
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalplerin hep umutla dolu olduğu, kuşların şarkılar söylediği ve minik çiçeklerin gülümseyerek açtığı bir diyar varmış. Bu diyarın en gözde yeri, adı “Düş Bahçesi” olan büyülü bir ormanmış. Düş Bahçesi, sıradan ormanlardan çok daha fazlasıymış çünkü burada ağaçlar fısıldar, rüzgar masallar anlatır, pırıl pırıl parlayan nehirler ise gizemli hikayeleri saklarmış. Ormanın her köşesinde maceraya can veren minik dostlar yaşarmış. Bu dostlardan biri de cesur ve meraklı yüreğiyle tanınan Ela adında sevimli bir kızmış.
Ela, henüz altı yaşında olmasına rağmen hayal gücüyle çevresini renklendirmeyi çok severmiş. Her akşam uyumadan önce, annesinin anlattığı masallardan esinlenerek kendi masal kitabını yaratır, sayfalarına renkli hayallerini dökermiş. Bir akşam Ela, penceresinden dışarı baktığında, gökyüzünde parıldayan bir yıldız dikkatini çekmiş. Yıldız, sanki ona özel bir mesaj verirmişcesine parlıyor, hafifçe titriyormuş. Bu gizemli işareti gören Ela, kalbinin derinliklerinde bir maceranın başlangıcını hissetmiş ve hemen hazırlanmaya başlamış.

Bir sonraki gün, Ela, en yakın arkadaşları olan kocaman güleryüzlü tavşan Mırmır ve neşeli kuş Cıvıltı ile birlikte Düş Bahçesi’ne doğru yola çıkmış. Ormanın renkli patikalarında yürürken etraflarında dans eden ışık topları, hatta konuşan çiçekler bile onlara eşlik etmiş. Ağaçların dallarında dinlenen minik sincaplar, “Hoş geldiniz!” diye neşeyle çığlık atarken, her adımda Ela, ormanın kendine has büyüsüne daha çok hayran kalmış.
Yürüyüşleri sırasında Ela ve arkadaşları, ormanın derinliklerinde, ağaçların arasında saklanmış eski bir harabe bulmuşlar. Harabe, zamanın izlerini taşıyan taş duvarlar, eskimiş mozaikler ve üzerinde özenle işlenmiş, ama artık solmuş resimlerle süslenmiş duvar resimleriyle doluymuş. Harabenin yanında duran, gözleri bilgelikle parlayan eski bir kaplumbağa, “Benim adım Zamanbey, ormanın unutulmuş bilgilerini saklarım” demiş. Zamanbey, Ela’ya onlara ormanın sırrını anlatacak küçük bir görev verdiğini söylemiş. “Görevim, gökyüzündeki parlayan yıldızın hikayesini bulmaktır. Bu, ormanın geleceği ve senin hayallerin için çok kıymetlidir,” diye eklemiş kaplumbağa, yavaşça gülümseyerek.

Ela, Mırmır ve Cıvıltı, Zamanbey’in söylediklerini dikkatlice dinlemiş ve hemen görevi kabul etmişler. Beraber yürümeye devam ederken, yol boyunca birbirinden ilginç ipuçları toplamışlar. Denizin melodisini andıran, şırıl şırıl akan küçük bir dere kenarında parlayan taşlar, onlara yıldızın hikayesini anlatan ince yazılar içeriyormuş. Yazılarda, yıldızın aslında gökyüzünün koruyucusu olduğu ve her gece ormanın üzerine umut tohumları serperek, uyuyan doğaya yeni rüyalar bahşettiği anlatılıyormuş. Ela, bu bilgiyi öğrendikçe heyecanı katlanmış ve arkadaşlarına dönüp “Bu, bize masalımızın ne kadar sihirli olduğunu gösteriyor. Her birimizin içinde bir yıldız var, parlamak için bekleyen,” demiş.
İlerleyen saatlerde, ormanın derinliklerinde, kocaman yapraklardan oluşan bir köprü keşfetmişler. Köprünün diğer ucunda, ağaçların gövdesine oyulmuş, rüzgarla sallanan eski bir hikaye tahtası varmış. Tahtanın üzerinde, minik ellerle çizilmiş resimler ve harfler, yıldızın ne kadar önemli bir görev üstlendiğini anlatıyor, “Gökyüzünün ışığı, rüyaların kapısını aralar. Yıldız, umudun simgesidir,” yazıyormuş. Ela, bu mesajı okurken içinin içi ısınmış çünkü o, tüm hayallerinin gerçekleştirilmesinde kendi yıldızını bulmuş gibi hissediyormuş.

Köprüyü geçtikten sonra, arkadaşlar karanlık bir mağaraya varmışlar. Mağaranın girişinde, asırlardır orada gördükleri kadar parlak ve renkli ışıklar sallanıyormuş. Mağaranın içinde, minik ateş böcekleri, tıpkı yıldız tozları gibi pırıl pırıl yanıp sönüyormuş. Bu ateş böceklerine göre, mağara “Düşlerin Sığınağı”ymış. İçeri girdiklerinde, her biri minik bir masal fısıldarcasına dans ediyor, nağmeler söylermiş. Mağaranın derinliklerinde ilerlerken, Ela, bir yandan da parlayan yıldızın izini sürmeye çalışıyormuş. Sonunda, mağaranın en karanlık köşesinde, duvarın üzerine işlenmiş, eski bir resimde yıldızın çizgilerini fark etmiş. Resimdeki yıldız, sanki bir pusula gibi gösteriyormuş: Ela’nın kalbinde taşıdığı iyilik ve hayal gücü, ormanın dört bir yanındaki dostlukları aydınlatıyormuş.

Mağaradan çıkınca Ela, Mırmır ve Cıvıltı, Zamanbey’in kenarında bir araya geldikleri küçük bir çayın yanına varmışlar. Zamanbey, “Bakın, küçük arkadaşlar. Yıldızın hikayesini bulmak, sadece bir macera değil aynı zamanda, sizlere iç dünyanızın ne kadar parlak olduğunu, hayallerinizin gücünü hatırlatıyor. Her birinizin içinde, dünyayı aydınlatacak bir ışık var,” demiş. Ela, derin bir nefes almış ve arkadaşlarına dönerek, “Ben anladım! Bizler cesur, sevgi dolu ve meraklıyız. Her zorlukta birbirimize destek olup, içimizdeki yıldızın ışığını asla kaybetmemeliyiz,” diye coşkuyla söylemiş.

Artık hava kararmaya başlamış, gökyüzü sanki Ela’nın yüreğinde parlayan o yıldız gibi ışıldamış. Deniz dalgalarının kıyıya fısıldadığı ninni sesi, ormanın her yanında yankılanmış. Ela ve arkadaşları, eve dönerken, yavaşça yürürken, geçtikleri her nokta onlara yeni bir hikaye, yeni bir bilgi vermiş. O gün, Düş Bahçesi onlara yaşamın, dostluğun ve içindeki gücün ne kadar değerli olduğunu öğretmiş. Eve vardıklarında, Ela annesine gün boyunca yaşadığı maceraları, öğrendiği bilgileri ve hissettiği o tarifsiz mutluluğu anlatmış.

Annesi, Ela’nın gözlerindeki ışıltıyı görüp, “Senin gibi cesur ve sevgi dolu bir yüreğin her zaman parlayacaktır. İçindeki yıldız asla sönmez, sevgili kızım,” demiş ve onu kocaman bir öpücükle uğurlamış. Ela, yatağına uzanıp gözlerini kapatırken, O gün Düş Bahçesi’nde öğrendiği her şey, onun kalbinde bir masal olarak kalmış. Rüyalarında, parıldayan yıldızın ona fısıldadığı umut ve sevgiyle dolu melodiler çalarak, ona her zaman, hayal kurmanın ne kadar harika ve önemli olduğunu hatırlatmış.

Gecenin sessizliğinde, yıldızlar gökyüzünde birer birer yanarken, her biri Ela’nın içindeki cesur ve meraklı maceraperest ruhunu taçlandırırmış. Minik kalbi, hayatın sunduğu güzellikleri ve dostluğun değerini kucaklamış, her yeni gün, yeni bir masalın, yeni bir maceranın habercisi olarak yüzünü güldürürmüş. Böylece, Düş Bahçesi’nden eve kadar uzanan bu unutulmaz yolculuk, tüm ormanı aydınlatan bir sevgi ve umut ışıltısına dönüşmüş.

Ve işte, Ela’nın macerası burada bitmemiş çünkü her gün, yeni keşifler, yeni dostluklar ve yeni hayallerle doluymuş. Küçük kalbi, her gece uykuya dalarken, ormanın derinliklerinden gelen o yumuşak ninni sesleri eşliğinde, kendine “Ben de bir yıldızım, parlamaya devam edeceğim,” der, tatlı rüyalara dalarmış. Sonsuza dek mutlu yaşadıkları, hikayelerin bir parçası olan bu diyar, sevgiyle, merakla ve hayal gücüyle her daim canlı kalırmış.

Masalımız burada sona ererken, her çocuğun kalbinde saklı olan o muhteşem yıldız, ışığıyla tüm karanlıkları dağıtarak, sevgi dolu bir geleceğin kapılarını aralamaya devam eder, minik dostlarımızın yüreklerinde umut çiçekleri açarmış. Böylece, birbirini seven ve bilgiyle, hayal gücüyle beslenen herkes, sonsuz mutluluğa kavuşurmuş. Ve gökyüzünde parlayan o yıldız, onlara her zaman “iyi geceler” dermiş.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!