
Uzak bir kasabanın eteklerinde, yemyeşil ormanla çevrili küçük bir çiftlikte yaşayan Elif adında yedi yaşında neşeli bir kız çocuğu vardı. Elif’in en yakın arkadaşı, tüylü, kahverengi gözlü ve beyaz benekli sırtıyla dikkat çeken bir köpekti. Adı Karabas’tı. Karabas, daha yavruyken Elif’in evinin önünde bulduğu terk edilmiş bir köpek yavrusuydu. Elif onu o gün kucağına almış, sıcak süt ve sevgiyle beslemiş, ondan bir daha hiç ayrılmamıştı.

Her sabah güneş ilk ışıklarını tarlanın üstüne vururken, Elif uyanır uyanmaz Karabas’ın yanına koşar, uzun kulaklarını okşar, “Günaydın, canım arkadaşım!” derdi. Karabas da sevgi dolu bakışlarla kuyruğunu sallayıp, Elif’in ayakucunda zıplardı. Sonra birlikte tarlaya iner, süt ineklerini otlatır, bahçedeki çiçekleri sular, civardaki kuşları izlerlerdi. Karabas ne zaman Elif’i yalnız bıraksa, hemen geri döner, küçük dostunun her an yanında olduğunu gösterirdi.

Bir gün kasabada büyük bir panayır kurulacağı haberi yayıldı. Renkli çadırlar, lezzetli yemek tezgâhları, oyuncak stantları ve neşe dolu oyun alanları kurulacaktı. Elif, annesine koşup, “Anne, lütfen beni panayıra götürür müsün? Karabas’ı da yanıma alabilir miyim?” diye sordu. Annesi gülümsedi: “Elbette canım, ama Karabas kalabalıktan korkar, dikkat etmeliyiz.” Elif, “Merak etme, birlikte olunca cesur oluyor,” diyerek Karabas’ı sevgiyle okşadı.

Panayır sabahı geldiğinde, Elif ve annesi yola çıktılar. Karabas da tasmasıyla onlara eşlik etti. Panayır alanına vardıklarında rengârenk balonlar gökyüzüne yükseliyor, çocuk kahkahaları her yeri sarıyordu. Elif, atlı karıncaya binmek istedi annesi biletleri aldı, ikisi birlikte dönen atların üzerinde keyifli bir tur yaptılar. Karabas ise kalabalığın içinde biraz huzursuzlandı. Kulaklarını geri yatırdı, etrafı koklayıp kokladı, Elif’in bacağını nazikçe itti. Elif de “Tamam, tamam,” diyerek annesinin elini tuttu ve biraz uzaklaştılar. Karabas derin bir nefes alıp rahatladı.

Panayırın ortasında büyük bir yarışma duyurusu yapıldı: “En cesur ve en zeki köpek yarışması!” Sunucu sahneden mikrofonla seslendi. Elif’in gözleri parladı: “Karabas katılmak ister misin?” Karabas heyecanla havladı. Annesi biraz tereddütle, “Köpekler çok gürültü ve insanla dolu ortamda zorlanabilir,” dedi. Ama Elif ısrar etti: “Karabas, sen benim vefalı dostumsun her zaman bana cesaret verirsin. Bu sefer ben sana güveniyorum.” Annesi gülümseyerek, “Peki, ama dikkatli olalım,” dedi.

Yarışma alanına geldiklerinde jüri, köpekleri birer birer çağırdı. İlk etap, bir labirenti en hızlı ve doğru şekilde geçmekti. Karabas ve Elif yan yana durdular. Görev, labirentin girişine koyulan oyuncak kemikleri bulup geri getirmekti. Elif Karabas’a nazikçe fısıldadı: “Birlikte başaracağız.” Karabas da sahibine sadakatle baktı. Düdük çaldı ve Karabas hızla labirente daldı. Elif heyecanla izledi Karabas virajları ustalıkla dönüyor, kokusunu takip ederek doğru yolu buluyordu. İlk kemiği aldı, geri döndü jüri alkışladı. Elif elini uzatıp kemiği aldı, “Bravo!” diye seslendi.
İkinci etap, engelleri aşma bölümüydu. Renkli bariyerler, küçük tüneller, yükseltiler… Karabas biraz duraksadı bariyerlerin arkasında Elif’in sesini duyunca cesaret buldu. Birlikte tünelden geçtiler, barikatı atladılar, yükseltinin tepesine çıktılar. Elif, “İşte bu!” diyerek Karabas’ın kulağını okşadı. Karabas gururla kuyruğunu salladı.

Son etap ise sahibinin kaybolmuş oyuncak topunu bulup geri getirmekti. Jüri, geniş çimenlik alana topu sakladı. Elif gözlerini kapatıp topun rengini hayal etti: “Mavi top…” Karabas yere kokusunu sürerek iz sürdü. Çimenlerin arasında mavi topu buldu, ağzına nazikçe aldı ve Elif’in önüne getirdi. Elif topu aldı, “Çok iyisin!” dedi. Karabas hafifçe havladı, mutlulukla zıpladı.
Yarışma sonunda jüri sonuçları açıkladı. Elif ve Karabas büyük bir sevinçle adlarını duyduklarında kalabalıktan alkışlar yükseldi. Jüri, Karabas’ın zekâsı ve Elif’in yönlendirmedeki başarısı ile vefasını övdü. Birincilik kupasını verdiler Elif kupayı kaldırırken gözleri parladı, Karabas da gururla kuyruğunu salladı.

Panayırın sonunda Elif ve annesi eve dönerken Karabas arabada huzurla yattı. Elif camı açıp taze havayı içeri davet etti, “Ne güzel bir gün geçirdik, Karabas. Senin sayende cesaret ve vefa nedir öğrendim.” Karabas başını kaldırıp Elif’e baktı, sanki “Ben her zaman senin yanındayım,” der gibiydi.
O geceden sonra çiftlikteki yaşam daha da güzelleşti. Elif, sabah tarlaya indiğinde Karabas’ı yanından ayırmadı. Tavukları toplarken, inekleri sağarken, bahçede sebzeleri sularken her adımda vefanın ne kadar değerli olduğunu hatırladı. Komşu çocuklar geldiğinde, Karabas’ı gösterip “Bakın, vefalı bir dostunuz olursa her zorluğun üstesinden gelirsiniz,” dedi. Küçük kardeşi Cem de Karabas’ın sadakatini görünce hayvanlara karşı daha nazik oldu.

Yıllar geçse de Elif ile Karabas’ın dostluğu hiç eskimedi. Karabas yaşlandığında, adımlarında ağırlaşsa da Elif hep onun yanında oldu yumuşak yastıklar hazırladı, şefkatle besledi, her gün sevgi dolu sözlerle okşadı. Bir gün, Karabas huzurla uyurken Elif elini başının üstüne koydu, “İyi ki varsın, can dostum,” dedi. Karabas gözlerini kapadı ve Elif’in elini yalayarak teşekkür etti.

Karabas gökyüzüne doğru koştuğunda, orada bulduğu yeşil çayırlarda özgürce zıpladı. Elif kalbinde vefa, sadakat ve sevginin anlamını taşımaya devam etti. O günden sonra kasabadaki herkes Karabas’ın hikâyesini anlattı bir köpeğin vefası, insanlara gerçek dostluğun ne demek olduğunu öğretti. Ve böylece, bir köpeğin sadakati, bir kız çocuğunun sevgisiyle birleşerek, küçük bir çiftlikte başlayan bu masal, mutlu sonla sonsuza dek yaşadı.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!