Her ne kadar kişisel gelişim kitapları günümüzde en çok okunana listelerinde yer alıyor olsa da hemen hemen birçoğu aynı konuları farklı tarzlarda anlatmasına rağmen okuyucuların ilgisini çekmeyi başarıyor.
Bunun sebebi insanların modern toplumsal yapıda kendilerini oldukça yalnız hissetmeleri ve başarıya giden yolda yakın gördükleri kimselerle rekabet içinde oluşlarından kaynaklanıyor.
İşte terfi elde etmek için en iyi iş arkadaşımızla yeri geldiğinde çekişme içine giriyoruz.
Ya da okul hayatında bir sınavdan en yüksek notu almak için sınıftaki herkesi rakibimiz olarak değerlendiriyoruz.
Bunlar hayatın gerçekleri, çünkü hayatta başarıyı belirleyen faktörlerin başında kıyaslama yer alıyor.
İşte tam da bu noktada yaşamanın kendisi bile yeterinde zorken; dönüp arkamıza baktığımızda yine de hayatımıza devam etmenin eşine az rastlanır bir durum olduğu gerçeğiyle yüzleştiğimizde yaşam bizim için kutsanmış oluyor.
Başarı sizsiniz.
Evet, bu laf içi boş bir kişisel gelişim zırvası değil.
Her gün onlarca insan kendilerinin sorumlu olmadığı olaylardan ötürü hayatlarını kaybediyor.
Ya da olaya şu gözle bakın; her gün kararları bizim yerine başkalarının aldığı bir düzende kendimize belli sorumluluklar yükleyerek başarılı olmak adına olur olmaz çaba sarf ediyoruz.
Bunların sonucunda elimize geçen ne diye sorulduğunda hepsinin aslında süregelen düzene ayak uydurmak için çektiğimiz çileden başka bir şey olmadığını kendimize itiraf ediyoruz.
Çoğumuz yaşama içinde bulunduğu sosyoekonomik şartlar yüzünden bir sıfır yenik başlıyor.
Elimizde mücadele etmek, başarıya ulaşmak için yeterli olanaklar bulunmuyor.
Ama yine de insan olarak sosyal bir varlık olmanın getirisiyle biraz da imrenerek hayatımızı düzene koymak, belli refah düzeyine ulaşmak için mücadele ediyoruz.
Başarı sizsiniz, tıpkı ünlü Çek yazar Franz Kafka’nın dediği gibi hayatı öğrenmek için referans alabileceğimiz herhangi evrensel ölçek yer almıyor.
Her şeyi tırnaklarımızla kazıyarak elde etmek zorundayız.
Üstelik bunu yapmak için belki de gerçekten değer verdiğimiz insanları üzmek zorunda kalıyoruz.
Hal böyleyken gündelik yaşamın insanı strese sokan temposundan kurtulmak için kendinize zaman ayırmak oldukça önemli hale geliyor.
İnsanlar gün içinde belli yerlerde gerek çalışırken gerek eğitim görürken gerekse boşa vakit harcarken belirli toplumsal yasalara tabi tutuluyor.
İş hayatını ele alalım.
İş arkadaşlarıyla samimi olmayan gündelik rutinler hakkında sıkıcı muhabbetler yapmak güne başlarken her çalışanın başından geçen bir olay.
Ya da öğrencilerin kariyerlerinde hiçbir işlerine yaramayacak bir sınava hazırlanırken bu sınavın belirli bir süre için gündemlerini belirlediğini düşünün.
Hayat bundan yüz yıl öncesine göre çok daha sıkıcı hale geliyor.
Bunun başlıca sebebi kitle iletişim araçları ve ulaşım imkanlarının gelişmesi sayesinde yaşamın temposunun her geçen gün artması olarak göze çarpıyor.
Bugün bundan 10 sene öncesine göre belki de milyonlarca kat daha fazla veri depoluyoruz.
Teknoloji son sürat ilerliyor.
O kadar hızlı bir şekilde gelişme gösteriyoruz ki bu ilerlemenin sonuçlarını kestirmek mümkün olmuyor.
Gündelik hayatın rutini içinde bu tempoya yenilmediğiniz için başarı sizsiniz aslında.
Tıpkı dünyaca ünlü giyim markası Nike’ın sloganında dediği “Just do it”; çünkü artık eylemlerimizin sonuçlarını kestirmekten ziyade bize bağış edilen biricik özgürlük kendi tercihimiz dışında bizi ele geçiren akıllı telefonlarımızla birbirimizin kuyusunu kazarak başarılı olmaya çalışmaktan başka bir şey değil.
Yazıda Franz Kafka’dan bir örnek vermiştim.
Onun bir sözüyle yazıyı sonlandırmak istiyorum.
“Ders sensin; ne yazık ki etrafta öğrenci yok.” Modern insanın içinde bulunduğu açmaz daha iyi bir şekilde açıklanamazdı herhalde!