Çirkin Prenses Hikayesi

Çirkin Prenses

Abone Ol google news

“Çirkin Prenses hikayesi, görünüşe aldanmanın ötesine geçen derin bir masalı anlatıyor. Uzak bir krallıkta, sevgi dolu kral ve kraliçe, görünüşü ötesinde bir güzellik taşıyan çirkin bir prensesin ebeveynleri olur. Prensesin gerçek sevgiyi keşfetme yolculuğu, iç güzelliğin ve kabullenmenin önemini vurguluyor.”

Bir zamanlar, yürekleri iyilikle dolu, güçlü ve sevgi dolu bir hükümdar, uzak bir diyarın tahtında otururmuş. Hükümdar, sarayını, eşini, halkını ve yönettiği toprakları derin bir sevgiyle bağrına basarmış. Yıllar boyunca, bir varis özlemi içinde yanıp tutuşmuş, fakat bu dileği bir türlü gerçekleşmemiş. Bu sebeple, krallığında yaşayan tüm çocukları kendi evlatları gibi benimsemiş, onlara sevgiyle yaklaşmış, eğitimlerine katkıda bulunmuş ve onları mutlu etmek için elinden geleni yapmış.

Kraliçe de çocuklara olan bu sevgiyi paylaşmış ve kendi evlatlarına duydukları özlemle her geçen gün daha da bağlanmış. Ancak, tüm çabalarına rağmen, sarayın duvarları içinde bir bebek ağlaması yankılanmamış.

Bir bahar akşamı, krallıkta büyük bir ziyafet düzenlenmiş ve her yaştan insan, sarayın görkemli salonlarında toplanmış. O gece, kraliçenin yanına gizemli bir görünüme sahip bir kadın yaklaşmış ve özel bir konuşma talep etmiş. Merak içindeki kraliçe, bu sıradışı ziyaretçiyle bahçede yalnızca buluşmayı kabul etmiş.

Gözlerinde bilge bir ışıltıyla, kadın kraliçeye yaklaşmış ve ona bir sır fısıldamak istediğini belirtmiş. Kraliçe, bu beklenmedik buluşmanın ne getireceğini merakla dinlemeye hazırmış. Ve böylece, gizemli kadının sözleriyle, hikayelerindeki yeni bir sayfa açılmaya başlamış.


Misteriyöz kadın, kral ve kraliçeye bir varis vaadiyle umut saçmış. Kraliçe, bu beklenmedik teklif karşısında sevinçle dolup taşmış ve hemen, kadından istediği her şeyi verebileceklerini söylemiş. Ancak, kadın bir koşul sunmuş: doğacak prensesin dış görünüşü beklenmedik olacakmış. Kraliçe, bir çocuk sahibi olmanın verdiği mutluluk düşüncesiyle, bu koşulu hemen kabul etmiş.

Bir hafta sonra, kadın saraya dönmüş ve onlara özel bir iksir getirmiş. Kral ve kraliçe, çekinmeden bu iksiri içmişler ve çok geçmeden, kraliçe hamile olduğunu duyurmuş. Bu haber, tüm krallıkta sevinç dalgaları yaratmış, herkes kırk gün kırk gece sürecek kutlamalar için hazırlıklara başlamış.

Kraliçenin hamileliği boyunca tüm halk, bu beklenen mirasçı için dualar etmiş ve sevinç içinde gün saymış. Herkes, kraliyet ailesinin mutluluğunu paylaşmak için sabırsızlanıyormuş. Sarayda ve şehirde, gelecek prenses için hazırlıklar yapılmış, en güzel kıyafetler, oyuncaklar ve hediyeler toplanmış. Ve nihayet, herkesin beklediği o büyük gün yaklaşmış.

Kraliçenin hamileliği boyunca, saraydaki herkes onun sağlığına ve beslenmesine büyük bir özen göstermiş. Her şey mükemmel bir şekilde ilerlerken, kraliçe, büyücü kadının uyarısını yavaş yavaş unutmuş. Krala bu konuda hiçbir şey söylememiş, belki de umutlarının ve hayallerinin güzelliği, gerçeği gözlerinden saklamış.

Nihayet, büyük gün gelip çatmış ve kraliçe, doktorların yardımıyla bir kız çocuğu dünyaya getirmiş. Ancak bu bebek, sarayın ve halkın beklediği parlak saçlı, mavi gözlü bir prenses değil, siyah saçlı ve siyah gözlü, alışılagelmişin dışında bir görünüme sahipmiş. Saray halkı ve hizmetkarlar bu durum karşısında şaşkınlığa düşmüşler.

Kraliçe, aniden, gizemli kadının sözlerini hatırlamış ve krala nasıl bir açıklama yapacağını düşünmeye başlamış. Bu durum, onun için beklenmedik bir duygusal karmaşaya yol açmış. Kendi içinde mücadele ederken, bir yandan da yeni doğan kızını sevmeye ve ona sarılmaya çalışmış. Kraliçe, kızının dış görünüşü ne olursa olsun, onu koşulsuz seveceğine dair içsel bir karar vermiş, fakat aynı zamanda kralın ve halkın tepkisinden endişe etmiş.


Kral, heyecan ve merak içinde kraliçenin yanına varmış, ancak yeni doğan prensesi gördüğünde şaşkınlık ve inançsızlık içinde kalmış. Bebeğin kendine benzemediğini ve bekledikleri gibi olmadığını görünce, aniden kraliçeyi suçlamış. Kraliçe, bu zor anı, kadının kendisine yaptığı uyarıyı hatırlayarak ve krala durumu açıklayarak yönetmeye çalışmış. Ancak kral, o anda duydukları karşısında öfke ve hayal kırıklığıyla, keşke hiç çocuk sahibi olmasalardı bile demiş.

Kraliçenin kalbi, kralın bu sözleri karşısında derinden yaralanmış. Ancak o, yine de yeni doğan kızına olan sevgisinden vazgeçmemiş. Kraliçe için, kızının dış görünüşü ne olursa olsun, onun varlığı ve sağlığı en büyük mutluluk ve önem taşımış. Kraliçenin yüreği, bu beklenmedik durum karşısında kırılsa da, annelik sevgisi her türlü önyargı ve zorluğun üstesinden gelmeye yetmiş. Bu, hem krala hem de tüm saraya, sevgi ve kabullenmenin ön yargılardan daha güçlü olduğunu gösteren bir ders olmuş.


Kralın yüreğindeki öfke ve hayal kırıklığı, zamanla bir soğukluk ve uzaklığa dönüşmüş. O, kızı prensesi büyüyene kadar neredeyse hiç görmemiş ve saraydan çıkmasını yasaklayarak onu dış dünyadan korumaya çalışmış. Prenses ise, babasının gözlerinden uzakta, ancak annesinin sevgisiyle büyümüş, zamanla genç bir kıza dönüşmüş.

Kraliçe, kızına olanları anlatırken, onun duygularını korumak için durumu daha yumuşak bir şekilde ifade etmiş. Prenses, bu yasaklı yaşamda büyürken, dış dünyadan ve diğer insanlardan habersiz bir hayat sürmüş.

Bir gün, bahçede dolaşırken, sarayın dışındaki hayatın bir parçasını ilk kez tecrübe etmiş ve bembeyaz bir at üstünde yakışıklı bir prensle karşılaşmış. Bu beklenmedik karşılaşma, prensesin içinde yeni bir heyecan ve merak uyandırmış. Prenses, prensin selamını alarak hayatında ilk kez bir bağlantı hissetmiş ve ondan etkilenmiş.

O gece, prenses yemekten sonra penceresinin önünde oturmuş ve dışarıdaki dünyayı ve prensi düşünmeye başlamış. Ertesi sabah, bu yeni duygularını ve düşüncelerini annesiyle paylaşmaya karar vermiş. Kraliçe, kızının bu yeni ilgisini duyunca, prensesin mutluluğunu görmekten dolayı sevinmiş ve ona destek olmaya karar vermiş. Kraliçe, kızının sarayın dışına çıkıp dünyayı keşfetmesi ve kendi hikayesini yazması için gizli yollar aramaya başlamış. Prenses için bu, hayatında yeni bir sayfa açmaya başladığının işareti olmuş.


Kraliçe’nin verdiği gizli geçidin bilgisine sevinçle dolan prenses, o sabah kahvaltıdan sonra hemen odasından çıkmış ve annesinin tarif ettiği yolu izleyerek sarayın dışına, bir ormana açılan gizli bir kapıyı bulmuş. O andan itibaren, prenses için tamamen yeni ve heyecan verici bir dünya açılmış. O, güzelliklerle dolu ormanda özgürce yürümüş, çiçeklerle ve hayvanlarla dost olmuş, ve bu serbestliğin tadını çıkarmış.

Ormanda yürürken, tanıdık bir ses, prensesin dikkatini çekmiş. Dönüp baktığında, önceki gün bahçede gördüğü prensin at üstünde orada olduğunu görmüş. Prens, prensesi görür görmez atından inmiş ve ona nazikçe selam vermiş. İkili, ormanda yan yana yürüyerek sohbet etmiş ve zamanla birbirlerini daha iyi tanımaya başlamışlar. Prens, prensesin içtenliğinden ve güzelliğinden etkilenmiş, prenses de prense karşı derin bir ilgi hissetmiş.

Güneş batarken, prenses saraya dönme zamanının geldiğini hissetmiş ve prensten ayrılarak saraya geri dönmüş. O gece, annesine yaşadıklarını heyecanla anlatmış ve bu yeni bulduğu dostluk ve belki de aşkın mutluluğunu paylaşmış. Ertesi gün, prenses, annesine dışarı çıkıp çıkamayacağını sormuş ve kraliçe, kızının dikkatli olması şartıyla izin vermiş.

Zamanla, prens ve prenses, ormanın gizli yollarında birbirleriyle buluşmaya devam etmişler. Prens, bir gün cesaretini toplayarak prensese olan aşkını ilan etmiş ve onu kendi ülkesine gelip kraliçe olup olamayacağını sormuş. Prenses, bu büyük ve beklenmedik teklif karşısında ne yapacağını bilememiş, ancak kalbinin sesini dinleyerek prense olan duygularını açıklamış. O akşam, prenses, annesine bu büyük haberi vermiş, ve böylece onların hikayesi, belki de yeni bir başlangıca doğru ilerlemiş.

Kraliçe, prensesin mutlu haberiyle dolup taşarken, kralın tepkisinden endişe duymuş. Cesaretle, bu yeni gelişmeyi krala açıklamak için onun huzuruna çıkmış. Kral, prensesin bir prens tarafından sevildiği haberi karşısında şaşkına dönmüş ve kızının görünüşüne rağmen bu sevginin nasıl mümkün olduğunu merak etmiş.

O akşam, uzun yıllar sonra, kral kızını yanına çağırmış ve karşısında gördüğü manzaradan büyülenmiş. Prensesin iç güzelliği, dış görünüşünü öylesine aydınlatmış ki, kral onu ilk kez gerçekten görmüş ve onun güzelliğine hayran kalmış. O an, kral, yıllarca süren önyargı ve ihmalinin yarattığı acıyı anlamış ve kızından içtenlikle özür dilemiş. Prenses, babasının bu samimi pişmanlığını anlayışla karşılamış ve onu affetmiş.

Bu, kral için hayatını değiştiren bir dönüm noktası olmuş. O, insanların yüreklerine ve niyetlerine göre değerlendirilmesi gerektiğini anlamış. Saray halkı da bu sevgi dolu birleşmeyi kutlamak için düğün hazırlıklarına başlamış. Prens ve prensesin düğünü, kırk gün kırk gece süren efsanevi bir şölenle taçlandırılmış.

Ve böylece, prenses ve prens, birbirlerine olan derin sevgileriyle, kendi ülkelerinde, saraylarında ömür boyu mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmüşler. Kral ve kraliçe, bu hikaye sayesinde, sevgi, kabul ve anlayışın gerçek mutluluğun anahtarı olduğunu tüm kalpleriyle anlamışlar. Herkes için, bu hikaye, yüzeysel yargılardan çok daha derin olan sevginin ve iç güzelliğin gücünü öğreten bir ders olmuş.

Masal OkuMaymun HikayesiHikaye Oku


Benzer İçerikler

Yaramaz Piti Hikayesi
Yaramaz Piti Hikayesi
Seni Tanıyor Muyum?
Seni Tanıyor Muyum Hikayesi
Kibar Prens Masalı
Kibar Prens Hikayesi
Elsa ve Anna Masalı
Elsa ve Anna Hikayesi

Yorumlar

  1. Murat Akatay says:

    Emeğinize sağlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Masal Oku | © 2023, Tüm hakları saklıdır.