söyler ve birlikte güzel zaman geçirirlermiş.
Köyde, minik bir çocuk yaşarmış. Adı Elif’miş. Elif, meraklı ve neşeli bir kızmış. Her sabah erkenden uyanır, ormanın derinliklerine doğru yürüyüşe çıkarmış. Doğayı keşfetmeyi, kuşların cıvıltısını dinlemeyi, çiçeklerin kokusunu üstüne çekmeyi çok severmiş.
Bir gün, Elif yine ormanda dolaşırken, karşısına parlak renkleriyle dikkat çeken bir kelebek çıkmış. Kelebek, Elif’in etrafında dans ederken, onu derin ormanın içine doğru yönlendirmiş. Elif, kelebekle birlikte yürümeye başlamış. Yürüdükçe, ormanın daha da gizemli ve büyülü olduğunu fark etmiş. Ağaçların arasında süzülen ışık huzmeleri, yerdeki yaprakların hışırdayışı onu büyülemiş.
Bir süre yürüdükten sonra, Elif karşısına muhteşem bir gölet çıkmış. Göletin suyunda, gökkuşağının tüm renkleri yansımış. Kelebek, göletin kenarındaki büyük bir çınarın dallarına konmuş. Elif, gölete doğru yaklaşmış ve suyun yüzeyine baktığında, suyun altında birçok renkli balık yüzdüğünü görmüş. Balıkların arasında, altın renginde parıldayan bir balık diğerlerinden farklıymış.
Elif, altın balığı görünce çok şaşırmış. Balık, Elif'e bakıyor ve ona sesleniyormuş:

Sevgili Elif, beni bulduğun için çok şanslısın. Ben Gökkuşağı Balığıyım. Ormanın ve köyümüzün dengesi bozulduğunda, yardımına ihtiyaç duyacağım.
Elif, biraz korksa da cesaretini toplamış ve sormuş:
Nasıl yardımcı olabilirim, Gökkuşağı Balığı?
Balık, Elif'e ormanda kaybolmuş olan Renk Taşı'ndan bahsetmiş. Renk Taşı, ormanın tüm renklerini ve güzelliklerini koruyan sihirli bir taştı. Ancak taştan biri kaybolması, ormanda renklerin solmasına ve doğanın dengesinin bozulmasına neden oluyordu. Gökkuşağı Balığı, taşı geri bulmak için cesur birine ihtiyacınız olduğunu söylemiş.
Elif, görevi kabul etmiş ve hemen yola çıkmış. Yanına en sevdiği minik sırt çantasını pak etmiş içinde biraz su, elma ve en çok sevdiği boyalarını almış. Ormanda derinlere doğru yürümeye başlamış. Yolları geçerken, çeşitli hayvanlarla karşılaşmış. İlk olarak, ormanın neşeli tavşanlarıyla tanışmış. Tavşanlar, Elif’e yol tarifi vermek için ona yardımcı olmuşlar.

Bir süre sonra, Elif büyük bir mağaraya varmış. Mağaranın girişinde, yaşlı bir baykuş oturuyormuş. Baykuş, Elif’e bakmış ve sormuş:
Merhaba küçük kız, neden böyle derin ormanda yalnız başına geziyorsun?
Elif, görevi anlatmış ve Renk Taşı'nı bulmak istediğini söylemiş. Baykuş, dikkatle dinlemiş ve sonra yardım etmeye karar vermiş:
Renk Taşı, Mağaranın en derin köşesinde saklı. Ama oraya ulaşmak için cesaret ve zekân gerekiyor. İçeri girmeden önce kendinle ilgili önemli bir şeyi anlaman lazım: Her birimiz, doğanın bir parçasıyız ve onu korumak bizim sorumluluğumuz.

Elif, baykuşun sözlerini düşünmüş ve başını sallamış:
Anladım, ormanın dostu olmak ve ona iyi bakmak gerekiyor. Teşekkür ederim.
Baykuş, Elif’e mağaranın içini gösteren bir yol haritası çizmeye başlamış. Elif, baykuşun rehberliğinde mağaraya girmiş. Mağaranın içinde gölgeler dans ediyor, sanki her adımda yeni bir sır ortaya çıkıyormuş gibi görünüyormuş. Elif, cesurca ilerlerken, karşısına üç farklı kapı çıkmış. Her kapının üzerinde farklı bir sorunun cevabı yazılıymış.
İlk kapının üzerinde şöyle yazıyormuş: Doğada en çok hangi renk var?

Elif, bir an düşündükten sonra cevaplamış:
Doğa, her renkten oluşur. Ancak en yaygın olan yeşil renktir, çünkü ağaçlar, çimler ve bitkiler yeşildir.
Kapı açılmış ve Elif bir odaya geçiş yapmış. İkinci kapının üzerinde ise şu soru yazıyormuş: Ormanda yaşayan en hızlı hayvan hangisidir?
Elif, tavşanlarla oynarken onların ne kadar hızlı olduğunu hatırlamış ve cevaplamış:

Tavşanlardır! Onlar çok hızlı koşarlar.
Yine kapı açılmış ve Elif üçüncü kapıya ulaşmış. Bu kapının üzerinde son bir soru yazılıymış:
Suyun içinde en parlak balık hangisidir?
Elif, Gökkuşağı Balığı’nı hatırlamış:

Gökkuşağı Balığı, suyun içinde en parlak balıktır.
Üçüncü kapı da açılmış ve Elif, mağaranın en derin yerine ulaşmış. Orada, Renk Taşı parıldıyormuş. Taşın etrafında, ormanın tüm renkleri birleşmiş ve muhteşem bir ışık yayıyormuş. Elif, taşı dikkatlice almış ve yanında götürmek için sırt çantasına yerleştirmiş.
Ancak taşın alınmasıyla birlikte, dağının içinden hüzünlü bir ses yükselmiş:
Renk Taşı'nı aldın, denge bozuldu. Ormana zarar vereceksin.

Elif, korkmuş ama cesur kalmaya çalışmış:
Üzgünüm, denge bozulmasın diye taşını alıyorum. Onu yerine geri koymak için bir planım var.
Tam o anda, Gökkuşağı Balığı ortaya çıkmış ve Elif'e yardım etmiş. Balık, taşla birlikte köye nasıl geri döneceğini göstermiş. Birlikte, el ele, taşı tekrardan gölete yerleştirmişler. Taş yerine konunca, ormanın renkleri yeniden canlanmış, ağaçlar daha da yeşillenmiş ve hayvanlar eski neşelerine kavuşmuş.
Köye dönen Elif, geri döndüğünde herkes onu kutlamış. Büyük meşe ağacının altında toplanan köylüler, Elif’in cesaretini ve doğaya olan sevgisini alkışlamışlar. O günden sonra, Elif ormanın koruyucusu olarak anılmış ve herkes doğaya olan saygısını bir kez daha hatırlamış.

Elif, bu macerası sayesinde öğrendiği en önemli derslerden biri olan doğanın dengesini korumanın önemini hiç unutmadı. Her gün ormanda geçirdiği zamanlarda, etrafındaki güzelliklere daha da fazla değer verdi ve köyündeki herkesi de bu sevgiyi paylaşmaya teşvik etti.
Köydeki çocuklar, Elif’in hikayesini dinlerken hayal güçlerini kullanır, doğanın içinde kaybolmanın ne kadar güzel olduğunu düşünürlerdi. Elif de her gece büyük meşe ağacının altında oturur, yeni maceralar planlar ve doğanın sunduğu mucizeleri keşfetmenin heyecanını yaşardı.
Ve böylece, Elif’in liderliğinde köy, doğayla uyumlu bir şekilde yaşamaya devam etti. Herkes birbirine yardım ederek, paylaşarak ve sevgiyle yaşayarak mutluluğu buldu. Orman da onlarla birlikte huzur içinde varlığını sürdürdü.
Elif’in hikayesi, kuşaktan kuşağa anlatılan bir efsane haline geldi. Küçük çocuklar, Elif’in cesaretini ve doğaya olan sevgisini örnek alarak, büyüdüklerinde de çevrelerine duyarlı bireyler oldular. Köy, mutlu ve huzurlu bir yer olarak kalmaya devam etti, çünkü insanlar doğayı sevdikçe, kendilerini de sevdiklerini anladılar.

Ve işte, sevgiyle dolu bu küçük köyde, herkes mutlu mesut yaşadı. Elif ve arkadaşları, doğanın güzelliklerini korurken, birbirlerine olan sevgilerini de artırdılar. Ormanda esen rüzgar, kuşların cıvıltısı ve meşe ağacının gölgesinde geçirilen keyifli günler, köydeki herkesin kalbinde yer etti.
Gökkuşağı Balığı da, Elif’in dostu olarak her zaman yanında oldu. Zor zamanlarda ona yol gösterdi, neşeli günlerdese birlikte oynadı. Böylece, köy ve orman arasındaki dostluk hiç bitmedi.
Masal burada sona ererken, Elif ve arkadaşlarının hikayesi, dinleyen herkesin kalbinde sıcak bir yer edindi. Onların hikayesi, doğaya olan sevginin ve paylaşmanın gücünü bir kez daha hatırlattı. Ve hep birlikte, sevgiyle, saygıyla ve mutlu günlerle yaşamaya devam ettiler.
Ve masal burada sona erdi, mutlu yaşadılar daima.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!