Küçük Kuşun Hikayesi
Çok sevilen Kuş Masalları’nı konu edinen bir karakuş ile ormandaki diğer canlılar arasında geçen anlamlı ve dinleyen çocukların hayal dünyasını geliştirecek harika bir çocuk masalı. İyi okumalar…
Küçük kuşun Hikayesi Oku
Bir varmış, bir yokmuş. Ayakları olan yürür, kanatları olan uçarmış. Uçarken daldan dala konan kuşların içinde küçük ve kara mı kara bir kuş varmış.
Sesi ise çok çirkin olduğundan konuşmak istediğinde sesinin çirkinliğinden etrafında kimse kalmazmış. Hiç arkadaşı olmadığı için çok üzülürmüş.
Bir gün ormanda dolaşmaya çıkmış. Bir o ağaca bir bu ağaca konmuş, Çiçeklerle konuşmuş: “Merhaba güzel papatyalar, demiş. Papatyalar hepsi bir ağızdan “Merhaba!” diye karşılık vermişler. “Biliyor musunuz, benim hiç arkadaşım yok.”
Papatyalardan biri sormuş: “Sesin çok çirkin olduğu için mi?”
Karakuş papatyanın bu sözüne üzülmüş. “Siz de benimle arkadaş olmak istemiyorsunuz.” diyerek oradan ayrılmış.
Az gitmiş, uz gitmiş, bazen uçarak, bazen yürüyerek dere tepe düz gitmiş. Kendisini bir dere kıyısında bulmuş. Biraz su içmek isteyince eğildiği vakit sudaki yansımasını görmüş.
“Ben ne kadar da çirkinim! Böyle çirkin bir kuşla kim arkadaş olmak ister ki!” diyerek ağlamaya başlamış. Gözyaşları bir bir dereye akmış.
Oradan da üzgün bir şekilde ayrılmış. Az gitmiş, uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Sonunda yaşlı bir ağacın dalına konmuş. Dallara bir bir bakmış ama bir tane bile kuş görememiş. Tam uçup gideceği sırada yaşlı bir bülbülü fark etmiş.
Hemen onun yanına uçmuş. “Merhaba yaşlı bülbül!” Yaşlı bülbül kanatlarını yavaşça çırpmış. Karakuşu selamlamış. Karakuş hemen, “Ormanda gezintiye çıktım. Papatyalar sesimi beğenmedi. Dere ise benim çok çirkin olduğumu söyledi. Ben çok yalnız bir kuşum.” demiş.
Yaşlı bülbül Küçük kuşu dikkatlice dinlemiş sonrada ona “Küçük kuş, benim sesim ormandaki bütün kuşlardan daha güzeldi. Tüylerim ise çok parlaktı. Kanatlarımda gök kuşağının bütün renkleri vardı. Ama şimdi yaşlandım. Güzel sesim kısıldı. Parlak tüylerim döküldü.” demiş
Karakuş yaşlı bülbüle hak vermiş. “Evet tüylerin dökülmüş, sesin de çok kısılmış.”
Bülbül konuşmaya devam etmiş: “Bir zamanlar güzelliğimle gurur duyardım. Ama yaşlanınca anladım. Dış güzellik hiç önemli değil. En büyük güzellik iyi kalpli olmaktır.”
Karakuş kafasını birkaç kez sallamış, sonrada “Evet, dediklerin çok doğru. Ama ben yine de güzel bir kuş olmayı çok isterim.” demiş.
Bunun üzerine yaşlı bülbül: “Sen zaten güzel bir kuşsun.” diyerek Karakuşun gönlünü almak istemiş.
Ama Karakuşun inanması ne mümkün! “Ben güzel bir sesimin olmasını ve ormanda şarkılar söyleyerek uçmayı çok isterdim. Şu halime bak! Kimse benimle arkadaşlık etmiyor.” diye ağlamış durmuş.
“Karakuş” demiş bülbül. “Eğer güzel olmak istiyorsan olabilirsin. Ama bunun için bazı şartları yerine getirmen gerek.”
Karakuş yaşlı bülbülün dediklerini dikkatle dinledikten sonra ona. “O şartları bana söyler misin?”
“Beni iyi dinle Karakuş! Aşağıdaki köyü geçince, susuz bir tarla var. Susuzluktan bütün canlılar ölmek üzere. Hiçbir bitki yetişmiyor. Fakat gizli bir yerde su var. Gidip o suyu bulmalısın.”
“Hepsi bu mu,” diye sormuş Karakuş heyecanla.
“Hayır.” demiş yaşlı bülbül. “Bulduğunda suyu oradaki hayvanlara dağıtacaksın. Ama unutma sen bir damla bile içmeyeceksin.” Karakuş güzel olmak için her şeyi yapmaya hazırmış.
Büyük bir heyecanla, “Ne isterseniz yaparım.” demiş.
Yaşlı bülbül heyecanlı kuşa bakarak, “Son bir şartım daha var.” demiş. “Güneş batmadan önce mutlaka burada olmalısın.”
Karakuş yaşlı bülbülün dediklerini neredeyse ezberlemiş. Hiç zaman kaybetmeden oradan ayrılmış. Az gitmiş uz gitmiş. Çok geçmeden yaşlı bülbülün sözüne ettiği yere varmış.
Burası bütün çiçeklerin solduğu, bütün otların kuruduğu bir yermiş. Zavallı hayvanların birçoğu susuzluktan kırılmış. Karakuş etrafında gördüklerinden çok etkilenmiş. “Hem güzel olabilmem, hem de havanları, bitkileri kurtarabilmem için mutlaka su bulmalıyım!” diye düşünmüş. Kızgın güneşin altında karış karış su aramış.
Zaman hızla ilerliyormuş. Karakuş bütün umudunu kaybetmek üzereymiş. Tam geri döneceği sırada ayağı ile eşelediği yerden birdenbire su fışkırmış. Karakuş çok mutlu olmuş. Etrafında bulabildiği her şeyin içine su koymuş. Bitkilere su vermiş.
Papatyalar, güller, ağaçlar su içtikçe canlanmış. Karakuş ise çok yorgun düşmüş. O kadar susamış ki damağı adeta kurumuş. Tam gagasını suya değdireceği sırada yaşlı bülbülün söylediklerini hatırlamış. Kendi kendine “Bir damla bile içmemeliyim.” diye düşünmüş.
Zaman kaybetmeden işe koyulmuş. Daha su vermediği birçok hayvan varmış. Onlara da bir bir su vermiş. “Gereken her şeyi yaptım. Artık gitmeliyim. Güneşin batmasına da az kaldı. ” demiş kendi kendine.
Tam uçup gidecekmiş ki susuzluktan ölmek üzere olan çok güzel bir kuş görmüş. “Geri dönersem, asla güneş batmadan önce orada olamam.” diye düşünmüş. Hızla oradan ayrılmak istiyormuş.
İçinden bir ses “Geri dön ve güzel kuşa su ver!” diyormuş.
Karakuş geri dönmüş. Susuzluktan kıvranan güzel kuşa su vermiş. Güzel kuş su içtikçe canlanmış. Bu arada güneş batmış. Bülbülün yanına zamanında dönemeyen Karakuş, çok üzülmüş.
Güzel kuş için getirdiği suya bakınca kendisini görmüş. Halinde hiçbir değişiklik yokmuş. Tüyleri hala eskisi gibiymiş. Cansız ve soluk renkli. Ama çirkin olduğu için mutsuz değilmiş. Çünkü o bir kuşun hayatını kurtarmış.
Çiçeklere, ağaçlara, hayvanlara yaptığı iyilik onu çok güzelleştirmiş. Bütün tabiat bir anda onun dostu olmuş. Hele son anda fark ettiği güzel kuş, artık onun en yakın arkadaşıymış. Karakuş yaşlı bülbüle hak vermiş.
Kendi kendine, “Benim içimdeki güzellik hiç yaşlanmayacak.” demiş.
Karakuş güzel görünümlü tüyleri için geç kalmış. Güzel bir sese sahip olmak için de. Ama içindeki güzellik her zaman onunla var olmuş. Artık herkes onunla arkadaş olmayı istiyormuş.
Karakuş yapma oglum seni cok kullanır bu düzen
afferım karakusa cok hak verıyorum
Karakuş adamın dibisin