
Bir varmış, bir yokmuş; yeşil ormanlarla çevrili, pırıl pırıl akan dere ve rengarenk çiçeklerle bezeli küçük bir köyde, Orhan adında meraklı, yardımsever ve doğayı çok seven bir çocuk yaşarmış. Orhan, her sabah uyanır uyanmaz kuşların cıvıltılarıyla neşelenir, ağaçların altında oynayan sincapları, zıplayan tavşanları ve çalılarda gizlenen minik kirpileri izleyerek büyülenirmiş. Doğanın kendine has sesleri ve renkleri, onun hayal gücünü besler, kalbine sevgi ve merhamet aşılamış.

Bir gün, Orhan ormanda dolaşırken her zamankinden farklı, hüzünlü ve telaşlı bir hava hissetmiş. Kuşlar normalden daha sessiz, sincaplar endişeyle ağaçların dallarında toplanmış. Merak edip etrafı gözlemleyen Orhan, ormanın derinliklerinde bulunan küçük bir derenin artık normal akmadığını fark etmiş. Eskiden coşkuyla akan suların yerini, susuzluğun ve kuraklığın izlerini taşıyan, neredeyse donmuş gibi duran bir dere, ormanda yaşayan hayvanları ve bitkileri üzüyormuş.
Orhan, “Bu nasıl olabilir? Doğa bize her zaman güzellikler sunar ama bugün burada bir sorun var,” diye düşünmüş. Hemen etraftaki hayvanlara yaklaşmış; nazik bir tavşan, sevimli bir sincap ve ufacık bir kirpi, Orhan’ın yanına gelerek durumlarını anlatmaya başlamışlar. Tavşan, “Ben sabah su içmek için geldiğimde, dere neredeyse kurumuştu. Bütün hayvanlar susuz kaldı,” demiş. Sincap, “Biz de ağaçların gölgesinde saklanırken su sesini özledik,” diye eklemiş. Bu sözleri duyan Orhan, durumu iyice ciddiye almış ve hemen çözüm aramaya karar vermiş.

Orhan, aklına gelen en güzel fikri hayvanlarla paylaşmış: “Arkadaşlar, birlikte ormanın kaynağını bulup, deremizi eski haline getirebiliriz. Hep birlikte çalışırsak, doğamızın dengesini yeniden sağlayabiliriz.” Hayvanlar, Orhan’ın sıcak ve içten sözlerine güvenmiş ve onunla beraber ormanın derinliklerine doğru yol almaya başlamışlar. Yolculuk sırasında, ormanın her köşesinde yaşayan dost canlısı hayvanlarla karşılaşmışlar; bazen eski dostlar, bazen daha önce tanışmadıkları yeni arkadaşlar onlara yol göstermiş.

Yürüyüş esnasında, yaşlı ve bilge bir kaplumbağa da onlara katılmış. Kaplumbağa, sakin sesiyle, “Sevgili dostlar, doğamızın dengesini bozan engel, ormanın girişindeki büyük kaya parçası. Uzun süredir yerinde olan bu kaya, yer altından çıkan suyun yolunu kesmiş,” demiş. Orhan ve hayvanlar, kaplumbağanın anlattığı bu durumu hemen anlamışlar. Derin bir nefes alan Orhan, “O zaman bu kayayı birlikte yerinden oynatmalı, suyun akmasına izin vermeliyiz. Herkesin küçük katkısı büyük fark yaratır,” diyerek plan yapmaya başlamış.

Küçük tavşan önderliğinde, hayvanlar kayanın etrafında toplanmışlar. Orhan da onlara yardım etmek için elinden geleni yapmış. Sincap, çevikliğiyle kayanın bir ucuna tırmanmış; tavşanlar, küçük patileriyle kayaya vurarak onu gevşetmeye çalışmışlar. Kaplumbağa ise sabırla durumu gözlemlerken, Orhan “Bizim birlikteliğimiz doğayı yeniden canlandırır,” diye yüreklendirmiş. Bir süre çaba gösterdikten sonra, büyük kaya yavaş yavaş yerinden oynamaya başlamış. Toprağın altından hafifçe süzülen su damlaları, hayvanların umut dolu bakışlarını yansıtıyormuş.

Sonunda, kayanın tamamen yerinden oynatılmasıyla, ormanın derinliklerinden taze ve berrak su akmaya başlamış. Küçük dere, yeniden hayat bulmuş, sular coşkuyla akmaya başlamış. Hayvanlar sevinç gözyaşları içinde neşe içerisinde birbirlerine sarılmış; kuşlar cıvıldamış, tavşanlar zıplamış, sincaplar dallarda neşeyle dans etmiş. Orhan, “İşte, birlik ve beraberlik ne kadar güçlü olduğunu gösterdik. Hep birlikte çalıştığımızda doğamızın mucizelerine şahit oluyoruz,” diye dile getirmiş.

O günden sonra, ormandaki her can, suyun akışıyla birlikte yeniden canlanmış. Ağaçlar yapraklarını yeşertmiş, çiçekler renk renk açmış ve hayvanlar eskisinden çok daha mutlu yaşamaya başlamış. Köy halkı, ormandan akan suyun ve hayvanların mutluluğunun haberini almış; Orhan’ın doğayla olan bu özel bağı ve hayvanlara duyduğu sevgi, herkese ilham vermiş. Artık köyde, doğaya saygı, birlik ve beraberlik en önemli değerler haline gelmiş.

Orhan, gün batımında evine dönerken, içindeki huzur ve mutlulukla dolup taşmış. O, sadece hayvanlara değil, aynı zamanda doğaya ve yaşamın her alanına duyduğu sevgiyle, çevresindeki herkese örnek olmuş. Herkes, birlikte çalışmanın, yardımlaşmanın ve doğaya sahip çıkmanın ne kadar değerli olduğunu öğrenmiş. Ormanda yaşayan her can, bu olaydan sonra birbirlerine daha sıkı kenetlenmiş, yardımlaşma ve dostluk içinde yaşamışlar.

Günler, haftalar, aylar geçmiş; Orhan’ın ve hayvan dostlarının hikayesi, köyde nesilden nesile anlatılan, ilham veren bir masala dönüşmüş. Doğanın dengesini korumak, birlik ve beraberlik içinde hareket etmek gerektiğini herkes anlamış. Küçük Orhan’ın yüreğinde taşıdığı sevgi, hem kendisine hem de çevresindeki canlılara mutluluk getirmiş. Masal, her akşam köy meydanında anlatılır, yıldızlı gecelerde çocuklar bu hikayeyle büyülenir, uykuya dalarlarmış.

Ve böylece, doğayla dost, hayvanlarla iç içe yaşayan köyde, her zaman sevgi, umut ve mutluluk hakim olmuş. Orhan’ın cesareti, kararlılığı ve doğaya olan sevgisi sayesinde, tüm köy halkı ve ormandaki hayvanlar, birbirlerine daha sıkı kenetlenmiş; yaşamın tüm zorluklarını birlikte aşmanın, dostluğun gücüyle mümkün olduğunu öğrenmişler. Mutlu sonla biten bu masal, sevgi, paylaşma ve yardımlaşmanın ne kadar kıymetli olduğunu herkese anlatmaya devam etmiş.
Yorumlar (0)
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!