Bir varmış bir yokmuş sıcak yaz akşamlarının ardından, serin kış gecelerinin nazlı meltemleri eşliğinde, evlerinin penceresinden yıldızları izleyerek uykuya dalan minik bir kasaba varmış. Bu kasabada, her akşam uyumadan önce dinlenen, neşeyle hayallere dalan ve tatlı rüyalarla uyanan küçük çocuklar olurmuş. İşte bu masal, uyku öncesi huzur dolu anların, güzel hayallerin ve iyiliklerle dolu kalplerin öyküsüdür. Küçük Melike adında, altı yaşında sevimli bir kız çocuğu, her gece annesinin anlattığı uyku masallarını dinleyerek tatlı rüyalara dalarmış. Melike’nin odası, yumuşak battaniyeler, renkli yastıklar ve duvarlarda asılı hayvan resimleriyle donatılmış, her köşesinde sevgi ve sıcaklık barındırırmış. Akşamları, Melike’nin annesi odanın loş ışıkları altında ona “Uykunun sihirli dünyası”ndan bahseder, her bir yıldızın ve her bir kar tanesinin ne kadar özel olduğunu anlatırmış. Melike, bu masalları dinlerken, kalbinde sevgi ve huzur hisseder, uykuya dalmadan önce gözlerini kapatıp yeni maceraların hayalini kurarmış.
Bir gece, Melike, annesinin hikayesini dinledikten sonra, gözlerini kapattığında kendini bambaşka bir dünyada bulmuş. Bu dünya, rengarenk bulutların, ışıl ışıl parlayan yıldızların ve nazlı rüzgarın melodisini duyabildiği, adeta rüya gibi bir yerdi. Melike, bu sihirli diyarda uçsuz bucaksız çiçek tarlaları arasında yürürken, önünde kocaman, pırıltılı bir nehrin kenarında parıldayan bir köprü belirmiş. Köprünün üzerinde yürüyen minik bir tavşan, yuvarlak gözleri ve sevimli kulaklarıyla Melike’ye gülümsemiş. Tavşanın adı Pıtırcık’tı o, rüya diyarının neşesi, arkadaşlığı ve paylaşmayı simgeliyordu. Pıtırcık, Melike’ye “Hoş geldin, tatlı rüya dostum. Bu diyar, uykunun sihirli dünyasıdır. Burada her adımın, her nefesin sana mutluluk ve huzur getirir,” demiş. Melike, Pıtırcık’ın sıcak sözleriyle cesaret bulmuş ve birlikte nehrin kıyısındaki çiçek tarlalarına doğru yürümeye başlamışlar.
Yürürken, Melike rüya diyarında her şeyin ne kadar canlı ve renkli olduğunu fark etmiş çiçekler birbiriyle konuşur, yapraklar hafif bir melodi söyler, bulutlar birbirine komik şekiller verirmiş. Rüya diyarının içinde, her şeyin bir anlamı, her rengin bir hikayesi varmış. Melike, “Her şey neden bu kadar güzel?” diye sormuş. Pıtırcık, “Çünkü burada, sevgi ve iyilik her şeyin temelidir. Uykuya dalmak, sadece bedenin dinlenmesi değil, aynı zamanda kalbinin, hayal gücünün ve ruhunun da canlanmasıdır,” demiş. Bu sözler, Melike’nin aklında yeni umutlar yeşertmiş artık uykuya dalmanın ne kadar değerli ve sihirli bir yolculuk olduğunu anlamış.
Melike ve Pıtırcık, ilerledikçe, bir başka sevimli yaratıkla karşılaşmışlar. Bu yaratık, parlak renkli tüyleri olan küçük bir sincapmış. Sincabın adı Cıvıl Cıvıl’mış o, enerjik ve meraklı, her an yeni şeyler öğrenmeye istekliymiş. Cıvıl Cıvıl, Melike’yi görünce, “Hoş geldin! Burada her şey paylaşılınca daha da güzelleşir. Ben de yeni dostlar edinmekten ve maceralar yaşamaktan büyük mutluluk duyarım,” diyerek kocaman bir gülümseme ile selamlamış. Üç arkadaş, birlikte rüya diyarının keşfedilmemiş güzelliklerini araştırmaya başlamışlar. Birlikte ilerledikçe, küçük nehir kenarındaki eski, yosun tutmuş bir köprüye ulaşmışlar. Köprünün üzerinde, her biri farklı renkte parlayan minik taşlar varmış bu taşlar, rüya diyarının sırrını taşıyan, sevgi ve umut simgeleriydi. Pıtırcık, “Bu taşlar, her birimizin kalbinde saklı olan sevgiyi temsil eder. Onlara dokunduğumuzda, içimizdeki iyilik ve umut daha da güçlenir,” demiş. Melike, bu sözlerin etkisiyle, taşlardan birine dokunmuş aniden kalbinde sıcak bir duygu hissetmiş ve kendini daha da mutlu ve huzurlu hissetmeye başlamış.
Ardından, üç arkadaş, rüya diyarının en yüksek tepesine doğru yol almışlar. Tepenin zirvesine vardıklarında, etraflarını saran, gökyüzünden süzülen yıldızlar ve altın sarısı bir ay ışığı, onları karşılamış. Burada, bir başka bilge varlık onları bekliyormuş: Zarif, nazlı bir baykuş. Baykuş Zarif, yavaşça uçarak yanlarına yaklaşmış ve derin, yumuşak sesiyle, “Hoş geldiniz, tatlı rüya dostlarım. Buraya geldiğinizde, kalbinizin ne kadar geniş, sevgiyle dolu olduğunu görürüm. Uykuya dalmak, yaşamın yenilenmesidir her gece, yeni umutlara ve yeni maceralara kapı açar,” demiş. Melike, baykuşun sözleriyle daha da büyülenmiş, kalbinde derin bir huzur hissetmiş. Zarif’in anlattığı hikayeler, ona uyku öncesi hayallerin ne kadar değerli olduğunu, her bir rüyanın insanın iç dünyasını zenginleştirdiğini anlatmış.
Melike, Pıtırcık, Cıvıl Cıvıl ve Zarif, birlikte rüya diyarında dolaşırken, her bir adımda yeni güzellikler keşfetmişler. Ormanın derinliklerinde, minik nehirler akıyor, her su damlası masalsı bir melodi söylüyordu. Çiçekler, rengarenk yapraklarıyla, birbirlerine en güzel hikayeleri fısıldıyor, kuşlar ise gökyüzünde neşeyle süzülüyordu. Melike, “Bu diyar, kalbimin en derin arzularını, umutlarını ve sevgiyi barındırıyor,” diye düşünürken, uykuya dalmanın ne kadar büyülü bir yolculuk olduğunu daha iyi anlamıştı.
Artık Melike, her gece uyumadan önce bu güzel rüya diyarına gitmenin, kendini dinlemenin ve kalbini temizlemenin önemini kavramıştı. Gerçek dünyada da, annesinin ona anlattığı masallardan aldığı dersleri uyguluyor, gün içinde arkadaşlarına yardım ediyor, sevgiyle, sabırla ve özenle davranıyordu. Rüya diyarında öğrendiği her yeni hikaye, ona yaşamın güzelliklerini, doğanın ve dostluğun değerini hatırlatıyor, her yeni gün onu daha güçlü kılıyordu.
Bir gece, Melike odasında yatağına uzandığında, annesinin yumuşak sesi yine masal anlatmaya başlamıştı. Annesi, “Uyku, bedenimizi dinlendirir, kalbimizi sevgiyle doldurur. Her gece uyandığında, yeni bir umut, yeni bir macera seni bekler,” diye fısıldarken, Melike derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Melike, o an rüya diyarına yeniden adım atmak için hazır olduğunu hissetti. Gözlerini kapadığında, kendini yeniden zarif baykuş Zarif, neşeli tavşan Pıtırcık, enerjik sincap Cıvıl Cıvıl ve sıcak, sevgi dolu çiçeklerle bezeli o sihirli ormanda buldu. Bu kez, her şey daha da canlı, renkler daha da parlak, sesler daha da tatlıydı. Her adımında, kalbindeki umut ve sevgi daha da büyüyordu. Melike, rüya diyarında yeni maceralara atılıyor, her bir deneyimden bir ders çıkarıyor, içindeki iyiliği ve sevgiyi çoğaltıyordu.Artık Melike, her gece uyumadan önce bu güzel rüya diyarına gitmenin, kendini dinlemenin ve kalbini temizlemenin önemini kavramıştı. Gerçek dünyada da, annesinin ona anlattığı masallardan aldığı dersleri uyguluyor, gün içinde arkadaşlarına yardım ediyor, sevgiyle, sabırla ve özenle davranıyordu. Rüya diyarında öğrendiği her yeni hikaye, ona yaşamın güzelliklerini, doğanın ve dostluğun değerini hatırlatıyor, her yeni gün onu daha güçlü kılıyordu.
Rüya diyarının sonunda, Melike, kendini tekrar odasında buldu. Gözlerini yavaşça açtığında, odasındaki yumuşak ışık ve annesinin gülümseyişi, ona uykunun getirdiği huzurun ve kalbinin sıcaklığının bir yansıması gibi geldi. Melike, artık uykuya dalmanın, sadece bedenin dinlenmesi değil, aynı zamanda ruhun, hayal gücünün ve sevgilerin paylaşılması olduğunu öğrenmişti. Her gece uyandığında, annesinin anlattığı masalı ve rüya diyarındaki maceralarını hatırlıyor, kalbindeki sevgiyle yeni günlere umutla başlıyordu.
Ve böylece, Melike’nin uyku öncesi masalları, her gece annesi tarafından anlatılan, kalpleri sevgiyle dolduran, minik hayallerin büyük umutlara dönüştüğü bir gelenek haline geldi. Kasaba halkı da, çocuklarının bu masallardan aldığı derslerle daha mutlu, daha anlayışlı ve daha yardımsever bireyler olacağını biliyordu. Her gece, yıldızların altında, pencereden içeri süzülen hafif melodi eşliğinde, Melike ve diğer çocuklar tatlı rüyalara dalıyor, gelecek günler için yeni umutlar yeşeriyordu. Masalımız burada sona ererken, her bir çocuk, uykunun sihirli dünyasında, sevgiyi, iyiliği ve dostluğu keşfetmenin ne kadar değerli olduğunu hatırlayarak, mutlu ve huzurlu bir uykuya dalıyordu. Böylece, uyku öncesi masallar, kalplerde sevgi ve umut tohumları ekerek, her yeni güne ışık ve mutlulukla başlamanın en güzel yolunu sunuyordu.
Masalımızı okuduktan sonra çocuğunuzla birlikte aşağıdaki soruları
yanıtlayarak
Hem keyifli vakit geçirebilir hem de masalın öğretici
yönlerini keşfedebilirsiniz.
Uyku masalı dinliyordu.
Rüya diyarına.
Beyaz bir tavşan olan Pıtırcık ile.
Burasının sevgi ve huzur dolu bir yer olduğunu anlattı.
Meraklı bir sincap olan Cıvıl Cıvıl’ı.
İçinde sevgi ve huzur hissetti.
Uykuya dalmanın yeni umutlar ve maceralar getirdiğini söyledi.
Renkli çiçekler, sihirli nehirler, yıldızlarla dolu bir gökyüzü.
Mutlu ve huzurlu hissetti.
Uykuya dalmanın huzur verici ve hayal gücünü geliştiren bir yolculuk olduğunu.