
Bir varmış bir yokmuş, Gülpınar adında, rüzgârın çiçek kokuları taşıdığı, kuşların sabahları şarkı söylediği küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada Elif adında, gözleri pırıl pırıl parlayan altı yaşında bir kız yaşarmış. Elif, meraklı mı meraklıymış taşları çevirip altındaki dünyayı merak eder, bulutların şekillerini hayvanlara benzetir, penceresinin önünden geçen karıncaları tek tek selamlarmış. En çok da hikâyeleri severmiş. Çünkü Elif için hikâyeler, kalbin kapısını açan altın anahtarlar gibiymiş.
Elif’in altıncı yaş günü geldiğinde babaannesi ona bir hediye vermiş. Üzeri küçük yıldız kabartmalarıyla süslü, mavi kadife bir kapla sarılı, incecik bir kitapmış bu. Kitabın adı parlak harflerle yazıyormuş: “Başarı Hikayeleri.” Babaannesi demiş ki, “Her başarı bir adımla başlar, Elif’im. Bu kitap sana o ilk adımı atmayı öğretecek.” Elif, kitabı ellerine almış almaz içinin kıpır kıpır olduğunu hissetmiş. Akşam olup da ay göğe asılı bir lamba gibi yükselince, yorganına kıvrılıp kitabı yavaşça açmış.

Kitap açılır açılmaz odanın içinde yumuşak bir ışık dolaşmış. Harfler sayfalardan havalanıp küçük ateşböceklerine dönüşmüş. Ateşböcekleri Elif’in parmaklarının ucuna konmuş, sonra da pencereye doğru uçmuşlar. Pencere kendiliğinden aralanmış, dışarıdan tatlı bir rüzgâr esmiş. “Gel,” diye fısıldamış ateşböceklerinden biri, “Başarı Ormanı’na gidiyoruz.” Elif hiç korkmamış çünkü macerayı seven bir kalp, yeni yollardan çekinmezmiş. Pencerenin eşiğinden atlayınca kendini yemyeşil bir ormanda bulmuş. Ağaçların dalları boncuk gibi ışıklarla süslüymüş kuşlar, kelebekler ve bir sürü küçük yaratık toplanmış, sanki onu bekliyormuş.
İlk karşılaştığı, parlak çizgili kabuğu olan minicik bir salyangozmuş. Adı Minik Çizgi’ymiş. Minik Çizgi, uzun bir şerit gibi uzanan orman patikasına bakıp derin bir nefes almış. “Bugün büyük orman koşusu var,” demiş, “Herkes hızlı ama ben nasıl yapacağım bilemiyorum.” Tavşanlar zıplar, sincaplar fır dönermiş. Bazıları Minik Çizgi’yi görünce kıkırdayıp, “Salyangoz koşuda ne yapar?” diye fısıldaşmış. Elif, Minik Çizgi’nin yanına çömelip, “İstersen birlikte çalışalım,” demiş. İkisi sabahın erken saatlerinde küçük alıştırmalar yapmışlar. Minik Çizgi, hızla değil ama sabırla gitmeyi öğrenmiş. Çalışırken kabuğu biraz çamura bulanmış, ama o hiç durmamış. Yarış başladığında hızlı koşanlar çalılara takılmış, bazısı sırılsıklam dereye basmış, bazısı yorulup dinlenmeye oturmuş. Minik Çizgi ise kendi ritminde, adım adım ilerlemiş. Gün batarken finiş çizgisine vardığında alkışlar patlamış. Birincilik kupasını almasa da herkes ona hayran olmuş, çünkü o asla vazgeçmemiş. Elif, Minik Çizgi’nin gözlerindeki gururu görünce kalbi ısınmış. Gökyüzünden bir damla ışık süzülmüş, Elif’in avucuna düşmüş. “Bu Azim Damlası,” demiş orman. “İlk başarı hikayesinin hediyesi.”

Elif yürümeye devam ettiğinde, gökyüzünde sakız pembesi bir bulut görmüş. Bulut hafifçe hıçkırıyormuş. Adı Bulutçik’miş. “Yağmur olamıyorum,” demiş. “Ya çok az, ya çok fazla… Hep ya tarlaları susuz bırakıyorum ya da çiçekleri korkutuyorum.” Elif gülümsemiş. “Belki rüzgârdan öğrenebiliriz,” demiş. Rüzgâr, “Dinlemek, yağmurun sırrıdır,” diye fısıldamış. Güneş ise, “Zamanlama, dostluğun sırrıdır,” demiş. Elif ve Bulutçik gün boyu gölgelerle saklambaç oynayıp damlaları saymışlar rüzgâr şiddetlenince beklemeyi, güneş yumuşayınca usulca serinlik vermeyi denemişler. Akşamüstü olduğunda Bulutçik, küçük ve nazik damlalar halinde yağmış. Çiçekler başlarını kaldırıp “Teşekkür ederiz!” demiş. Toprak mis gibi kokmuş. “Başarmak bazen çok olmak değil, yeterince olmaktır,” demiş Elif. Bulutçik gülmüş ve Elif’in saçına bir gökkuşağı teli bırakmış. Avucunda ikinci bir ışık belirivermiş: “Denge Damlası.”
Ormanın içinde daha ileride bir uğultu duyulmuş yüzlerce minik kanat çırpıyor gibi. Kovanın önünde bir arı, heyecandan havada taklalar atıyormuş. Adı Kıpır’mış. “Yeni çiçek tarlası bulmam gerekiyor,” demiş Kıpır, “yoksa kovanımız bal yapamayacak.” Elif, “Tek başına aramak zor olabilir,” demiş. Kıpır başını sallamış. “Arkadaşlarım başka yönlere gitti, ben doğru yolu bulmak için güneşi izliyorum ama kalbim bir o yana bir bu yana gidiyor.” Elif cebinden bir kurdele çıkarıp yere küçük bir harita çizmiş. “Hepinizin bulduklarını işaretleyelim. Sonra da birleşen noktaları takip edelim.” Ertesi sabah arılar dönmüş biri mor menekşelerden, diğeri sarı papatyalardan, bir başkası mavi sümbüllerden söz etmiş. Kıpır, çizdikleri haritada çiçeklerin yollarını birleştirince tıpkı bir yıldızın çizgileri gibi parlayan gizli bir çayır ortaya çıkmış. Hep birlikte giderek çayırı bulmuşlar. “Başarı paylaşınca büyür,” demiş Elif. Kovan gülüşlerle dolmuş Kıpır, Elif’e üçüncü bir ışık bırakmış: “Takım Damlası.”

Biraz ilerisinde, toprağa gömülü minik bir tohum inliyormuş. “Karanlık burası,” diyormuş. “Dışarıda gökyüzü var, kuşlar var. Ben neden burada kalayım?” Elif toprağa elini koyup usulca konuşmuş. “Korktuğunu anlıyorum. Ama her büyüme hikayesi biraz karanlıkla başlar. Güneşin sıcaklığı, yağmurun şefkati ve zaman, seni bir fidana, sonra büyük bir ağaca dönüştürür.” Tohum biraz titremiş. “Ya yapamazsam?” Elif gülmüş. “Olmaz diye bir şey yok. Denemeden bilemezsin.” Günler geçmiş, Elif ormanı her ziyaretinde toprağa su serpmeyi unutmamış Bulutçik de uygun zamanda gelmiş. Bir sabah toprakta yeşil bir çizgi belirmiş tohum filiz olmuş. Filiz başını göğe kaldırmış. “Korkum vardı,” demiş, “ama şimdi köklerim kuvvetleniyor.” Elif, filizin yanında küçük bir taşla minik bir kalp çizmiş. Dördüncü damla, “Sabır Damlası,” avucuna düşmüş.
Günün sonunda Elif, ormanın küçük meydanında sesler duymuş. Bir atölyenin penceresinden ışık sızıyormuş. İçeride Mert adında bir çocuk, elleri talaş içinde çalışıyormuş. Masasının üzerinde yapmaya çalıştığı dönen bir top varmış dönüyor ama bir süre sonra sendeleyip düşüyormuş. Mert, “Olmuyor,” demiş, “kaç kez denedim.” Masanın köşesinde tüylü bir kedi oturuyormuş kuyruğu ile sanki metronom gibi ritim tutuyormuş. Elif içeri girip “Neyi değiştirdin?” diye sormuş. Mert soluk almış. “Odunu ince kestim, sonra kalın kestim. Ama dengeyi tutturamıyorum.” Elif, Kıpır’dan öğrendiklerini hatırlamış. “Bazen ölçmek ve küçük değişiklikler yapmak gerekir. Her denemen bir ipucu veriyor.” Kedi miyavlayıp tırnağıyla topun bir yanını göstermiş. Mert, orayı inceltip diğer yanına küçük bir ağırlık eklemiş. Topu yeniden çevirdiklerinde top uzun uzun dönmüş, ışığı yakalamış gibi parıldamış. Mert sevinçle zıplamış. “Başardık!” demiş. Elif gülmüş. “Aslında birlikte başardık sen vazgeçmeden denedin.” Pencereden içeri bir rüzgâr dalgası süzülmüş ve Elif’in avucunda beşinci bir ışık belirmiş: “Deneme Damlası.”

Elif’in elinde şimdi beş damla ışık varmış ve Başarı Ormanı yumuşak bir şarkı mırıldanıyormuş. Tam o sırada, ormanın en yaşlı ağacı olan Kısık Çınar, gövdesindeki çizgilerle konuşmaya başlamış. “Çocuk,” demiş titreyen bir sesle, “Her yıl bu vakitlerde Gökkuşağı Şenliği yaparız. Şenliğin başında Hayal Çarkı döner renkler göğe çıkar. Ama bu yıl Çark’ın kalbini besleyen Işık Irmağı kurudu. Yıldız Köprüsü’nün son taşını yerinden oynattılar. Şenlik olmazsa ormanın neşesi solar.” Elif derin bir nefes almış. “Yardım edebilirim,” demiş. “Arkadaşlarım var.” Minik Çizgi, Bulutçik, Kıpır, küçük Filiz ve Mert, birer birer yanına gelmişler. “Biz de varız,” demiş hepsi bir ağızdan.
Yıldız Köprüsü, ormanın kenarında, küçük bir vadiye uzanıyormuş. En son taş, gerçekten de sallanıyormuş. Hayal Çarkı ise köprünün diğer ucunda, bir değirmen gibi duruyormuş. Elif önce etrafı dinlemiş. “Bu bir işbirliği işi,” demiş. Kıpır ve arkadaşları etrafı kolaçan edip en sağlam çiçek reçinesini bulmuşlar. Reçine, doğal bir yapıştırıcıymış. Mert, taşın altını ve üstünü ölçüp dikkatle dengelemiş. Minik Çizgi, ağır ama kesin adımlarla taşların arasını dolduracak ufak parçaları taşımış. Filiz, köprünün yanına köklerini uzatmış toprağı tutmuş, köprüye bir dost eli gibi destek vermiş. Bulutçik, çamuru kayganlaştırmadan taşın yerine sertleşmesi için gerekli nemi yumuşak bir yağmurla vermiş. Elif ise avucundaki beş damlayı, tek tek Yıldız Köprüsü’nün üstünde parmak uçlarıyla gezdirip taşın kalbine bırakmış. Azim, Denge, Takım, Sabır ve Deneme damlaları taşın içine usulca işleyip birleşmiş. Köprü derin bir nefes almış gibi olmuş, taş sanki yuvayı yeniden bulmuş.

Her şey tam olurken Hayal Çarkı bir kez dönmüş, sonra durur gibi olmuş. Elif, “Sanki eksik bir şey var,” demiş. O anda Kısık Çınar fısıldamış: “Başarı hikayelerinin en tatlı parçası neydi?” Elif bir an düşünmüş. Sonra gülümsemiş. “Paylaşmak ve şükretmek.” Hep birlikte el ele tutuşmuşlar ormanın bütün canlıları bir çember yapmış. Elif, içinden gelen basit bir şarkıyı söylemiş: “Deneye deneye öğreniriz, birlikte büyürüz. Azimle, sabırla yürürüz, birbirimizi severiz.” Şarkı ormanın üstünde usul usul yayılmış. Hayal Çarkı bu defa şakırdayarak dönmeye başlamış renkler iç içe sürülüp gökyüzüne fışkırmış. Gökkuşağı Şenliği başlamış! Kuşlar dans etmiş, arılar vızıldaşmış, tavşanlar çayırlarda zıp zıp zıplamış. Minik Çizgi, çemberin en önünde gururla parlamış, Bulutçik gökkuşağının yanına küçük pofuduk bir kalp kondurmuş.

Şenlik geceye dek sürmüş. Kısık Çınar, Elif’in omzuna kocaman gölgesinden bir pelerin gibi koruyucu bir serinlik yaymış. “Bugün birçok başarı hikayesi yazıldı,” demiş. “Ama en güzeli, hepsini bir araya getiren kalbindeki iyiliktir.” Elif, utangaç bir gülümsemeyle başını sallamış. Geri dönme vakti geldiğinde ateşböcekleri yine etrafında dönmüş. “Hazır mısın?” diye sormuşlar. Elif, arkadaşlarına sarılmış. “Bir gün yine görüşeceğiz,” demiş. “Başarı hikayelerimiz bitmez.” Minik Çizgi, ona küçük bir taş Kıpır, bir damla bal Bulutçik, minicik bir bulut şekli Filiz, minik bir yaprak Mert ise parlak bir top vermiş. “Bunlar hatıramız,” demişler. Elif hediyeleri ceplerine koyup ateşböceklerinin ışığını takip etmiş ve bir anda kendini odasında, yorganının altında bulmuş. Pencere tülünü rüzgâr hafifçe kıpırdatmış. Kitap, komodinin üzerinde kapalı ama sıcacık bir nefes alıyor gibiymiş.

Sabah olduğunda Gülpınar’ın sokaklarına güneş altın tozları serpiştirmiş. Elif, kahvaltısını ederken babaanne ve ailesine gördüklerini anlatmış. “Her şey gerçek gibiydi,” demiş. “Ama en çok kalbim gerçekti.” Okula gittiğinde arkadaşlarına cebinden bir yaprak, küçük bir taş ve parlak topu göstermiş. “Bakın,” demiş, “her şey minik bir adımla başlıyor. Siz de kendi başarı hikayenizi yazabilirsiniz.” Arkadaşlarıyla birlikte okul bahçesinde küçük bir ekip kurmuşlar: Bir grup çiçek dikecek, bir grup hayvanlar için su kabı yapacak, bir grup da kütüphaneye yeni kitap ayıracaktı. Elif, herkesin yüzünde parlayan ışığı görmüş sanki Başarı Ormanı’nın ateşböcekleri sınıfın tavanında dans ediyormuş.

O gece Elif kitabını tekrar açmış. Harfler yine havalanmış ama bu kez bir not bırakmışlar: “Başarı, her gün küçük bir adımla, her adımda sevgiyle.” Elif gözlerini kapatmış, önce Minik Çizgi’yi, sonra Bulutçik’i, Kıpır’ı, Filiz’i ve Mert’i hayal etmiş. Hepsine teker teker teşekkür etmiş. Dışarıda gecenin serinliği, içeride kalbinin sıcaklığı vardı. Elif, gülümseyerek uykuya dalmış. O günden sonra ne zaman zor bir şeyle karşılaşsa avucunu açar, görünmeyen beş damlayı hatırlarmış: Azim, Denge, Takım, Sabır, Deneme. Ve her defasında, tıpkı ormandaki gibi bir şeyler yoluna girermiş.

Bir varmış bir yokmuş diye başlayan bu macera, Elif’in dünyasında hiç bitmemiş. Çünkü en güzel masallar, kalbimiz çalıştıkça, denedikçe ve sevginin elini tuttukça hep devam edermiş. Elif de küçük adımlar atarak, etrafındaki herkese umut ve neşe saçmış. Gülpınar’da her gün, büyük ya da küçük, yeni bir başarı hikayesi doğmuş. Ve hepsi, gökkuşağının altından geçen çocukların kahkahalarıyla mutlu bir sona bağlanmış.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!