
Bir varmış bir yokmuş, mavi çatılı evde yaşayan Zeynep ve Arda adında iki kardeş varmış. Her gece uyku vakti geldiğinde pencereden içeri sızan ay ışığıyla birlikte kalpleri merak ve heyecanla dolarmış. Bir gece Lila adında minik bir uyku perisi, pofuduk kanatlarıyla pencereden içeri konmuş ve fısıldamış: “Hadi gelin, birlikte rüya diyarlarını keşfedelim.” Zeynep ile Arda el ele tutuşup gözlerini kapatmışlar ve Lila’nın sihirli tozları etraflarını sarınca kendilerini farklı dünyaların kapısında bulmuşlar.

İlk durakları Yıldız Bahçesiymiş. Gümüş sarılı ağaçların dallarında minik yıldız çiçekleri mis gibi ışık saçıyormuş. Zeynep, bir yıldız çiçeğini nazikçe koklayınca dilek defterindeki bir dileğinin gerçekleştiğini hissetmiş. Arda ise parmak uçlarıyla yapraklara dokunup en parlak çiçeği seçmiş. Lila, “Burada her yıldız çiçeği bir çocuğun hayalini temsil eder,” demiş. “Dilekleriniz renkli ipliklerle dokunur bu bahçede.” İki kardeş, en güzel dilek ipliklerini saklamak için küçük ceplerine nazikçe yerleştirmişler.

Sonra, gökkuşağının izinden ilerleyerek Renkler Nehri kıyısına gelmişler. Nehirde akan sular, gökkuşağının yedi renginden birini sürekli değiştirerek pırıl pırıl parlıyormuş. Zeynep cesaretle nehre adım atmış ve suyun üzerinde yavaşça yürüyormuş. Arda korkmuş ama Lila elini tutup, “Korkma, su senin sevginle dost olur,” demiş. Kardeşler suyun rengini birlikte değiştirip su perileriyle oyunlar oynamışlar. Renkler Nehri’nin kıyısındaki taşların üzerinde oturup gökkuşağının melodisini dinlemişler. Her dalga düdük sesi gibi hafifçe ötüyormuş.

Bir süre sonra yumuşacık bulutların üstünde yükselen Pamuk Şatosu’nu görmüşler. Kapısındaki dev pembe kapı, şeker kamışından oyulmuş kulplarla açılıp kapanıyormuş. İçerisi pastalar, çilekli kremalar, vanilyalı rüzgarlarla doluymuş. Arda, “Burası tam bir tatlı rüya!” diye heyecanlanmış. Zeynep ise bulut yastıklarında miskin miskin uzanmış. Şatonun sahibi Şeker Bulutu adında koca yürekli bir bulut ciniymiş. Onlara balonlardan şekerler ikram etmiş ve “Mutluluk paylaştıkça çoğalır,” demiş. Kardeşler, ikram edilen şekerleri birbirleriyle ve Lila’yla neşe içinde paylaşmışlar.

Hafif bir uyku dalgası yaklaştığında Lila, “Yeni bir durak bizi bekliyor,” diyerek ellerini çırpmış. Yol uzayıp masal derecelerinden geçerken Zeynep ile Arda gözlerini kapayınca kendilerini Mercan Denizaltı Sarayı’nda bulmuşlar. Deniz altındaki sarayın duvarları mercanlardan, kapıları midyelere benzeyen kabuklardanmış. Renk renk balıklar, usulca yüzerek kardeşlere merhaba demiş. Arda, su altındaki bitkileri okşarken bir denizatıyla dost olmuş. Zeynep ise deniz kızlarının söylediği dalgalı bir şarkıya eşlik etmiş. Sarayın büyük salonunda öğüt bağırtıları yapan dost canlısı dev bir ahtapot, saraya hoş geldiniz demek için kocaman bir gülümseme göstermiş. O kollarıyla hafifçe sarmış çocukları ve dedi ki: “Kendini sev, başkalarını sev, dünya seninle çiçek açar.”

Sonra bir salıncakta sallanır gibi dalgalar arasında süzülürken Lila onları yeniden uyandırmış. Bu kez nefes kesen bir Vahşi Orman’a gelmişler. Ağaçların gövdeleri gökkuşağı renklerinde, yapraklar minik kristallerdenmiş. Arda kendini bir kaşif gibi hissetmiş, pusulasını cebinden çıkarmış. Zeynep merakla etrafa bakarken havada ışıldayan ateşböcekleri ormanı aydınlatıyormuş. Bir eğrelti otu dostu, minik gülümsüyerek onlara ormanın en gizli köşelerine giden yolu göstermiş. Yolda giderken “Cesaret, korktuğumuz kapıları açacak anahtardır,” demiş küçük eğrelti otu. Kardeşler birlikte yola koyulmuşlar ve ormanın kalbinde birbirlerine destek olmayı öğrenmişler.

Son durağa, Rüya Kalbi Vadisi’ne ulaştıklarında Lila fısıldamış: “Burası bütün rüyaların kalbidir. İçindeki iyilik, sevgi ve cesaret ne kadar güçlü ise bu vadi o kadar parlar.” Zeynep ve Arda el ele verip kalplerini yollamışlar. Vadideki çiçekler bir bir açılmış, gökyüzündeki ay güler yüzünü göstermiş. Kardeşler, en derin nefeslerini alıp bu sevgi dolu havayı içlerine çekmişler. Rüya Vadisi’nin kapısında Lila’nın saflığından bir parça parlamış ve hafif bir esintiyle çocukların yanaklarını okşamış.

O anda her şey yavaşça soluk maviye dönmüş. Zeynep gözlerini açmış ve Arda onu gülümseyerek seyretmiş. Yatak odalarının penceresinden ay ışığı bir kez daha parlamış. Lila uyku perisi hafifçe el sallayıp: “Artık evdeyiz,” demiş. “Güzel rüyalar sizinle olsun.” İki kardeş yay gibi yaylanarak yataklarına uzanmış, birbirlerine sarılıp mırıldanmışlar: “En güzel düşlerde buluşalım.” O gece gökyüzündeki yıldızlar bile sessizce parlamış, çünkü Zeynep ve Arda’nın kalbinde öğrendikleri sevgi, paylaşma ve cesaret ışığı rüya dünyalarını huzurla doldurmuş.

Ertesi sabah anne ve baba odaya girince iki kardeşi gülücüklerle uyandırmışlar. Zeynep yastığının altında uyku perisinin sihirli tozundan kalan minik parlak taneler bulmuş. Arda ise yastığının kenarında gümüş bir yıldız çiçeği yaprağı keşfetmiş. “Bu rüyayı hiç unutmayacağız,” demişler. O günden sonra her gece uyumadan önce birbirlerine rüya dilekleri fısıldamışlar. Ve her sabah, yeni bir maceraya başlamanın neşeyle dolu olduğunu hatırlamışlar. Masal da burada bitmiş, her uyku vakti yeni bir düş kapısı aralanmış. Gökyüzündeki ay, yıldızlar ve Lila uyku perisi, bir sonraki rüyada yeniden buluşmak üzere gülümsemişler. Neyse ki her günce uyanmak da ayrı bir mutlulukmuş çünkü rüyalar, gerçek sevgi ve cesaretle beslenir, her an içine sığacak kocaman bir macera saklarmış. Ve elbette her masal gibi bu rüya hikâyesi de sonsuz bir mutlulukla noktalanmış.

Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!